George Saunders etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
George Saunders etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2018 Cumartesi

Kitap Heberleri

   Asırlardır bu bölüme yazmadım, ama bu haberi pas geçemem...

   George Saunders ile Shaun Tan'ın yeni kitapları çıkıyor! İkisini de pek bir severim, haliyle de pek bir heyecanlandım. Ah, bir de Cağaloğlu Tudem açık olaydı.... Zaman içinde ya Beşiktaş'takine ya da Kadıköy'dekine dadanacağım sanırım.


   Saunders'ın kitabı "Frip'in Aşırı Israrcı Pırtlakları", çocuk edebiyatına giriyor. Hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.



   Shaun Tan'ın kitabı "Ağustosböceği" ise en basit tabiriyle çalışma hayatı üzerine. Bu kitap için de sizi buraya yönlendireyim.

   İki linkten de kitapların "tadımlık"larına ulaşabilirsiniz.

4 Şubat 2018 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Aralığın Onu - George Saunders


   Aralığın Onu, George Saunders'ın Delidolu'dan çıkan ilk kitabı. Cağaloğlu Tudem açıkken (hala hatırladıkça ağlayasım geliyor) oraya düzenli giderdim. Aralığın Onu'nu da daha ilk çıktığı vakitler görmüştüm ancak ilgimi yeterince çekmediğinden almamıştım. Sonra ne mi oldu? Saunders'ın yazdıklarına aşık oldum, ne olacak...

   İlk Saunders okumam İkna Ulusu oldu. Diyorum ki, iyi ki de o kitapla başlamışım, çünkü eğer Aralığın Onu'yla başlasam Saunders'a devam etme isteğim yeterince güçlü olmayabilirdi ve onun şahane diğer öykülerini okumadan bir ömür sürebilirdim (zavallı paralel dünyadaki ben).

   Bu kitabı neden Saunders'a başlamak için tavsiye etmem peki? Öncelikle, arka kapakta sevgili yazar gayet güzel övülürken, övgüler bununla sınırlı kalmıyor. Kitabın başında bizi minik puntolu üç sayfalık "kimler nasıl övmüş" kısmı karşılıyor. Ben minik puntolu üç sayfa yazarak övemez miyim onu, ben de överim... Sadece bir kitaba yazarı bu kadar çok allayıp pullayarak başlamanın pek hoş olmadığını düşünüyorum.

   Hadi o üç sayfayı pas geçelim. Bu sefer bizi "GEORGE SAUNDERS BU SENE OKUYACAĞINIZ EN İYİ KİTABI YAZDI" başlıklı, New York Times'tan Joel Lovell'ın bir yazısı karşılıyor (ön kapaktaki alıntı da yazının başlığından, evet). Başlık epeyce iddialı ve açıkçası yine bundan pek hoşlandığımı söyleyemem. Doğru mu peki? Kendi adıma, neredeyse. Aralığın Onu'nu çok sevdiğimden değil. Aralığın Onu'yla çok yakın bir zamanda okumuş olduğum Pastoralya'ya bayıldım, ki o da Saunders'tan. Aynı yıl içinde başka yazarlardan yine çok sevdiğim kitaplar oldu, bu sebeple "George Saunders 2016'da okuduğum en iyi kitaplardan 'birini' yazdı" diyebilirim (2018'e girdik değil mi? Şşşt, çaktırmayın, utanıyorum...).

   Lovell'ın yazısından devam edelim. Yazıda Saunders'ı övüyor (ne sandınız?). Ancak hem destekli övdüğü hem de Saunders'ın yaşamına bir bakış imkanı sunduğu için yazıdan hoşlandım. İkna Ulusu'ndaki Noel adlı öykününse yazarın bir zamanlar yaşamış olduklarını birebir anlattığı öğrenince üzüldüm epey.

   Kitapla ilgili diğer sorunuma geliyoruz. Giriş yazısında Saunders'tan bir alıntı yapılmış. Daha kapsayıcı olmak, daha fazla okura hitap etmek istediğini söylemiş yazar. İşte bu noktada, diyorum ki maalesef, olmamış. Çünkü öykülerin tamamına yakınında yazarın tarzı biraz körelmiş gibi. Ne okuduğum diğer kitaplarındaki çarpıcılığı bulabildim ne de yeterince bağ kurabildim karakterlerle. Öykülerin tamamı demiyorum, çünkü iki istisnai öykü mevcut bence: Semplika Kız Günlükleri ile Örümcek Kafasından Kaçış. Özellikle Semplika Kız Günlükleri, Saunders'tan okuduğum en güzel öykülerden. Öykülerin genelinin ne anlattığına dairse bir şey yazamayacağım, kafam karışık. Arka kapak yazısının size yardımcı olacağını umuyorum.

