31 Temmuz 2018 Salı

Sıradakinden Alıntı

   "O sabun fabrikası gerçekte olmasa bile mi?"

   "O burada gerçek." Laws'un zayıf, karanlık yüzünde bir meydan okuma vardı. "Ve ben de buradayım. Burada olacağım süreden de elimden geldiğince yararlanacağım."

   "Ama," diye itiraz etti Hamilton, "bu sadece bir yanılsama."

   "Yanılsama mı?" Laws alaycı sırıttı, ardından yumruğuyla duvara vurdu. "Bana yeterince gerçekmiş gibi geliyor."

24 Temmuz 2018 Salı

Cağaloğlu...

   Birkaç ay önce Cağaloğlu'na uğradığımda almıştım bu iki kitabı.


Belki Bu Defa, Belki Şimdi - Alois Hotschnig: Yüz Kitap şimdilik sadece öykü kitabı basan bir yayınevi, bastıkları her bir kitap da birbirinden ilgi çekici duruyor, hangisi alıp okuyayım şaşırıyorum. Belki Bu Defa, Belki Şimdi beni hem adıyla hem kapağıyla çarpan bir kitap oldu. Elimde Yüz Kitap'tan Hep Eve de mevcut ancak ilk okumam herhalde Hotschnig'in bu eseriyle olacak. Edit: Yorum.

Gece Yarısı Gezegeninden Raporlar - Nalo Hopkinson: Ayrıntı Yayınları bir bilim kurgu klasikleri serisi başlattı, bu kitap da o seri kapsamında çıkan ikinci eser. Serinin özelliği, basacakları kitaplarda yazarın birkaç öyküsüne, makale/ deneme/ konuşmalarına ve yazarla yapılmış söyleşilere yer verecek olmaları. Kitabın kapak tasarımına da bayıldım, ayrıca nedense kapağı ilk gördüğümde aklıma Welcome to Night Vale geldi. Edit: Yorum.

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Kısa Kesmek İcap Ederse: The Lost Path, Sharky Malarkey

   Bir önceki yazımda Netgalley'den aldıklarımı iki yazıda paylaşacağım demiştim ve sıra ikinci kısımda.

The Lost Path - Amélie Fléchais: Kapağını görüp çok beğenmiştim bu kitabın, konusunu da okuyayım dedim, Over The Garden Wall'u sevenlere öneririz, tarzı bir cümle yazıyordu. Zaten daha yeni o çizgi diziyi izleyip hastası olmuşum, dedim bu kitabı da okuyayım.
   Kitabın başında bir harita mevcut ki bu harita aslında kitabın tüm olay örgüsünü özetliyor. Üç tane çocuk ormanda kaybolmuş durumda, yollarını doğrultmaya çalışırken de çeşitli orman sakinleriyle karşılaşıyorlar. Bir de ormanın üstüne çökmüş bir lanet var, ama bu lanetin çıkış hikayesinin çok havada kaldığını düşünüyorum açıkçası. Çocukların ormandan geçerken yaşadıkları da aslında biraz savruk olaylar.
   Çizimleri çok sevimli kitabın, bir yerden de tanıdık geliyordu bu tarz, meğer Facebook'tan kitabın yazarı/çizerini takip ediyormuşum bir süredir.
   Kitabın bir kısmı siyah beyaz, bir kısmı renkli. Renkli sayfalar duvara asılabilecek güzellikte. Öte yandan siyah beyazdan renkliye geçiş kısımları kafamda pek oturmadı. Aksiyonlu sahnelerde renkliye geçiyor diyeceğim, değil. Vurucu sahnelerde diyeceğim, o da değil. Bir düzen olmaması sebebiyle de siyah-beyaz sayfalar bende sanki yarım kalmış bir iş de, daha sonra renklendirilecek gibi bir his uyandırdı.
   Güzeldi, ama daha iyisi olabilirdi. Ayrıca her ormanda kaybolan çocuk öyküsünü de Over The Garden Wall'a benzetmenin alemi yok, teessüf ederim... Puan: 3


Sharky Malarkey - Megan Nicole Dong: Bu derlemede çizerin birçok türde karikatürüne yer verilmiş. Bazıları normal çizgide karikatürler, hani insanın "aynen!" dediği türden. Bazıları da... en hafif tabirle çılgın çizimler :D "Ne okuyorum ben", dediğim de oldu, ellerimi yüzüme kapatıp "hayıııır" diyerek güldüğüm de. Ayrıca kitapta Jaws'ın yıldızı köpek balığı Bruce ile yapılmış bir ropörtaj da mevcut...
   Çizerin tumblr sayfasına buradan ulaşabilirsiniz. Puan: 4

12 Temmuz 2018 Perşembe

Kısa Kesmek İcap Ederse: Trent, Sour Apple, Sheets

   Eğer boş bir vakit yakalarsam Netgalley'e girip birkaç çizgi roman alıyorum "hemen oku" rafından. Bu sefer de yedi kitap aldım, ikisi fazlaca elimde süründü ama sonunda "kitabı bitiremedim" seçeneğini gördüm ve kurtuldum... Normalde sorumluluk bilinciyle illa ki bitirmeye çalışırdım beğenmesem de. Boşuna eziyet çekmişim önceki bazı aldıklarımda, meh.

