23 Aralık 2013 Pazartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Yol - Ally Condie


   Serinin ilk kitabı Eşleşme'nin yorumu burada.

   En son Ky dış eyaletlere gönderilmiş, Cassia da onu bulmak için bir çalışma kampına gitmişti. Bu kitapta Cassia, Ky'ı bulmak için kaçıyor. Çalışma kampından dış eyaletlere gönderilecek olanların uçağına binip ''Senin için geliyorum Ky!'' diyerek çıkıyor yola. Dış eyaletlerde ne oluyor peki bu arada?

   Ky ve arkadaşı Vick birisini gömüyorlar. Bu birisi, dış eyaletlerde ''köylü'' adı altındaki, resmen düşman birliklerinin gelip de öldürsün diye bile bile yem edilen genç ihlalcilerinden sadece bir tanesi. Dış eyaletlerin yakınında bir kanyon var. Ky küçükken dış eyaletlerde yaşamış ve babasının kanyonda yaşayan çiftçilerle alışverişi olduğunu biliyor. Eğer köyde kalırlarsa öleceklerinin farkında, ama kanyona ulaşabilirlerse orada çiftçilerin yanında kalabilirler. Yanına Vick'i ve Eli adında bir çocuğu alıp kanyona doğru kaçıyor.

   Cassia geliyor dış eyaletlere. Ama Ky yok. Sonunda bir çocuktan öğreniyor onun kaçtığını. Sonra o çocuk, Cassia ve çalışma kampından gelen başka bir kız olan Indie de kanyona doğru yola koyuluyor.

   Kitap bölümlerden oluşuyor. Sırasıyla bir bölüm Cassia'nın ağzından, bir bölüm Ky'ın ağzından dinliyoruz yaşadıklarını. Bu kitapta Ky'ı da daha iyi tanıyoruz. Çok kötü şeyler yaşamış, üzülmemek elde değil. Ama Ky mı, Xander mı derseniz, hala Xander'ın tarafındayım.

   Ben bu kitabı ilkine nazaran daha çok sevdim. Sınav haftasında yıpranan sinirlerime de iyi geldi kitabın şiirsel anlatımı. Sevmediğim bir nokta ise, bazen aşırı derecede bariz olan şeylerin kör göze parmak misali anlatılması.

   Kitap güzel bir yerde bitti doğrusu. Üçüncü kitabın adı İsyan. Devirecekler herhalde Toplum'u, hım? Üçüncü kitabı dört gözle bekliyorum. Bu kitabı okumam için gönderen Delidolu Yayınları'na tekrardan teşekkürler!

Puan: 5

14 Aralık 2013 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Katre-i Matem - İskender Pala


   İskender Pala, bir gün müzayedeye katılır. Müzayede katalogunu önceden incelememiştir, müzayedeye kayıt yaptırmamıştır, o anda verdiği bir karardır müzayedeye katılmak. Müzayedeki alıcılar, kitabın içeriğinden daha ziyade cildine, içinde minyatür sayısına bakmaktadırlar. Tellalın şimdi pazarlamakta olduğu kitap ise cildi yıpranmış bir kitaptır, ancak içeriği farklıdır, bir yandan halk koşmaları, diğer yandan gazeller; kitap İskender Pala'nın dikkatini çekmiştir ve kitaba üçüncü arttırmada sahip olur. Kitabı okumaya başlar, kitabın en son ve en uzun bölümünde ise bir öykü yer almaktadır: Yek Cinayet Şast u Şeş Suâl, yani Altmış Altı Soruda Cinayet.

   Bu öyküyü yazan, bariz bir şekilde kimliğini gizlemektedir, çünkü yazdıkları, hayatını dahi tehlikeye atacak türden bilgiler içermektedir.

   Kitapta neler var? Cinayet, laleler, aşk, isyan... Her şey. Kitap, adından da belli olduğu üzere altmış altı sorudan oluşuyor. Her soru bir bölüm. Her bölümde başka bir şey anlatılıyor. İşin garip kısmı ise, bunların hepsinin birbiriyle bağlantılı olması. Okudukça şaşıracak, şaşırdıkça okuyacaksınız. Bazı bölüm sonlarında da, derkenar adı altında aşk hikayeleri var, bunlar ayrı bir güzel.