   Yazarı sevenlerin bu kitabı pas geçeceğini düşünmüyorum. Ancak Saunders'a yeni başlayacaklar için doğru seçim olduğunu gerçekten sanmıyorum. Bence İkna Ulusu veya Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı daha iyi olacaktır. Küçücük bir not: Giriş yazısında henüz daha çevrilmediğinden "Phil'in Kısa ve Ürkütücü Hükümdarlığı" olarak geçiyor kitap. Son halinin ismini çok daha beğendiğimi söylemek istedim.

Puan: 3

23 Şubat 2017 Perşembe

Sıradakinden Alıntı

   Akşam yemeğinden sonra Emmett ile bahçede dolaştık. Emmett cerrah, haftada iki gün beyne takılan küçük elektronik cihazlarla ilgili bir şeyler yapıyor. Biyotronik miydi yoksa? Çok küçükler. Bir iğne başına yüzlercesi sığar. Yoksa on sente mi sığıyorlardı? Tam olarak takip edemedim. Bana işimi sorduğunda söyledim. Eh, şey, dedi, kültürümüzün bazılarımıza dayattığı tuhaf esrarlı işler hayret verici, küçük düşürücü şeyler, kimseye elle dokunulur bir faydası olmayan şeyler... İnsanların başları dik dolaşmasını nasıl bekleyebiliyorlar?

18 Şubat 2017 Cumartesi

Leyleğin Getirdiği


   Delidolu'nun çekilişini kazandım! Aslında ''kazandık'' demeliyim, çünkü bir arkadaşımla beraber katıldık yarışmaya, sağolsun :) Buradan Delidolu'ya teşekkürlerimi gönderiyorum (ki herhalde bu yazdıklarımı okumuyorlardır, heheh). Arkadaşıma da buradan tekrar teşekkür edeyim (ki o da blogumu okumuyor, heheheh).

   Şu yazıda söz verdiğim üzere teşekkürümü ettim, sıra itirafta :P Kitabı okumayı gerçekten çok istiyorum, kitabın ilk on sayfasını da okudum aslında, yazım şekli çok ilginç, merak uyandırıcı. Hani yazarı da Saunders, nasıl dayanayım değil mi... Ama hayır işte. Bu aralar maalesef hem okumaya eskisi kadar vakit ayıramıyorum hem de nasıl oluyorsa aynı anda üç/beş/on kitabı okuyorum o olmayan vakitte. Kitabı süründürerek ziyan etmek de istemiyorum... İnşallah güzel bir vakitte, rahat bir kafayla okuyacağım.

15 Ocak 2017 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı - George Saunders


   Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı absürd, alegorik ve gerçekten dehşet veren bir kısa roman.

   İç Horner adında minicik bir ülke ve bu ülkeyi çevreleyen Dış Horner ülkesi anlatılıyor bu kitapta. İç Horner o kadar küçük bir ülke ki sadece bir vatandaş barınabiliyor ülkede, kalanlar ise sıraları gelene kadar Kısa Dönemli İkamet Bölgesi'nde bekliyor.

   Günlerden bir gün, zaten küçücük olan İç Horner daha da küçülüyor, kimse tamamen sığamaz hale geliyor, bu da Dış Hornerlılar için bardağı taşıran son damla oluyor. Zaten Dış Hornerlılar çok cömert değiller miydi İç Hornerlılara karşı? Zaten onlara Kısa Dönemli İkamet Bölgesi için alan sağlamamışlar mıydı? Artık kendi ülkelerinde barınamamaları da ne demekti?!

   Aslına bakarsanız Dış Horner epey geniş, kullanmadıkları epeyce alan da var, ancak bir gün o alanları da kullanıma katabilirler, bu sebeple kendi topraklarının birazının bile İç Hornerlılara verilmesi söz konusu dahi olamaz!

   Dış Horner milisleri İç Hornerlıları bir şekilde cezalandırmalı. Peki ne yapmalı?.. Kenarda, kahvehaneden Phil adında bir adam diyor ki onlardan vergi alın. Bu laflar, Phil'in tiranlığının başlangıcı oluyor. Vergi adı altında, akıl almaz vahşette olaylar yaşanmaya başlıyor...

   Kitaptaki karakterler makine parçaları ve organik parçalar karışık, ilginç bir yapıya sahip yaratıklar. Bu da kitabın alegorik kısmını oluşturuyor. Phil, beyni bir rafın üstünde duran ve eğer vidası yerinden çıkarsa beyninin raftan düşmesi sonucu, son derece gür sesle ve özgüvenli bir şekilde savaş çığırtkanlığı yapan bir adam misal.

