23 Aralık 2013 Pazartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Yol - Ally Condie


   Serinin ilk kitabı Eşleşme'nin yorumu burada.

   En son Ky dış eyaletlere gönderilmiş, Cassia da onu bulmak için bir çalışma kampına gitmişti. Bu kitapta Cassia, Ky'ı bulmak için kaçıyor. Çalışma kampından dış eyaletlere gönderilecek olanların uçağına binip ''Senin için geliyorum Ky!'' diyerek çıkıyor yola. Dış eyaletlerde ne oluyor peki bu arada?

   Ky ve arkadaşı Vick birisini gömüyorlar. Bu birisi, dış eyaletlerde ''köylü'' adı altındaki, resmen düşman birliklerinin gelip de öldürsün diye bile bile yem edilen genç ihlalcilerinden sadece bir tanesi. Dış eyaletlerin yakınında bir kanyon var. Ky küçükken dış eyaletlerde yaşamış ve babasının kanyonda yaşayan çiftçilerle alışverişi olduğunu biliyor. Eğer köyde kalırlarsa öleceklerinin farkında, ama kanyona ulaşabilirlerse orada çiftçilerin yanında kalabilirler. Yanına Vick'i ve Eli adında bir çocuğu alıp kanyona doğru kaçıyor.

   Cassia geliyor dış eyaletlere. Ama Ky yok. Sonunda bir çocuktan öğreniyor onun kaçtığını. Sonra o çocuk, Cassia ve çalışma kampından gelen başka bir kız olan Indie de kanyona doğru yola koyuluyor.

   Kitap bölümlerden oluşuyor. Sırasıyla bir bölüm Cassia'nın ağzından, bir bölüm Ky'ın ağzından dinliyoruz yaşadıklarını. Bu kitapta Ky'ı da daha iyi tanıyoruz. Çok kötü şeyler yaşamış, üzülmemek elde değil. Ama Ky mı, Xander mı derseniz, hala Xander'ın tarafındayım.

   Ben bu kitabı ilkine nazaran daha çok sevdim. Sınav haftasında yıpranan sinirlerime de iyi geldi kitabın şiirsel anlatımı. Sevmediğim bir nokta ise, bazen aşırı derecede bariz olan şeylerin kör göze parmak misali anlatılması.

   Kitap güzel bir yerde bitti doğrusu. Üçüncü kitabın adı İsyan. Devirecekler herhalde Toplum'u, hım? Üçüncü kitabı dört gözle bekliyorum. Bu kitabı okumam için gönderen Delidolu Yayınları'na tekrardan teşekkürler!

Puan: 5

14 Aralık 2013 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Katre-i Matem - İskender Pala


   İskender Pala, bir gün müzayedeye katılır. Müzayede katalogunu önceden incelememiştir, müzayedeye kayıt yaptırmamıştır, o anda verdiği bir karardır müzayedeye katılmak. Müzayedeki alıcılar, kitabın içeriğinden daha ziyade cildine, içinde minyatür sayısına bakmaktadırlar. Tellalın şimdi pazarlamakta olduğu kitap ise cildi yıpranmış bir kitaptır, ancak içeriği farklıdır, bir yandan halk koşmaları, diğer yandan gazeller; kitap İskender Pala'nın dikkatini çekmiştir ve kitaba üçüncü arttırmada sahip olur. Kitabı okumaya başlar, kitabın en son ve en uzun bölümünde ise bir öykü yer almaktadır: Yek Cinayet Şast u Şeş Suâl, yani Altmış Altı Soruda Cinayet.

   Bu öyküyü yazan, bariz bir şekilde kimliğini gizlemektedir, çünkü yazdıkları, hayatını dahi tehlikeye atacak türden bilgiler içermektedir.