   Aslında kitaptan alıntı yapmak isterdim, ancak kitabın en azından yüz sayfasını yazmam gerekirdi. Ölüm ve hayat arasındaki bağ, lalelerin insanla olan bağlantısı, her şey ne kadar güzel, etkileyici anlatılmış kitapta. Olay örgüsü harika, anlatım harika. Kitabı okurken gülersiniz de, ağlarsınız da, acınızdan kıvranırsınız da. İşin en etkileyici kısmı ise kitaptaki olayların gerçek olması. Benim okula giderken her gün önünden geçtiğim Haliç'e bundan üç yüz sene önce 'kazara' insanlar düşürüldü, bir daha ne arayanları oldu, ne soranları. Üç yüz sene önce, Sultan Ahmet Camii'nin minaresinden isyan bayrağı sallandırıldı. Topkapı Sarayı'nda isyancılar padişahı yalancılıkla suçlayarak onu azletti. Ama güzellikler de yaşandı elbette: Kağıthane Deresi'nin yanındaki küçük kulübesinin bahçesinde Hafız Çelebi, kimsenin görmediği renkte, güzellikte laleler yetiştirdi, Eyüp'teki oyuncakçılar çarşısında her sene yepyeni oyuncaklar üretildi, Haseki Bimarhanesi'nde delilik, ruhu dinlendirerek tedavi edildi... Etkisinden hiç çıkamayacağım bu kitabın :')

   Verdiğim ve vereceğim tüm beşler bu kitaba kurban olsun :'D Çok seviyorum bu kitabı yahu!

Puan: 5

Sıradakinden Alıntı

   Kendisiyle sevineceğin şeyler az olsun ki, kaybettiğinde üzüleceğin şeyler de azalmış olsun.


13 Aralık 2013 Cuma

9 Aralık 2013 Pazartesi

Kitap Heberleri

   Enginlik Serisi'nin ikinci kitabı olan Caliban'ın Savaşı çıktı! İlk kitap olan Leviathan Uyanıyor yorumuma ulaşmak için buradan.



   İskender Pala severlere ise ayrı bir haber: Ocak ayında İskender Pala'nın yeni kitabı çıkıyor! Asistanı twitter'da yayınladı, buyrunuz.



   James Dashner'ın ''Maze Runner'' kitabı da bu ay çıkacakmış diye duydum, emin değilim :D Edit: Yorum!

   Eşleşme serisinin üçüncü kitabı İsyan da, Ocak sonunda çıkacakmış.


8 Aralık 2013 Pazar

Kazanan...

   Evet, çekiliş bitti. Önce katılımcıların listesini bir ekleyeyim.

 

 

 

 

 

 


   Üstlerine basarak görüntüyü büyütebilirsiniz (Büyümesi gerekiyordu, nedense büyümüyor -,- Bıraktığınız yorumları tarih sıralamasına göre ekledim listeye. Bunu bilmiş olun da :D )

   Kazananı belirlemek için random.org kullanmaya karar verdim. Çıkan sonuç:


   Kazanan FURKAN SÜVARİ adlı üye olmuştur. Tebrikler :D entelkitap@gmail.com adresine iletişim bilgilerini bırakabilir misin?

   İyi günler herkese :D

1 Aralık 2013 Pazar

Yetişin A Dostlar, Çekiliş Var

   Bu çekilişi cuma günü yapmayı planlıyordum aslında, ancak bugüne yetiştirebildim yorumları. Affola :D

   Bu çekiliş, blogumun geçen salı birinci yılını doldurması üzerine düzenlediğim bir çekiliş. Şöyle bir çekiliş düzenlemeye karar verdim: Geçen sene okuduğum ve beş puan verdiğim beş kitap belirledim. Siz bunlardan birini seçeceksiniz, ben de çekilişi kazanana istediği kitabı göndereceğim. Bu beş kitap ise şunlar(isimlere tıklayarak, kitabın yorumuna ulaşabilirsiniz):

- Erebos - Ursula Poznanski
- Einstein Bulmacası - Jeremy Stangroom
- Riverton Mâlikanesi - Kate Morton
- Bildirge - Gemma Malley
- Iskarta - Neal Shusterman

Çekilişe katılmak için yapmanız gerekenler:

- Blogumun izleyicisi olmak
- Hangi kitabı istediğinizi bu yazının altına yorum olarak yazmak
- Eğer ben ek çekiliş hakkı istiyorum derseniz de bu çekiliş haberini herhangi bir sosyal platformda(Facebook, Twitter, Blogger...) paylaşıp, linkini yorumunuzda belirtmelisiniz (bunu da belirtmeyi unutmuşum -,- Hepsi için birer çekiliş hakkı. Yani toplamda üç ek çekiliş hakkı.)