   Kitabın sonlarına doğru dehşet, kaldıramayacağım kadar arttı. Kalan sayfa sayısına baktım, kitabın isminde ''kısa'' ifadesinin geçtiğini kendime hatırlattım ve bir nebze rahatladım. Olay örgüsü dehşet verici evet, ancak bunu asıl dayanılmaz kılan, gerçek hayatta bunun defalarca yaşanmış olması, hatta hala da yaşanmaya devam etmesi.

   Kitabın son kısmını çok sevdim. Bununla ilgili bir şeye değinmek istiyorum, ancak spoiler olacağını düşünüyorum, bu sebeple eğer kitabı okumadıysanız rica ederim son paragrafa geçin. SPOILER BAŞLANGICI. Yaratıcı'nın elinin gökten uzandığı sahne gerçekten muhteşemdi. Tüm Hornerlıları parçalara ayırıp baştan yapması, Phil'i ise kenara koyup önüne ''canavar'' yazılı bir tabela iliştirmesi ve nihayetinde de ''Sizin mutlu olmanızı istiyorum'' konuşması, bana helak edilmeyi düşündürttü. Helak olmak, korkunç bir şey olarak algılanır, çünkü Yaratıcı'nın gazabıdır. Öte yandan düşününce, bu yeni bir başlangıçtır ve bu olaydan geriye birtakım anımsatıcılar kalır ki diğer insanlar da aynı hatalara düşmesin ve daha güzel bir hayat yaşasın. Saunders bunu gerçekten güzel ifade etmiş bence birkaç sayfada. SPOILER BİTİŞİ.

   Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı kısacık olsa da bittikten sonra etkisini uzun süre sürdürecek bir kitap. Bir an önce depresyondan çıkmayı umut ediyorum...

Puan: 4

Sıradakinden Alıntı

   Phil dışarı baktığı zaman köprücük kemiklerinden sökülebilir megafonlar çıkmış üç yakışıklı, bakımlı, tıknaz küçük adam gördü.

   ''ADAM, SOKAKTAKİ YABANCILARA BAKIYOR!'' diye bağırdı ilk küçük adam.

   ''Siz ne yapıyorsunuz?'' diye sordu Phil.

   ''ADAM SORU SORDU VE YANIT BEKLİYOR!'' dedi üçüncü küçük adam.

   ''MEDYANIN ÖNDE GELEN TEMSİLCİLERİ KARŞILIK VERMEYE HAZIRLANIYOR!'' dedi ilk adam.

   ''MEDYAYA ÇOK MU FAZLA HESAP SORULUYOR?'' dedi ikincisi.

   ''Biz medyadanız,'' dedi ilk adam, megafondan değil, arka tarafındaki sırıtan ağızdan gelen normal bir sesle.

   ''Buralarda pek bir şey olmuyor da,'' dedi ikinci adam. ''Bu yüzden yalnızca idman yapıyorduk.''

   ''Bir gün bir şey olması ihtimaline karşı,'' dedi üçüncü küçük adam.

   ''GECE İLERLERKEN GÖKYÜZÜ HÂLÂ KARANLIK!'' dedi ilk küçük adam.

   ''Bu iyiydi,'' dedi ikincisi.

   ''Önemli bir mesele olduğunu düşündüm,'' dedi ilki.

   ''MEDYANIN ÖNDE GELEN TEMSİLCİSİ, MEDYANIN ÖNDE GELEN DİĞER TEMSİLCİSİNE ÖVGÜLER YAĞDIRDI!'' dedi ikinci küçük adam.

   ''MEDYANIN ÖNDE GELEN TEMSİLCİSİ, MEDYANIN ÖNDE GELEN DİĞER TEMSİLCİSİNİN MEDYANIN ÖNDE GELEN ÖTEKİ TEMSİLCİSİNE ÖVGÜLER YAĞDIRDIĞINI AÇIKLADI!'' diye bağırdı üçüncü küçük adam.

   ''MEDYA, MEDYAYA FAZLA MI ODAKLANIYOR?'' diye bağırdı ikinci küçük adam.

19 Kasım 2016 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Pastoralya - George Saunders


   Pastoralya, içinde altı öykünün yer aldığı bir kitap. Öykülerin ortak özelliği ise, ana karakterlerinin bir şekilde ''kaybeden'' olması. Kimisi kapitalizm yüzünden kaybetmiş, kimisi sosyal normlar yüzünden...