   Kitapta neler var? Cinayet, laleler, aşk, isyan... Her şey. Kitap, adından da belli olduğu üzere altmış altı sorudan oluşuyor. Her soru bir bölüm. Her bölümde başka bir şey anlatılıyor. İşin garip kısmı ise, bunların hepsinin birbiriyle bağlantılı olması. Okudukça şaşıracak, şaşırdıkça okuyacaksınız. Bazı bölüm sonlarında da, derkenar adı altında aşk hikayeleri var, bunlar ayrı bir güzel.

   Aslında kitaptan alıntı yapmak isterdim, ancak kitabın en azından yüz sayfasını yazmam gerekirdi. Ölüm ve hayat arasındaki bağ, lalelerin insanla olan bağlantısı, her şey ne kadar güzel, etkileyici anlatılmış kitapta. Olay örgüsü harika, anlatım harika. Kitabı okurken gülersiniz de, ağlarsınız da, acınızdan kıvranırsınız da. İşin en etkileyici kısmı ise kitaptaki olayların gerçek olması. Benim okula giderken her gün önünden geçtiğim Haliç'e bundan üç yüz sene önce 'kazara' insanlar düşürüldü, bir daha ne arayanları oldu, ne soranları. Üç yüz sene önce, Sultan Ahmet Camii'nin minaresinden isyan bayrağı sallandırıldı. Topkapı Sarayı'nda isyancılar padişahı yalancılıkla suçlayarak onu azletti. Ama güzellikler de yaşandı elbette: Kağıthane Deresi'nin yanındaki küçük kulübesinin bahçesinde Hafız Çelebi, kimsenin görmediği renkte, güzellikte laleler yetiştirdi, Eyüp'teki oyuncakçılar çarşısında her sene yepyeni oyuncaklar üretildi, Haseki Bimarhanesi'nde delilik, ruhu dinlendirerek tedavi edildi... Etkisinden hiç çıkamayacağım bu kitabın :')

   Verdiğim ve vereceğim tüm beşler bu kitaba kurban olsun :'D Çok seviyorum bu kitabı yahu!

Puan: 5

Sıradakinden Alıntı

   Kendisiyle sevineceğin şeyler az olsun ki, kaybettiğinde üzüleceğin şeyler de azalmış olsun.


13 Aralık 2013 Cuma

9 Aralık 2013 Pazartesi

Kitap Heberleri

   Enginlik Serisi'nin ikinci kitabı olan Caliban'ın Savaşı çıktı! İlk kitap olan Leviathan Uyanıyor yorumuma ulaşmak için buradan.



   İskender Pala severlere ise ayrı bir haber: Ocak ayında İskender Pala'nın yeni kitabı çıkıyor! Asistanı twitter'da yayınladı, buyrunuz.



   James Dashner'ın ''Maze Runner'' kitabı da bu ay çıkacakmış diye duydum, emin değilim :D Edit: Yorum!

   Eşleşme serisinin üçüncü kitabı İsyan da, Ocak sonunda çıkacakmış.


8 Aralık 2013 Pazar

Kazanan...

   Evet, çekiliş bitti. Önce katılımcıların listesini bir ekleyeyim.

 

 

 

 

 

 


   Üstlerine basarak görüntüyü büyütebilirsiniz (Büyümesi gerekiyordu, nedense büyümüyor -,- Bıraktığınız yorumları tarih sıralamasına göre ekledim listeye. Bunu bilmiş olun da :D )

   Kazananı belirlemek için random.org kullanmaya karar verdim. Çıkan sonuç:


   Kazanan FURKAN SÜVARİ adlı üye olmuştur. Tebrikler :D entelkitap@gmail.com adresine iletişim bilgilerini bırakabilir misin?