   Edit: Çok pardon, unutmuşum, üç tane de ayraç veriyorum :D


   Türkiye dışına gönderim yapamıyorum. Çekiliş bir hafta sonra, 8 Aralık Pazar günü bitecek, aynı gün de kazananı açıklayacağım inşallah. İyi günler :D

Tazecik Kitap Yorumu: Yolun Sonundaki Okyanus - Neil Gaiman


   Bu benim okuduğum ilk Neil Gaiman kitabıydı. Onunla tanışmak için harika bir kitap kesinlikle.

   Kitap, kahramanımızın bir cenaze için çocukluğunun geçtiği bölgeye geri dönmesiyle başlıyor. Önce evine bir uğruyor, ondan sonra yine biniyor arabasına, yolu takip ediyor öylece. Hempstock çiftliğine geldiğini fark ediyor. Hempstock kadınlarının kahramanımızın çocukluğunda epey önemli bir yeri var. Kahramanımız, Hempstockların en küçüğü olan Lettie'nin okyanus dediği göle bakarken, çocukluk hatıraları canlanmaya başlıyor. Bize de koltuğa oturup, içimiz ısına ısına kitabı okuması kalıyor.

   Kitap fantastik bir kitap. Aslında okudukça fark edeceksiniz ki, konusu epey tanıdık. Ancak Neil Gaiman'ın konuyu işleyişi kesinlikle farklı. Çok hoş.

   Kahramanımız yedi yaşındayken yaşadıklarını anlatıyor. Bu kitabı yedi yaşında bir çocuk yazmış deseler, inanabilirdim. Çok tanıdık. Yedi yaşın duyguları ve hayal gücü harika aktarılmış. Alıntılarda da yer vereceğim bunlara. Bu arada, Zeynep Heyzen Ateş'in çevirilerini çok beğendiğimi söylemiş miydim?

   Yorum boyunca kahramanımız dedim de durdum, çünkü çocuğun adı kitapta hiç geçmiyor. Ne var ki ben bunu hiç fark etmedim, yorum yazarken dank etti kafama :D

   Alıntılara geçelim:

   Kapıyı, karanlıktan korkmamak için, içeri ışık sızacak kadar aralık bırakırdım. Böylece, yatma saatim geçtiğinde bile, koridordan içeri süzülen ışığı kullanıp gizli gizli kitap okuyabiliyordum. Canım istediğinde tabii. Canımın istemediği herhangi bir zaman hatırlamıyorum.

***

   Evde olduğumuz zamanlarda kızarmış ekmeklerin yanık kısımlarını babam yerdi. ''Mmmm!'' derdi. ''Kömür gibi! Bünyeye iyi gelir!'' ve ''Yanık ekmek! En sevdiğim yiyecek!'' Hepsini yalayıp yutardı. Biraz daha büyüdüğümde bana, ekmeğin yanık bölümlerini yemeyi hiçbir zaman sevmediğini, ziyan olmasın diye yediğini söyleyecekti. Bunu söylediğinde bir an için bana bütün çocukluğum yalanmış gibi geldi: Dünyamı oluşturan inanç sütunlarından biri daha un ufak olmuştu böylece.

***

   ''Piyango biletine para çıkmış,'' dedi annem.

   ''Nasıl yani?''

   ''Doğduğunda, büyükannen sana bir piyango bileti aldı. Bütün torunlarına almıştı. Çekilişte çıkan numaralara göre binlerce sterlin kazanabileceğin, her yıl tekrarlanan bir piyangodur.''

   ''Binlerce sterlin mi kazanmışım?''

   ''Hayır.'' Kâğıda baktı. ''Yirmi beş sterlin kazanmışsın.''

   Binlerce sterlin kazanmadığıma üzüldüm. (Kazansam ne alacağımı adım gibi biliyordum. Batman'in mağarası gibi gizli girişi olan, yalnız kalabileceğim bir yer satın alacaktım.) Ama hayal bile edemeyeceğim bir servete kavuştuğum için sevinçten havalara uçmuştum. Yirmi beş sterlin! Oyun kartları veya meyve aromalı şeker alabilirdim. Şekerlerin tanesi birkaç metelikti ama metelik para birimi olarak kullanılmıyordu. Yirmi beş sterlin. Her sterlini iki yüz kırk peniden ve her peniye dört şekerden hesaplarsanız... Hayal bile edemeyeceğim kadar şeker demekti bu.

   ''Parayı hesabına yatırabilirim,'' diyerek, hayallerimi yıktı annem.

***

   ''Canlıların sorunu bu,'' diye devam etti. ''Uzun süre dayanmıyorlar. Bir gün yavrular, ertesi gün yaşlı. Sonra anılara karışıyorlar. Anılar silikleşiyor, birbirine karışıyor ve kaybolup gidiyor...''