   Her öykünün ana karakteri, bir şekilde kendinize yakın hissedeceğiniz türden. Saunders o kadar basit ama insacıl ayrıntılara yer vermiş ki öykülerinde, empati yapmaktan kendinizi alamıyorsunuz.

   Saunders'ın dili yine muhteşem, hem esprili hem içten. Öyküleri, konusu ve kurgusu gereği trajikomik. Ancak, ne ağlayabiliyorsunuz ne kahkahayla gülebiliyorsunuz, sizi bir şekilde dizginliyor dili.

   Son olarak da kapağa ve çeviriye değinirsem... Kapak tasarımı muhteşem! Sadece göze hitap eden değil, kitabın ruhunu da yakalamış bir tasarım, ellerine sağlık Burak Tuna! Çeviri ise diğer Saunders kitaplarında olduğu gibi, Niran Elçi'ye ait, eh, o çevirir de bize söz mü düşer...

Puan: 5

3 Kasım 2016 Perşembe

Sıradakinden Alıntı

   Çocukluğunda kurduğu hayaller o kadar parlaktı, o kadar büyük umutları vardı ki, şimdi bir hiç olması doğru olamazdı, öte yandan bir hiç olmayan biri, hayatının en iyi yıllarını fotokopi makinesine küfrederek harcar mıydı?

13 Ekim 2016 Perşembe

Tazecik Kitap Yorumu: İkna Ulusu - George Saunders


   Şahane bir yazarla tanışmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

   İkna Ulusu, bir öykü kitabı. Kitap dört kısımdan ve on iki öyküden oluşuyor. İlginç bir şekilde, her öykü birbirinden çarpıcı, aralarında ayrım yapamıyorum.

   Saunders öykülerinde, tüketim toplumunun varacağı en uç noktaları gösteriyor bize, kapitalizmin insanların algılarını nasıl bozduğunu ve bozacağını. Birer uyarı gibi her öykü.

   Öykülerdeki karakterler seçim hakkına sahip, ancak onlara sunulan tercihler ''kötü'' ile ''daha kötü'' olmak üzere sınırlı. Bir özgürlük yanılgısına sahipler. İçlerinden bu yanılgıdan sıyrılanlar da oluyor tabii. Bir cesaretle çıkıp, var olan zalim düzeni değiştirmek istediklerinde de sistem tarafından sindiriliveriyorlar hemen.

   İkna Ulusu bana epeyce Black Mirror dizisini hatırlattı; insanlığın kara aynası... Ancak diziyi hatırlatmasına rağmen, kitabın absürtlük ve hiciv konusunda biraz daha önde olduğunu söyleyebilirim.

   Kapak tasarımını da pek uygun buldum kitaba, ellerin dert görmesin Burak Tuna...

   Saunders'ın öykü konuları orijinal olduğu kadar, dili de oldukça güzel. Hem alaylı, hem samimi. Sırf dili için bile kitaplarını okuyabilirim.

Puan: 4,5

8 Ekim 2016 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   Hayatta, kaybetmekten bıktığınız, artık kaybetmemeye karar verdiğiniz ama sonra kaybetmeye devam ettiğiniz bir an gelir. Sonra gerçekten kaybetmeye bir son vermeye karar verirsiniz ve kaybetmeye devam edersiniz. Kaybetme o kadar uzun sürer ki daha ne kadar düşebileceğinizi merak ederek izlemeye başlarsınız.

7 Ekim 2016 Cuma

Seçmeceler

   Yorumlarını yakında yayınlayacağım iki kitap (yarın bile olabilir):



   Edit: İkna Ulusu'nun yorumu burada.
           Pastoralya'nın yorumu burada.
  

2 Ekim 2016 Pazar

Cağaloğlu...

   Belki siz kitap alışverişi yazılarımdan sıkıldınız, ama ben bunları yazmaktan (ve tabii kitap almaktan) sıkılmadım, nihahaha... Tamam, yok bir şey :( (neden artık yazılara tuhaf başlangıçlar yapıyorum?)

   Aslında Terry Pratchett'ın Tiffany Sızı serisi yeniden basılana kadar Cağaloğlu'na gitmeyecektim, ama Eminönü'nü bir dolaşınca ve Tudem'in yerine de o kadar yakın olunca, kendimi tutamadım yine.

   Neler aldım?


