28 Eylül 2018 Cuma

Sıradakinden Alıntı

 
   "Kanallar arasında dolaşmak, yeni varoluş düzlemlerine erişimi mümkün kılar. Önceden böylesine bir astral seyahat, saatlerce meditasyon gerektirirdi; şimdiyse kumandanın bir tuşuna basarak dünyalar arasında g-g-gezinebiliyoruz."


21 Eylül 2018 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Hayaletin İntikamı - Joseph Delaney


   Serinin ilk kitabı Hayaletin Çırağı'nın yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Hayaletin Laneti'nin yorumu burada.

   Serinin üçüncü kitabı Hayaletin Sırrı'nın yorumu burada.

   Serinin dördüncü kitabı Hayaletin Savaşı'nın yorumu burada.

   Serinin beşinci kitabı Hayaletin Hatası'nın yorumu burada.

   Serinin altıncı kitabı Hayaletin Kurbanı'nın yorumu burada.

   Serinin yedinci kitabı Hayaletin Kabusu'nun yorumu burada.

   Serinin sekizinci kitabı Hayaletin Kaderi'nin yorumu burada.

   Serinin dokuzuncu kitabı Benim Adım Grimalkin'in yorumu burada.

   Serinin onuncu kitabı Hayaletin Kanı'nın yorumu burada.

   Serinin on birinci kitabı Benim Adım Slither'in yorumu burada.

   Serinin on ikinci kitabı Benim Adım Alice'in yorumu burada.

   Çocuktum, ufacıktım; Hayaletin Çırağı'nı okudum, acıktım. Çocukken gerçekten ufacık oluşum bir yana, iştahım hiç yerinde değildi, onu geçelim. Bu seriye on yaşında bir veletken başlamıştım, şimdi oldum yirmi yaşında bir velet. İlk okuduğumda nasıl da büyülenmiştim kitaptan, kiler sahnesi hele, nasıl da almıştı aklımı başımdan.

   O zamanlar serinin henüz sadece iki kitabı vardı. İlkini kütüphaneden okumuştum, ikincisi orada yoktu. Zor zamanlardı :P

   Yaşım on iki-on üç iken sınıfta bir arkadaşımın daha seriyi okuduğunu öğrendim. Üçüncü kitap da çıkmıştı, bana ödünç verebileceğini söylemişti. Sevinçten havalara uçmuştum. Ardı ardına okudum üç kitabı, yine muazzamdı.

   Aradan yıllar geçti, lise ikide seriyi baştan okumaya karar verdim, o zaman da onuncu kitap çıkmıştı. Eh, "kaç yaşına geldin bunu mu okuyorsun hehehe" sataşmaları altında bugüne kadar geldim. Son kitaba kadar. Ve çocukluğumun serisi bu noktada bitiyor.

   On yıl gibi uzun bir süreyi karakterleri bilerek, olayları onlarla yaşayarak geçirmek insanı serinin sonuna dair epey bir beklentiye de sokuyor. Peki bu beklentiler karşılanıyor mu?

   İçimdeki her şeyi dökebilmek adına en ağır spoilerla dalacağım, büyük ihtimalle de spoilersız pek bir şey yazamayacağım. O yüzden eğer bu kitabı okumadıysanız sadece genel değerlendirme barındıracak olan son paragrafa geçmenizi tavsiye ederim, bunun haricindeki diğer tüm paragraflar okuma zevkinizi ciddi bir biçimde baltalayacak bilgiler içerecek.

   Önceki kitabın sonunda Alice'in Karanlık'a boşuna gittiğini öğrenmiştik. Grimalkin Doomdryte'ı bulmuştu ve Alice'in gücünün bu kitaptaki büyüyü hatasız gerçekleştirebilmeye yeteceğini düşünüyordu. Bu büyünün vereceği kudretle değil Şeytan, kimse karşılarında duramazdı. Ancak bilin bakalım ne oldu...

   Alice karanlığa geçti.

   Karanlığa geçmesi yetmedi, bilmem kaç yüz yıl yaşındaki hiç yoktan çıkıveren kara büyücünün birine aşık oldu, büyücü de ona (bu arada Alice 16 yaşında. alo 183? bir istismar vakası bildirmek istiyorum)... Tom n'olacak ha, TOM N'OLACAK. Söyleyeyim ne olacağını, sap gibi kalacak zavallım. Bu noktada sinirlerim o kadar bozuldu ki esasında bir günde bitebilecek bir kitapken birkaç gün ara vererek bu muazzam hayal kırıklığı ve ihanete uğramışlık duygularımın geçmesini bekledim. Geçmedi, ancak en azından kitabı okuyabileceğim bir seviyeye düştü.