***

   Yetişkinler için yazılan hikâyelerin neden özel olduğunu hiç anlamıyordum; başlangıçları yavaş gelirdi. Yetişkinliğin kendine özgü gizemleri olduğunu düşündürüyorlardı bana. Benim anlayamadığım, yetişkinlere özgü sırlar: Mistisizm, masonluk ve benzeri şeyler. Bana sorarsanız büyüklerin Narnia'yı, gizli adaları, kaçakçıları ve tehlikeli perileri okumak istememesi akıl alacak şey değildi.

***

   Yetişkinler yolları takip eder. Çocuklar keşfe çıkar. Yetişkinler aynı yolu yüzlerce, binlerce kez yürümekten sıkılmaz; yoldan çıkmak, çalıların arasına dalmak, çitlerin arasındaki boşluklardan geçmek çoğu yetişkinin aklına bile gelmez.

***

   Gerçek hayat katlanamayacağım kadar zorlaştığında kitaplara sığınırım.

***

   Yunan mitolojisi kitabıma göre, nergislerin adı çok hoş bir delikanlıdan geliyordu. Bu delikanlı o kadar güzeldi ki, bir gün sudaki yansımasını görüp kendine âşık olmuştu. Öldüğünde tanrılar onu çiçeğe dönüştürmüşlerdi. Bunları okuduğumda, nergisin dünyadaki en güzel çiçek olması gerektiğini düşünmüş, fulyalardan bile sıradan olduğunu keşfettiğimde hayal kırıklığına uğramıştım.

***

   Benim küçük dünyamda yetişkinler ağlamazdı. Ağladıklarında onları sakinleştirecek bir anneleri yoktu.

Puan: 4,5

30 Kasım 2013 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   ''Döndüğünde aynı olacak mı?'' diye sordum.

   Yaşlı kadın, kâinattaki en saçma şeyi söylemişim gibi tuhaf bir kahkaha attı. ''Hiçbir şey aynı kalmaz,'' dedi. ''İster bir saniye sonra olsun, ister yüz yıl. Her şey devinir, dönüşür, değişir.''


Tazecik Kitap Yorumu: Korku - Michael Grant


   Serinin ilk kitabı Yoklar'ın yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Açlık'ın yorumu burada.

   Serinin üçüncü kitabı Yalanlar'ın yorumu burada.

   Serinin dördüncü kitabı Veba'nın yorumu burada.

   Yetişkinler bir yıldır yoklar.

   Sam ve birkaç kişi yeni su kaynağı bulmak için göle gitmişti. Göl suyu içilebilir haldeydi, ortam da güzeldi, bu sebeple Sam ve yaklaşık seksen kişi (sayıdan emin değilim aslında) gölün etrafına yerleşti. Caine, Perdido Sahili'nde kaldı ve krallık yapıyor. Bu iki yerleşim yeri arasındaki ticareti Albert yönetiyor. Hiçbir sorun yok, her şey güllük gülistanlık. Ama burası RSGB. İlla ki bir sorunlar baş gösterecek. Evet başlıyoruz.

   Kubbe, yani bariyer, siyaha dönmeye başlamış, çocuklar karanlıkta kalacak. Daha da kötüsü zifiri karanlıkta tarım veya balıkçılık yapmaları mümkün değil. Açlık bekliyor onları.

   Diana'nın bebeği olması gerekenden hızlı büyüyor. Gaiphage çocukların arasına çıkıp, terör estirmek için o bebeğe ihtiyaç duyuyor. Drake/Brittney de daha yok edilemediğinden, bir bela da bu var.

   Bir önceki kitapta füzeler bulmuştu Sam ve grubu. Şimdi füzeler yerinde değil  ama, birisi almış. Kim aldı? Caine mi? Savaş mı çıkacak? (Bence kim aldı sorusunun cevabı aşırı barizdi, ancak Sam bir türlü anlayamadı.)

   Küçük Pete şuan başka bir boyutta yaşıyor. Ve canı sıkıldığından, oyun oynamak istiyor. Oyun oynayacağım derken de kazara onu bunu öldürüyor.

   Bir sürü saçma sapan şey işte. Ama bu kitapta neyden bahsediliyor bir de? Dışarıdan! Sonunda! RSGB'den çıkanlara ne olduğunu öğreniyoruz, hem yetişkinlerin, hem de on beşine basıp da çıkanların.