Pastoralya, Aralığın Onu, Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı - George Saunders: Evet, aslına bakarsanız Tudem'e girmemin amacı George Saunders kitaplarını toplamaktı. Geçenlerde İkna Ulusu'nu okudum ve beğendim (öhöm, ''Bu yazarın tüm kitaplarını okumalıyım!'' krizi de geçirmiş olabilirim, bu aralar neden bu kadar uçlarda yaşıyorum duygularımı :P) Edit: Pastoralya yorumu burada, Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı'nın yorumu burada, Aralığın Onu yorumu da burada.

   Soldaki ayraç Hünkar Kasrı Sergi Salonu'nda düzenlenen Tahayyül - Geleneksel Türk Sanatları sergisinden bir hatıra. Sergide muhteşem çalışmalar vardı, ellerine sağlık tüm emeği geçenlerin. Sergiye gitmenizi önerirdim, ama maalesef sergi bitmiş durumda. Sergiyi düzenleyen Gülce Sanat Grubu'nun Instagram sayfasına buradan ulaşabilirsiniz ama. Bence bir bakın.

   Hünkar Kasrı ise zaten başlı başına bir sanat abidesi. Düzenlenen sergiler değişse de, Hünkar Kasrı hep açık diye biliyorum. Muhakkak görmeniz gereken yerlerden biri, insan gezerken mest oluyor. Eğer uğrama imkanınız yoksa da şu ve şu sitelere bakabilirsiniz, güzel inceleme yazıları ve fotoğraflar var :)

   İş Bankası'nın müzesine girdik babamla sergiden çıkışta. O kasa odasını görmeniz lazım, gerçekten ilginç. Kasaya giden koridorda da yere projektörlerle kayan ve değişen sayılar yansıtılıyor, Matrix'teymişçesine bir hava veriyor insana (Matrix'de olmadığımızı kim söyledi ki?).

   Son olarak da hayvan satışlarının yapıldığı çarşıya girdik. Hayvanları görebileceğimiz bir yer olması güzel aslında, ama bakımsızlıkları insanı aşırı derece üzüyor ve dehşete düşürüyor. Tabii her satıcı öyle değil, ama kötü bakanlar da var hayvanlara. Beyaz renkli güvercinlerin kafeslerinin önünde yem yiyen özgür gri güvercinlerin görüntüsü ise acayip bir ironik durum oluşturuyor :P

   Bu sefer farklı bir yazı oldu, hım? Normalde sadece alışveriş odaklı yazıyordum ama beğendiyseniz bundan sonrakileri de bu şekilde yazabilirim. Beğenmediyseniz eğer, bu yazdıklarımı yine de silmeyeceğim :D

   Sağlıcakla kalın! (Son bir not: Beyoğlu'nda elli gün sürecek sergi furyası başladı. O sergilere de gitmeyi düşünüyorum, siz de bir bakın isterseniz, belki ilginizi çeken çıkar. Şu haberin sonunda tarihleriyle birlikte sergi listesi var.)

30 Ağustos 2016 Salı

Cağaloğlu...

   Bir öncekinin üzerinden pek vakit geçmeden, yine bir kitap alışverişi yazısıyla karşınızdayım. Okuduklarıma yorum yazma işini bu yıl epey aksattığımın farkındayım, ama ne yapalım.

   Dün Tudem'e gittim. Aslında Tudem'e çok fazla uğradığımdan alacak pek bir şey bırakmadım da, neyse :D Eylül'de Diskdünya serisinin Tudem'den çıkmış kitapları tekrar basılacak, o zaman yine gitmeyi düşünüyorum.

   Neler aldığıma gelirsek...


Viran Şatodaki Ejderhalar - Terry Pratchett: Aşırı sevimli çizimlere sahip bir çocuk kitabı. Yazarı ise üstat Pratchett :P Bana da okumak düşüyor.

Ucube Kocakarılar - Terry Pratchett: Diskdünya serisinin altıncı kitabı. İlk beş kitabı okudum, ancak sadece ilkinin yorumunu yazdım bloga. Diğerlerini de yakın zamanda yazarım umarım.



Wondla-Arayış - Tony DiTerlizzi: Bu kitabı önceden nasıl gözden kaçırdım bilemiyorum. Konusu da, illüstrasyonları da oldukça ilgi çekici.

Karanlık Yaşam - Kat Falls: Bu kitap önceden de birkaç kez gözüme takılmıştı ama almamıştım. Geçenlerde Neal Shusterman'ın bu kitap için yaptığı yorumu görünce okumaya karar verdim. 



İkna Ulusu - George Saunders: Hem öykü kitaplarını sevmem hem de Saunders'ı merak etmem sebebiyle bu kitabı aldım. Dilimize çevrilmiş birkaç kitabı daha var. Edit: Yorum!

   Şimdilik bu kadar, esenle kalın!