   Şimdi, bu denli tepki vermenin ne anlamı var diyebilirsiniz. Ancak yazının başında bahsettiğim üzere, çocukluğumdan beri bu seriyi okuyorum. İlk kitaptan beri Tom ve Alice arasında hep bir şey oldu olacak havası var, kaldı ki birbirlerine ne denli değer verdikleri de hissettiriliyor sürekli. On yıldır son kitapta mutlu mesut bir arada olacaklarını sanarak seriye devam ettim. Hayalet'in öleceğini tahmin etmiştim, ama yüreğime taş basmıştım, en azından Tom ile Alice huzurlu, güzel bir dünyada yaşar demiştim. Yanılmışım, vah ki ne yanılmışım.

   Tek yanılışım bu değil. O da Hayalet hakkında.

   Diyordum ki, büyük bir savaş olur, Hayalet orada kahramanca can verir. Hatta Lacrimosa'yı açarım o sahnede, unutulmaz yaparım bunu. Hayaletin Kaderi'nin sonundaki Hayalet'in konuşmasını hatırlayın. Ne kadar çarpıcıydı. Bundan bile müthiş bir son sahnesi olabilirdi. Ancak ne oldu biliyor musunuz?

   Tom, birkaç paragrafta Hayalet'i savaşın başında görüşünden bahsetti, ve sonra dedi ki, bu benim onu son görüşümdü. Az sonrasındaysa, Hayalet'in cesedinin üzerine basıp geçti...

   O son görüşünde, Hayalet yine kendisiydi, muazzam bir cesaret ve irade timsali, ancak birkaç paragrafta bitirilecek adam mıydı o, ha? Kalbim parçalandı be.

   Belki de Delaney "Savaş böyle bir şeydir evlat, bir an canlısındır, bir an ölü; bazen öylesi muazzam son anlar yoktur." demek istedi. Ama ayıptır yaptığın Delaney amca. Koskoca adamı harcamışsın gibi hissediyorum. Son görüş sahnesi daha ayrıntılı olamaz mıydı? Tom'un duygu patlaması yaşamasını beklerdim, nitekim adam sadece onun ustası değil, bir bakıma babasıydı da. Savaş donukluğu diyelim cesedini gördüğündeki haline. Peki ya savaş sonrası? O da yeterince duygulu bir sahne değildi. Kaldı ki, Hayalet'in mezarının altına bir daha savaşmayacağını umarak kılıcını koyuşu ve Grimalkin'in o kılıcın oradan çıkacağını bilerek bakışı çok can sıkıcıydı. Yani adamın öldüğü yetmedi, arkasından yeterince üzülünmediği yetmedi, bir de ileride mezarını açacaklar demek oluyor bu...

   Şeytan'ın yok edilişine gelelim. Önceki kitaplarda Şeytan'ın başını gövdesinden ayırma olayı bile ne kadar büyüktü, ne kadar çok çaba ve planlama gerektirmişti. Bu kitapta beş dakikada öldürüverdi Tom Şeytan'ı. Durum böyle olunca, kitabın başındaki kehanetin Şeytan'ı kast etmediğini düşündüm, belki de en başından beri kehanette belirtilen "dünyayı tehdit eden şeytan" ifadesindeki şeytan özel isim değildi, ancak Benim Adım Slither'de öğrendiğimiz, Kobalosların doğacak olan emici tanrısıydı. Kaldı ki Alice, Şeytan'ın yok edilmesini engellemeye çalışıyor ve Tom'un karşı safında yer alıyordu. Gerekçesi de Şeytan'ın onlara zararı dokunduğu, ama Kobalosların tanrısına karşı yine de onları koruyacağıydı (başka bir deyişle, kendi insanlarıma sadece ben zulmederim, sen kimsin). Şeytan'ın yokluğunda bu yeni tanrı, tüm dünyayı mahvedecek bir güce sahip olacaktı. (Bu noktada Allah akıl fikir versin Alice, demek istiyorum. Şeytan dirildiği an sizi parçalamayacak mı? Bu yetmeyecek, ebedi ruhlarınıza işkence etmeyecek mi? Sen karanlığa geçtiğinden affedilebilirsin, ama Tom? Sonsuz kış ve karanlıkta ölecek olan onca masum insan?)