   Bu kitap benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Ne de büyük bir hevesle okumuştum oysa. Önceki kitaplardaki esprili dilden geriye hiçbir şey kalmamış. Aksiyon desen, çok basit. Olaylar saçma -iğne iplikle atar damar diktiler, tabi canım, hı-hı- Yan karakterler saçma sapan şekilde öldü. Belki de yazar maharetini konuşturup, onları bir önceki kitaptaki gibi inanılmaz bir şekilde hayata döndürür, bilemeyiz. Kitapta varsa yoksa, kim kimi seviyor da falan filan. Sevdiğim karakter kalmadı geriye, sanki birisi kitaptan çocukların zekaya dair tüm emarelerini silmiş gibi. Herkes ayrı bir tozutuyor. Zaten kitabın sonuna geldiğimde bir ''hırh'' çektim, o hayal kırıklığıyla. İnternetten açtım, altıncı kitabın özetini okudum, ki anladığım kadarıyla o kitap da bunun kadar kötü. Aşk olsun Michael Grant. Olmadı bu. Yoklar serisinden soğuttun beni tamamen. Önceki kitapların hatrına üç veriyorum sanırım.

Puan: 3

Sıradakinden Alıntı

   ''Quinn'' diye seslendi.

   Kumsaldaki üç çocuğun onu dinlediğini fark ederek sinirlendi. Yapacak başka işleri yok muydu?

   ''Selam, Albert,'' diye cevap verdi Quinn. Dikkati dağınık gibiydi. Albert onun başka bir çocuğa sakin olmasını işaret ettiğini gördü.

   ''Daha ne kadar devam edecek bu iş?''

   ''Adalet sağlanana kadar.''

   ''Adalet mi? İnsanlar adaleti dinazorlar çağından beri bekliyor.''

29 Kasım 2013 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Ateşi Yakalamak - Suzanne Collins


   Serinin ilk kitabı olan Açlık Oyunları'nın yorumu burada.

   Katniss, Oyunları kazanmak için yaptığı hamleyle, bir umut kıvılcımı yaktı. Mıntıkalardaki insanlar ayaklanmaya başladı. Katniss'in, yaptığı hamlenin bir başkaldırı değil, Peeta'ya duyduğu sevgiden olduğunu kanıtlaması gerek. İşin zor tarafı ise Capitollüler buna inanabilir ancak peki ya mıntıkadakiler? Başkan Snow resti çekiyor zaten ''Beni inandır.'' diyerek. Yoksa olacaklar ortada: Tüm sevdikleri öldürülecek.

   Katniss'in çabaları işe yarıyor mu peki? Maalesef hayır. Mıntıkalardaki insanların isyanları artarak devam ediyor. Bu arada, 75.Açlık Oyunları kapıya dayanmış durumda, yani 3.Çeyrek Asır Oyunları. Her Çeyrek Asır Oyunu'nun bir farklılığı olurmuş. İlk Çeyrek Asır Oyunları'nda insanlar haraçları kendileri seçmiş. İkincisinde, iki kat fazla haraç katılmış Oyunlara ki, bu, Haymitch'in kazandığı sene. Ve bu sene... ''Arenadan galip ayrılanların bile Capitol'e karşı gelecek kadar güçlü olmadığını göstermek için, haraçlar mevcut galip havuzundan seçilecek.'' HAYIR! Neyse, Oyununuzu alın başınıza çalın. Göreceksiniz siz.

   Üzüldüğünde kolay kolay ağlayabilen bir insan değilim ancak, arenada Peeta'yı kurtaran morfinmanın ölümü çok acıklıydı ya. Ağlayabilseydim ağlardım :'(

   Kitabın film uyarlamasına gelelim. Ben çok başarılı buldum. Hala oyuncuların aklımdaki karakterlerin tipleriyle uzaktan yakından alakaları yok, ancak senaryo, kitaptan birebir uyarlamaydı. Hatta, karakterler arasındaki konuşmalar kelimesi kelimesine aynıydı filmin yüzde doksanında(Kitabı da ezbere biliyorum hani, eh, on kere okuyunca öyle oluyor :P Gerçi, ezbere bildiğimden de utanıyorum, o ayrı konu). Değiştirdikleri ve çıkardıkları bölümler vardı yine, ancak bunlar ilk filmdeki gibi sırıtmıyordu, insanın canını sıkmıyordu. Mesela Gale'in kırbaçlanma sebebi değişmişti ama mantıklı bir sebepti, ilk kitapta alaycı kuş iğnesinin hikayesinin saçma sapan bir şekilde değiştirilişi gibi değildi. Harikaydı yahu film. İlk filmden nefret eden ben söylüyorum bunu. Eleştirdiğim ise iki konu var. Birincisi, Johanna ile Chaff'ın davranışları Katniss'i sinir etmek için yapılmıştı. Ancak kitapta Peeta sebebini açıklıyordu Katniss'e. Filmde ise böyle bir açıklama olmadığından, kitabı okumayanların, ''Ne yapıyor ya bunlar?'' diyeceğini düşünüyorum. İkincisi de şuydu, Barış Muhafızları, Star Wars'tan kaçmış gibilerdi. Çok hoşuma giden bir şeyle kapatıyorum film konusunu, filmdeki Katniss detaycı çıktı, mankene Seneca'nın sakalını da çizmişti :D