   İyi günler herkese :D

1 Aralık 2013 Pazar

Yetişin A Dostlar, Çekiliş Var

   Bu çekilişi cuma günü yapmayı planlıyordum aslında, ancak bugüne yetiştirebildim yorumları. Affola :D

   Bu çekiliş, blogumun geçen salı birinci yılını doldurması üzerine düzenlediğim bir çekiliş. Şöyle bir çekiliş düzenlemeye karar verdim: Geçen sene okuduğum ve beş puan verdiğim beş kitap belirledim. Siz bunlardan birini seçeceksiniz, ben de çekilişi kazanana istediği kitabı göndereceğim. Bu beş kitap ise şunlar(isimlere tıklayarak, kitabın yorumuna ulaşabilirsiniz):

- Erebos - Ursula Poznanski
- Einstein Bulmacası - Jeremy Stangroom
- Riverton Mâlikanesi - Kate Morton
- Bildirge - Gemma Malley
- Iskarta - Neal Shusterman

Çekilişe katılmak için yapmanız gerekenler:

- Blogumun izleyicisi olmak
- Hangi kitabı istediğinizi bu yazının altına yorum olarak yazmak
- Eğer ben ek çekiliş hakkı istiyorum derseniz de bu çekiliş haberini herhangi bir sosyal platformda(Facebook, Twitter, Blogger...) paylaşıp, linkini yorumunuzda belirtmelisiniz (bunu da belirtmeyi unutmuşum -,- Hepsi için birer çekiliş hakkı. Yani toplamda üç ek çekiliş hakkı.)

   Edit: Çok pardon, unutmuşum, üç tane de ayraç veriyorum :D


   Türkiye dışına gönderim yapamıyorum. Çekiliş bir hafta sonra, 8 Aralık Pazar günü bitecek, aynı gün de kazananı açıklayacağım inşallah. İyi günler :D

Tazecik Kitap Yorumu: Yolun Sonundaki Okyanus - Neil Gaiman


   Bu benim okuduğum ilk Neil Gaiman kitabıydı. Onunla tanışmak için harika bir kitap kesinlikle.

   Kitap, kahramanımızın bir cenaze için çocukluğunun geçtiği bölgeye geri dönmesiyle başlıyor. Önce evine bir uğruyor, ondan sonra yine biniyor arabasına, yolu takip ediyor öylece. Hempstock çiftliğine geldiğini fark ediyor. Hempstock kadınlarının kahramanımızın çocukluğunda epey önemli bir yeri var. Kahramanımız, Hempstockların en küçüğü olan Lettie'nin okyanus dediği göle bakarken, çocukluk hatıraları canlanmaya başlıyor. Bize de koltuğa oturup, içimiz ısına ısına kitabı okuması kalıyor.

   Kitap fantastik bir kitap. Aslında okudukça fark edeceksiniz ki, konusu epey tanıdık. Ancak Neil Gaiman'ın konuyu işleyişi kesinlikle farklı. Çok hoş.

   Kahramanımız yedi yaşındayken yaşadıklarını anlatıyor. Bu kitabı yedi yaşında bir çocuk yazmış deseler, inanabilirdim. Çok tanıdık. Yedi yaşın duyguları ve hayal gücü harika aktarılmış. Alıntılarda da yer vereceğim bunlara. Bu arada, Zeynep Heyzen Ateş'in çevirilerini çok beğendiğimi söylemiş miydim?

   Yorum boyunca kahramanımız dedim de durdum, çünkü çocuğun adı kitapta hiç geçmiyor. Ne var ki ben bunu hiç fark etmedim, yorum yazarken dank etti kafama :D

   Alıntılara geçelim:

   Kapıyı, karanlıktan korkmamak için, içeri ışık sızacak kadar aralık bırakırdım. Böylece, yatma saatim geçtiğinde bile, koridordan içeri süzülen ışığı kullanıp gizli gizli kitap okuyabiliyordum. Canım istediğinde tabii. Canımın istemediği herhangi bir zaman hatırlamıyorum.