   Şeytan'ın yok edilmesi ve ufukta tüm dünyayı tehdit edecek bir tanrının bulunuşu ne demekti? Bu kitap serinin son kitabı olsa da Delaney'nin burada noktayı koymayacağı anlamına geliyordu. Koymamış da zaten, Starblade Chronicles adında devam serisi yazmış, yani Yıldız Bıçağı. Bildiniz, Hayalet'in mezarı altındaki bıçak.

   Hikayenin burada sonlanmadığını gösteren diğer şeylere bakalım:

- Tom ile Alice'in pekala beraber olabilecek olması. Tom'un annesi ilk lamia cadısı değil miydi? Yüzlerce masum insan öldürmüş, yine de sevginin gücü sayesinde iyi tarafa geçmişti. Alice bunu yapamaz mıydı? Yapardı. Ancak, eğer Kobalos tanrısı doğacaksa seride güçleri eşitleyecek bir karaktere ihtiyaç vardı ve ta-daa, karşınızda kötü büyücü Lucrasta. Eğer Alice Karanlık'a geçmeseydi bu muazzam güce sahip büyücü hayatta Tom'la işbirliği yapmazdı. Tahminim devam serisinde Lucrasta'nın ölüp yazarın Alice'i Tom'a yamaması. Ama açıkçası o kadar kalp kırıcı laflarından ve davranışlarından sonra Alice'i daha az önemseyemezdim. Bu arada, Hayalet ilk kitaptan beri "sivri burunlu ayakkabılı kızlardan uzak dur" deyip duruyordu Tom'a. Neden haklı çıktın ki dedecim...

- Hayaletin Laneti'nde Tibb'in kehaneti. Alice'in Tom'u seveceği, ona ihanet edeceği ve sonunda onun için öleceği üzerine. Eh, Hayalet hakkında yapılan kehanet gerçekleşmedi, ancak üçte ikisi gerçekleşmiş bu kehanetin kalan kısmının gerçekleşeceğini düşünüyorum. Ancak Alice ölse de bir biçimde dirilir, ne bileyim, önceki kitaptan kullanılmamış Pan kartını kullanır misal.

- Kehanetin bu on üçüncü kitapla birlikte aslında tam anlamıyla gerçekleşmiş olmaması.

- Tom'un gelecek görüsünde yeni bir çırağa sahip olacağını öğrenmesi. Bu arada çırağımız kız. Herhalde Eyalet'te şimdiye kadar kızlara ev hanımlığı yaptırmaktan kimse yedinci kızın yedinci kızını bir Hayalet'e çırak olarak vermeye yeltenmemiştir. Yeltenen olmuşsa da kabul eden Hayalet çıkmış mıdır, meçhul...

- Kitabın başlarında Hayalet'in Tom'a çözülememiş bir vakadan bahsedişi. Zaten ilk olarak aklımda alarm çaldıran olay bu oldu, seri bitiyor, neden yeni bir kurguya giriş yapılsın diye.

- Tom'daki kahraman kılıçların kabzalarının emici şeklinde oluşu, ki doğacak olan tanrı da bir emici suretinde olacak. Bu kılıçlar bir sonraki savaşta kritik önem taşımayacak olsa veya geleceğe yönelik ipucu vermese, neden Tom ısrarla her seferinde kabzanın şekline dikkat çeksin.

   İki şeyden daha bahsedip bitireceğim.

   İlki, Grimalkin'in dizinde gümüş bir pinle yaşayacak oluşu, ki gümüş cadıların canından can alan bir şey, bana Tom'un içinde hep Alice'i kaybının acısıyla yaşayacak olmasına nazaranmış gibi geldi.

   İkincisi de, Tom ile Hayalet Wardstone'a gidip kehaneti okuduklarında ve Hayalet taşın özelliklerini anlattığında, bunlardan çıkarımla belki de savaş yapılırken geçmişe gideceklerini ve savaş bitiminde de yine bir zaman atlaması yaşayıp günümüze döneceklerini düşündüm. Kehanetin, aslında bir döngünün dile getirilişi gibi olduğunu düşünmüştüm yani; ne de olsa taşın üstündeki bu yazının ne zamana ait olduğu bilinmiyor ve kehanet geçmiş zaman kipiyle yazılmış. Sanırım fazla uçmuşum.