    Filmde Haymitch'in kazandığı Oyunlar yoktu. Ancak Youtube'dan o senenin Oyununu bulmak mümkün. Bu, benim çok beğendiğim bir uyarlama, sizlerle de paylaşmak isterim ^.^


   Gelelim hayran çizimlerine... Linkler: 1-2-3-4-5-6-7.

   Öncelikle şu siteyi öneriyorum kesinlikle, her bir çizimi birbirinden güzel, ama ben aşağıya, resimlerinden sadece iki tane koydum. Kalanları siz siteden inceleyin lütfen.

https://weheartit.com/entry/58731831

http://rohanelf.deviantart.com/art/Making-A-Stand-139668838

http://www.leckydesigns.com/2012/07/12/catching-fire-concept-art-project/


http://la-chapeliere-folle.deviantart.com/gallery/33004032

http://ireneweasly.deviantart.com/art/Catching-fire-339153530

http://rohanelf.deviantart.com/art/Waking-Peeta-177246941


Puan: 5

26 Kasım 2013 Salı

Entelkitap'ın Günlüğü, Bir Yılını Sağ Salim Atlatmış Durumda!

   Bir yıl önce bugün, bu bloga ilk yazımı yazdım. Aradan geçen bu bir yılda da 162 tane gönderi yayınlamışım. Az mıdır sayıları, çok mudur bilmiyorum, ancak umarım beğeniliyorlardır.

   Bir yılını dolduran çoğu blogun aksine yüzü aşın takipçim yok benim. Yirmi tane kitap hediye edilecek bir çekiliş de düzenlemeyeceğim -henüz yayınevlerinden bana sponsor olmalarını isteyecek kadar kendime güvenmiyorum zaten.- Her neyse. Benim blogum yavaş yavaş büyüyen bir blog. Takipçim olan herkese, beni destekleyenlere çok teşekkürler!

   Nedense benim yayınevlerine gönderdiğim kitap yorumları genelde yayınlanmıyor. Sebebini ben de bilmiyorum. Hani kötü desinler, bir öneride bulunsunlar ancak tık yok. Benim gönderdiğim yorumlar yayınlanmayıp, aynı hafta içinde aynı kitabı yorumlayanların yorumunun yayınladığını gördüm. O halde yazdıklarımın yayınlanmamasının sebebi, herhalde kötü yazmam, değil mi? Ancak bir şey daha yaşadım ki geçen bu senede, beni en çok sinir eden ve hayal kırıklığına uğratan bu oldu.

   Bir yayınevine yorum yollamıştım bir gün. Hiç umurlarında olmadı. Aynı hafta yahu, başka bir bloggerın yazdığı, aynı kitabın yorumu yağlanıp ballanarak yayınlandı. Ben de mesaj ettim yayın evine, bu ayrımcılığın sebebi nedir diye. Biz ayrımcılık yapmıyoruz, bloglarla ortak çalışma yürütmüyoruz zaten, dediler. Ama yorum yayınlamışsınız işte dedim, ama sonra hiç, ne bir cevap, ne başka bir şey. Bir hafta sonra da bazı bloggerlara yorumlamaları için ikişer üçer kitap yolladıklarını gördüm. Evet efendim, kesinlikle bloglarla ortak çalışma yürütmüyorlar ve kesinlikle ayrımcılık yok. Tamam, yorumumu yayınlamasınlar ancak neden işten sıyrılmak için bana yalan söyleniyor? Benim kaldıramadığım şey bu.

   Neyse, ben memnuniyetsizliğimi dile getirdim, siz de bu yazının altına blogda yetersiz gördüğünüz ve geliştirilmesi gerektiğini düşündüğünüz şeyleri yazın lütfen, çok memnun olurum.

   Geçen sene Hoşuma Yapışanlar bölümünü çok boş bıraktım. Hep unuttuğumdan :D Artık inşallah her cuma bu bölümle ilgili bir gönderi yayınlayacağım-edit: yayınlayamadı-. Bir de, bloga kitap yorumu ve alıntılar listesi eklemeyi düşünüyorum. Elbette etiketler bölümünden yazar veya yayınevi seçerek yazılara ulaşabileceksiniz yine.