   Bitirdiğim beş kitabıysa iki yazıya bölerek anlatmaya çalışayım. Edit: Kısım iki.

Trent - Dino Stamatopoulos & Leah Tiscione: Açıkçası bu kitabı kazara aldım. Yazarın adını gördüm, "Community'deki Starburns değil mi yahu bu adam?" dedim, kitabın konusunu okumak için linke bastım ve... direkt karşıma indir seçeneği çıktı, otomatikman istekte bulunmuşum kabul etti (yayınevinin kendi sitesinden bakıyordum, yönlendirdiği link bana kumpas kurdu :/ ) Henüz "kitabı bitiremedim" seçeneğinin varlığından da bihaberdim.
   Kitapta evli bir çiftin bebeklerinin vefatı anlatılıyor. Öte yandan her ne kadar bu, kara mizah sosuna bulanmak istenmişse de, akıl almaz bir biçimde başarısız olmuş. Baba, henüz bebek anne karnındayken bile anneye "bu bebek ölü" şakası(!) yapıyor. Bebek doğduğunda da aslında sevmiyor onu, ama eşine aksini iddia etmek için oldukça soğuk bir günde, dışarı çıkarıyor onu dolaştırmaya. Bebek soğuğa dayanamıyor. Ve sonra ne mi oluyor? Adam yolda rastladığı arkadaşıyla bebeği fırlatmaca oynuyor. Dehşetten o noktada kusabilirdim. İşin artık mizah boyutundan çıktığını düşünüyorum, hiç yakıştıramadım. Kitabı aldığımın bir gün öncesinde de dolaylı yoldan birisinin vefat haberi almasına tanık oldum, sanırım bu da hassasiyetimi birkaç katına çıkardı.
   Kitabın çizimleri fena değil, renklendirmesi gri tonlarında, ancak müzikal sahnelerde her yer renkleniyor. Müzikleri dinlemedim, dinlemeyi düşünmüyorum. Puan: 1


Sour Apple - Jerzy Szyłak & Joanna Karpowicz: Bu kitabı kapağına vurulup da almıştım, ilk baktığımda kadının burnundan akan kanı fark etmemiştim ama. Onu fark ettiğim an da, güneş gözlükleri aklımda bambaşka bir anlam kazandı.
   Kitap ev içi şiddeti konu alıyor. Kadının yaşadığı her şeyi içine atması, yaşananlar için haksız yere kendini suçlaması ve genel anlamda çaresizliği insanı mahvediyor.
   Oldukça çarpıcı bir kitap bu, ancak hassasiyetiniz ağır basıyorsa yaşananların görselliği sizi epey kötü etkileyebilir, bunu göz önünde bulundurarak okumakta fayda var.
   Etkileyici bir eser okumuş olmanın yanı sıra, şahane bir ressam da keşfetmiş oldum. Karpowicz'in sayfasına buradan ulaşabilirsiniz, özellikle Anubis resimlerine bayıldım. Puan: 4


Sheets - Brenna Thummler: Annesinin vefatından sonra onun çamaşır yıkama dükkanını devralan ve bir yandan da binbir sorunla uğraşan Marjorie ile bir hayalet olan Wendell'in öyküsü anlatılıyor bu kitapta.
   On üç yaşındaki Marjorie'nin omuzlarında dünyanın yükü: Bir tarafta mülkü satın alabilmek için dükkandaki işleri sabote eden haysiyetsiz bir adam (ki o kadar rahat davranabilmesi açıkçası kitapta bana en fantastik gelen şeydi), bir tarafta eşinin ölümü sebebiyle yıkılmış ve çocuklarıyla yeterince ilgilenmeyen babası, eh, üstüne de okulda yaşadığı yalnızlık ve kimi zaman dışlanma...
   Wendell ise henüz çocuk yaştayken vefat etmiş ve hayalet diyarına hala alışamamış, yaşayanların diyarına dönmeye çalışıyor.
   Hayalet Wendell ile Marjorie'nin ilk karşılaşmalarını takip eden olaylar pek talihli sayılmasa da, her şeyin çözüme kavuştuğu anlar muazzam. Hele ki kafada taşların yerine oturmasını sağlayan bir cümle var ki, onu okuduğum an kalbim parçalandı.
   Kurgusu kadar çizimleri ve renklendirmesi de çok güzel bu çizgi romanın. Keyifli bir okuma deneyimi oldu benim için. Bundan sonra da Brenna Thummler'ı takipte kalacağım. Puan: 4,5