   Özetle, esasında sürükleyici bir kitaptı ve serinin son kitabı olmasa epey güzel bulabilirdim de. Ancak bir "son" kitabı olarak hiç iyi değil. Devam serisi yazmak adına atılan adımlar kitabı sinir bozucu yapıyor. Bu sebeple kendi adıma, kitabın sonunu kafamda değiştireceğim ve Tom ile Hayalet'i batı bahçesinde oturup güneşin doğuşunu izlerken hayal edeceğim. Çok mu duygusal oldu? Bu kitabın sonundan iyidir... Yine de, böylesi güzel bir seri için çok teşekkür ediyorum sayın Delaney. Her kitap ayrı bir maceraydı, kimileri epey sürükleyici ve orijinaldi. Devam serine de bakmayı düşünüyorum, ama bu kitaptaki kimi seçimlerin dolayısıyla sana kırgınım.

   Edit:
   Serinin on dördüncü kitabı Hayaletin Cadıları'nın yorumu burada.

Puan: 4

19 Eylül 2018 Çarşamba

Sıradakinden Alıntı

   Grimalkin sanki zihnimi okumuş gibi gülümsedi. "Asla dış görünüşe göre değer biçme," diye uyardı. "Bu kılıç pek hoş görünmeyebilir, fakat savaş hoşlukla ilgili bir şey değildir. Süsler çoğu zaman o bıçağı yaratan kişinin zevkini yansıtır. Bense işlevselliği yeğlerim."

18 Eylül 2018 Salı

Tazecik Kitap Yorumu: Benim Adım Alice - Joseph Delaney


   Serinin ilk kitabı Hayaletin Çırağı'nın yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Hayaletin Laneti'nin yorumu burada.

   Serinin üçüncü kitabı Hayaletin Sırrı'nın yorumu burada.

   Serinin dördüncü kitabı Hayaletin Savaşı'nın yorumu burada.

   Serinin beşinci kitabı Hayaletin Hatası'nın yorumu burada.

   Serinin altıncı kitabı Hayaletin Kurbanı'nın yorumu burada.

   Serinin yedinci kitabı Hayaletin Kabusu'nun yorumu burada.

   Serinin sekizinci kitabı Hayaletin Kaderi'nin yorumu burada.

   Serinin dokuzuncu kitabı Benim Adım Grimalkin'in yorumu burada.

   Serinin onuncu kitabı Hayaletin Kanı'nın yorumu burada.

   Serinin on birinci kitabı Benim Adım Slither'in yorumu burada.

   Bir önceki kitabın yorumuna bakıyorum da ne kadar safmışım. Alice'in macerası varken Slither'i ne yapayım demişim, bu kitabın anlatıcısının Alice oluşuna sevinmişim vs. vs...

   Bu kitapla beraber gördüm ki Joseph Delaney serinin "Benim Adım" ile başlayan kitaplarını seri on üç kitaba ulaşsın diye yazmış. Tematik bir sayı oluşunu anlıyorum, ancak gerek var mıydı, yoktu. Serinin diğer kitaplarına yedirilebilirdi bu üç kitaptaki olaylar.

   Alice, Şeytan'ı yok etme ayininde kullanılacak Keder Bıçağı'nı bulmak üzere Karanlık'a gidiyor bu kitapta. Önceki kitaplardan bildiğimiz üzere Karanlık epey tekinsiz bir yer, daha doğrusu tekinsiz kelimesinin yetersiz kalacağı bir kötülük yuvası.

   Böylesi korkunç bir alemde Alice'in kendini koruması için büyü gücüne başvurması kaçınılmaz, kaldı ki kendisi de iki cümlesinde bir bize bunu hatırlatıp duruyor (büyü kullandıkça karanlığa yaklaşıyorum, kullanmamam lazım, hişt kime diyorum, alo, kullanmamalıyım diyorum, hiç takmıyorsunuz?!). Ancak tekrarı bununla sınırlı kalmıyor. Lizzie'nin ona verdiği eğitimle ilgili aynı anekdotları döndür dolaş anlatıyor (Lizzie bana işleri hep ayrıntısıyla öğretirdi ama bunu öğretmedi, bunu da, hele ki şunu). Peşinde olması muhtemel olan ecinniyi unutmamıza izin vermiyor (ecinni peşimizde diyorum, hadi gerilsenize biraz, ayıp oluyor ama). Zamanın bu dünyada farklı geçtiğini, bu sebeple hızlı hareket edip kılıcı bir an önce bulması gerektiğini söylüyor, ancak tekrara başvurmayı herhalde zaman kaybı olarak görmüyor. Hof, yazarken içim sıkıldı. Kitap seri bazında bir doldurma kitabı olmasının yanında, kendi içinde de tekrarlarla dolu.