   Aslında bugün bir çekiliş başlatacaktım, ancak bloga yazacağım kitap yorumlarını bitiremedim henüz. O yüzden inşallah bu cuma günü çekilişi başlatacağım. Valla geçen seferki gibi fazla katılım olmazsa da siz bilirsiniz, katılan sayısı ne kadar az olursa kazanma şansı o kadar yüksek oluyor :D

   Her neyse, blogun birinci yılı kutlu, hayırlı, uğurlu olsun! Sevgiler...

25 Kasım 2013 Pazartesi

Sıradakinden Alıntı

   ''On Üç'ün bir şekilde hayata döndüğü ve Capitol'un bunu görmezden gelmesi fikri... Bana daha çok, çaresiz insanların bel bağladıkları bir söylenti gibi geliyor.''

   ''Biliyorum. Ben sadece umut etmiştim ki...'' dedim.

   ''Aynen öyle. Çünkü sen de çaresizsin,'' dedi Haymitch.

   Tartışmıyorum, çünkü çok haklıydı.


24 Kasım 2013 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Açlık Oyunları - Suzanne Collins


   Sefalet içindeki on iki mıntıkanın çevrelediği, refah içindeki Capitol. Yıllar önce, mıntıkaların sayısı on üçmüş aslında, ancak mıntıkaların Capitol'e karşı ayaklanmaları sebebiyle ibret-i alem olsun diye on üçüncüsü yok edilmiş. Şimdi ise, diğer mıntıkalara bir hatırlatma olarak her yıl tekrarlanan Açlık Oyunları var.

   Nedir bu Açlık Oyunları? Mıntıkanızdan bir kız ve erkeği, ölümüne savaşacakları bir arenaya göndermek demek. Sadece bir kazanan olacak. Böyle korkunç bir baskı kurulmuş halkın üzerinde: ''Bize karşı gelirseniz sizi öldürmekten beter eder, çocuklarınızı öldürürüz.'' Katniss ve Peeta ise, bu seneki Açlık Oyunları'nın haraçları.

   Daha fazla bahsetmek istemiyorum kitaptan, kendiniz kitabı okuyup o güzelliği fark etmelisiniz. Bu arada, önceden de bahsetmiştim çok sevdiğim kitapları tekrar tekrar okuyabileceğimden. Bu da o kitaplardan benim için.

   Kitap Katniss'in ağzından anlatılıyor, bu sebeple ayrı bir güzel. Bu arada, kitabın orijinali şimdiki zaman ekiyle yazılmış hep, ancak maalesef bizde kaçıncı baskıdan sonra bilmiyorum, geçmiş zamana çevrildi hepsi. Bence önceki hali bir süreğenlik katıyordu kitaba, her şey o an yaşanıyor gibiydi.

   Suzanne Collins bence çok başarılı karakterler oluşturmuş. Katniss'i de Peeta'yı da ayrı bir seviyorum. Gerçi Katniss Peeta'ya hak ettiği kadar iyi davranmıyor ama ne yapalım.

   Kitabın filmi de çekildi biliyorsunuz. Seneca Crane'in sakalından başka bir şeyi beğenmedim diyebilirim :P Yok, o kadar da değil gerçi, ama yine de uyarlamayı sevmedim. Bunlar da sebepleri(demek ki tek sevmeyen ben değilim-bu arada, video ağır spoiler içeriyor filmle ilgili, haberiniz olsun-):


   İnternette bu kitapla ilgili birçok hayran çalışması bulmak mümkün, ben de beğendiklerimi ekleyeyim dedim. Linkler: 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11.

   Öncelikle, şu siteye bakmanızı öneririm(Kitap Hayvanı'nın Facebook sayfasından gördüm, bunu belirteyim de).

   Vee, resimler:

http://www.fanpop.com/clubs/the-hunger-games/images/9139556/title/girl-on-fire-fanart

http://hungergamestrilogy.wordpress.com/media/
(Açlık Oyunları kitabını tanımamı sağlayan yorumun sonunda bu resim vardı, unutamam)

http://www.fanpop.com/clubs/the-hunger-games/images/8235636/title/waiting-out-rain-fanart

http://www.fanpop.com/clubs/the-hunger-games/images/9139870/title/end-fanart

http://www.fanpop.com/clubs/the-hunger-games/images/34403658/title/peeta-version-fanart
  
http://teenfictionbooks.wordpress.com/2012/06/14/fan-art-hunger-games/

http://www.hungergamestrilogy.net/2012/04/fan-art-tim-burtonned-hunger-games-characters/

http://weheartit.com/entry/14283286

http://thehungergames.wikia.com/wiki/File:The-Hunger-Games-Fanart-the-hunger-games-24471860-580-270.png

http://jobspapa.com/id2/funny-art-hunger-games-teenfictionbooks.html


   Kitabın film uyarlamasının sonunda çalan bir şarkı vardı, onu da paylaşıp öyle bitireyim.