***

   Evde olduğumuz zamanlarda kızarmış ekmeklerin yanık kısımlarını babam yerdi. ''Mmmm!'' derdi. ''Kömür gibi! Bünyeye iyi gelir!'' ve ''Yanık ekmek! En sevdiğim yiyecek!'' Hepsini yalayıp yutardı. Biraz daha büyüdüğümde bana, ekmeğin yanık bölümlerini yemeyi hiçbir zaman sevmediğini, ziyan olmasın diye yediğini söyleyecekti. Bunu söylediğinde bir an için bana bütün çocukluğum yalanmış gibi geldi: Dünyamı oluşturan inanç sütunlarından biri daha un ufak olmuştu böylece.

***

   ''Piyango biletine para çıkmış,'' dedi annem.

   ''Nasıl yani?''

   ''Doğduğunda, büyükannen sana bir piyango bileti aldı. Bütün torunlarına almıştı. Çekilişte çıkan numaralara göre binlerce sterlin kazanabileceğin, her yıl tekrarlanan bir piyangodur.''

   ''Binlerce sterlin mi kazanmışım?''

   ''Hayır.'' Kâğıda baktı. ''Yirmi beş sterlin kazanmışsın.''

   Binlerce sterlin kazanmadığıma üzüldüm. (Kazansam ne alacağımı adım gibi biliyordum. Batman'in mağarası gibi gizli girişi olan, yalnız kalabileceğim bir yer satın alacaktım.) Ama hayal bile edemeyeceğim bir servete kavuştuğum için sevinçten havalara uçmuştum. Yirmi beş sterlin! Oyun kartları veya meyve aromalı şeker alabilirdim. Şekerlerin tanesi birkaç metelikti ama metelik para birimi olarak kullanılmıyordu. Yirmi beş sterlin. Her sterlini iki yüz kırk peniden ve her peniye dört şekerden hesaplarsanız... Hayal bile edemeyeceğim kadar şeker demekti bu.

   ''Parayı hesabına yatırabilirim,'' diyerek, hayallerimi yıktı annem.

***

   ''Canlıların sorunu bu,'' diye devam etti. ''Uzun süre dayanmıyorlar. Bir gün yavrular, ertesi gün yaşlı. Sonra anılara karışıyorlar. Anılar silikleşiyor, birbirine karışıyor ve kaybolup gidiyor...''

***

   Yetişkinler için yazılan hikâyelerin neden özel olduğunu hiç anlamıyordum; başlangıçları yavaş gelirdi. Yetişkinliğin kendine özgü gizemleri olduğunu düşündürüyorlardı bana. Benim anlayamadığım, yetişkinlere özgü sırlar: Mistisizm, masonluk ve benzeri şeyler. Bana sorarsanız büyüklerin Narnia'yı, gizli adaları, kaçakçıları ve tehlikeli perileri okumak istememesi akıl alacak şey değildi.

***

   Yetişkinler yolları takip eder. Çocuklar keşfe çıkar. Yetişkinler aynı yolu yüzlerce, binlerce kez yürümekten sıkılmaz; yoldan çıkmak, çalıların arasına dalmak, çitlerin arasındaki boşluklardan geçmek çoğu yetişkinin aklına bile gelmez.

***

   Gerçek hayat katlanamayacağım kadar zorlaştığında kitaplara sığınırım.

***

   Yunan mitolojisi kitabıma göre, nergislerin adı çok hoş bir delikanlıdan geliyordu. Bu delikanlı o kadar güzeldi ki, bir gün sudaki yansımasını görüp kendine âşık olmuştu. Öldüğünde tanrılar onu çiçeğe dönüştürmüşlerdi. Bunları okuduğumda, nergisin dünyadaki en güzel çiçek olması gerektiğini düşünmüş, fulyalardan bile sıradan olduğunu keşfettiğimde hayal kırıklığına uğramıştım.

***

   Benim küçük dünyamda yetişkinler ağlamazdı. Ağladıklarında onları sakinleştirecek bir anneleri yoktu.

Puan: 4,5