   Önceki kitaplarda Karanlık'a gönderilmiş yaratıklar ve cadılarla da karşılaşıyoruz, bu da kitaba az buçuk okunurluk katıyor, bunu sevdim diyebilirim.

   Kitabın asıl olayı, Alice'in tanrıların ve çeşitli yaratıkların/ecinnilerin bölgelerinden geçip Şeytan'ınkini bulması. Bölgeler arasındaki kapıyı bulmak ise zor. Kapının bulunmasını sağlayan bir ayrıntı var, ancak baskı hatası sebebiyle bu ayrıntının ilk anlatıldığı bölüm yok. Kitabın bir bölümü neredeyse tamamen eksik, bu da yaklaşık beş on sayfa ediyor. Çok üzücü, umarım sonraki baskılarda düzeltilir.

   Karanlık'taki bölgeleri epey ilgi çekici buldum, ancak kitabın çoğu Alice'in geçmişe dönüş niteliğindeki anlatılarından ibaret, bu sebeple o anki durumdan çok geçmişi okuyoruz denebilir.

   Bir de Karanlık'ın yaratıklarının etrafında fink attığı bir bazilika mevcut, burada iki çan arasında herkesin birbirini öldürmesi tabir-i caizse "caiz" oluyor (aniden hiçlikten bir Purge belirir). Anlam veremedim, Purge'ün bu seride işi ne :D (o da ne, yoksa ortak bölüm mü?) Neden beş dakikalık bir heyecan katıyorlar bu ortama?

   Ne cıvıdım arkadaş. Çok doluyum. Son birkaç şeye daha değinip, umuyorum ki daha da beter cıvımadan bu yorumu bitireceğim.

   AĞIR SPOILER! Kitabın başlarında tahminim Alice'in büyü gücünü kullana kullana Karanlık'a geçeceği ve bir bakıma orada hapsolup bizim dünyamıza geri dönemeyeceğiydi. Pan'la yaptığı anlaşma sonucu büyük bir fedakarlık karşılığında dönebilecekti, ancak bu fedakarlık ayinde kendisini kurban etmesine bir şekilde engel olacaktı. Böyle olmadı, kitaptan zevk alabilmem için böyle olması da şart değildi, ama o son neydi öyle? Kız kaç aydır Karanlık'ta dönsün dolansın, geri döndüğünde Grimalkin ona desin ki, yaa, ben başka bir çözüm buldum, gitmesen de olurdu aslında. Ne kadar sinir bozucu... Kaldı ki bir bakıma da bu kitabın ne kadar gereksiz olduğunun yazarın ağzından itirafı. SPOILER BİTTİ.

   Kaldı geriye bir kitap. Onunla birlikte Wardstone Günlükleri'ne veda etmiş oluyoruz. Önceki yorumlardan birinde son kitapta kimin öleceğine yönelik bir tahminde bulunmuştum, o sebeple kendimi hazırladım. Ama yine de gardımı alayım. Çocukluğumda başladığım seri bitiyor, hey gidi.

   Edit:
   Serinin on üçüncü kitabı Hayaletin İntikamı'nın yorumu burada.
   Serinin on dördüncü kitabı Hayaletin Cadıları'nın yorumu burada.

Puan: 3

13 Eylül 2018 Perşembe

Leyleğin Getirdiği

   Bir arkadaşım için hediye alacaktım, e kargo bedava gelsin madem, diyerek birkaç kitap da kendime aldım. İlk defa da Eganba'dan alışveriş yapmış oldum.


Buzul Çağı - Nicolas de Crécy: Buzul çağının ardından arkeologlar, atalarının izlerini araştırmak üzere yolculuğa çıkmışlardır. Aldıklarımdan ilk okuduğum bu oldu, yakında yorumunu da yazarım diye umuyorum. Edit: Yorum!

İnsomnia Café - M. K. Perker: Daha önce hiç Perker'den bir eser okumadım, bu güzel bir başlangıç olabilir gibi geldi. İçinde insomnianın adının geçişi bile benim için yeterli. (bir kitabı okumak için çok mu basit bir şart acaba :P) Edit: Yorum!

Popüler Kült - Ezgi Aksoy: Özellikle korku sinemasında kemikleşmiş kimi temaların kökeninden bahseden bir kitap. En azından bildiğim kadarıyla öyle. Ancak konu sayısı ve sayfa sayısı açısından düşününce pek de derinlikli bilgi sağlayabileceğini sanmıyorum, olsun.