   Edit:
   Serinin ikinci kitabı Ateşi Yakalamak'ın yorumu burada.

Puan: 5

Sıradakinden Alıntı

   Her zaman için, karşılığının ödenmesi en zor olan hediye, ilk hediyedir.

Tazecik Kitap Yorumu: Kuğunun Son Şarkısı - Beşir Ayvazoğlu


   Hüsn ü Aşk, kuğunun, yani medeniyetimizin son güzel şarkısıydı. Gâlib bu şarkıyı Sultan III.Selim, Hattat Mustafa Rakım ve Dede Efendi'yle birlikte söyledi ve sustu. Söz artık ''Nasıl bu taze maârifle eskiler âlayim'' diyenlerdeydi. Ancak beş yüz yıllık birikimiyle karşılarında bir heyula gibi duran ve inanılmaz zenginliklere sahip olan divan şiiri, Gâlib'in getirip bıraktığı parıltılı noktada hâlâ gözleri kamaştırıyordu. Bu şiirin asla ölmeyen bir tarafı vardı; şiirimizin damarlarda bir usare gibi, Tanzimat şairlerinin pek farkına varamadıkları bir alışkanlıkla, fırsat bulur bulmaz yepyeni bir hayatiyetle gün ışığına çıkmak üzere dolaşıyordu. Bu saf şiir usaresi Şeyh Gâlib şiirinin imbiğinde damıtılmıştı.

   Arka kapak yazısı aslında kitabı ne de güzel özetliyor. Kitap Şeyh Gâlib'in, Dede Efendi'nin, Hattat Mustafa Rakım'ın ve Halet Efendi'nin biyografilerini barındırıyor içinde. Ancak içlerinde en kapsamlı olanı Gâlib'in biyografisi.

   Kitapta bu dört biyografinin yanı sıra, kronoloji, bibliyografya ve yansımalar bölümleri var. Bibliyografya bölümü epey dolu. Yansımalar bölümü de öyle. Bu bölümde, Şeyh Gâlib'ten ve onun Hüsn ü Aşk'ından etkilenerek yazılmış bir çok yazı ve şiir var. Onlara değinmemiş edebiyatçı bulmak zor bile diyebiliriz.

   Yunan mitolojisinden bir öge olan kuğunun son şarkısı, bayağı bir değişime uğrayarak bizim kültürümüzdeki kaknüsün son şarkısına dönüşmüş. Ki, kaknüs de sonradan batılıların edebiyatına ''Phéniks'' olarak geçmiş. İlginç.

   Kitabın içinde yer yer resimler ve fotoğraflar da var ve bunlar kitabı daha bir hoş kılıyor bence. Kitapta eksikliğini çektiğim şey ise şu oldu, gazellerin günümüz Türkçesiyle yazılmış haline kitapta yer verilmemesi. Bu kitap eksiksiz bir biyografi, ancak keşke gazelleri de okuduğumda anlayabilseydim, o zaman çok daha iyi olurdu.

Puan: 4

23 Kasım 2013 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   İstanbul halkı ateşle öyle bir ünsiyet kurmuştu ki, yangın seyrini ''kendüye zevk'' edinenler bile vardı; sadece zelzele korkusu değil, zihniyet yapısı ve köklü yaşama alışkanlıkları geniş meydanlar, sokaklar ve kâgir evler yapılmasına engeldi. Bir baştan bir başa defalarca yanan İstanbul, aksini emreden fermanlara rağmen her seferinde yeni baştan ahşap evlerle donatılır, üstelik kâgir ev yaptıranlar yakın zamanlara kadar dünyaya kazık kakmak istediği mülâhazasıyla ayıplanırdı. Bu yüzden yangınlardan sonra alınan bütün tedbirler kısa sürede tavsıyordu. Yine birbirine sokulmuş ahşap evler ve daracık sokaklar. Bazen bir yangın sonrasında inşasına henüz başlanmış evler de yeni bir yangınla kül oluyor ve hamam külhanlarını mesken tutmuş çapulcu külhaniler bayram üstüne bayram ediyorlardı. Külhanbeyi dilinde ''gül'' ateş demekti.


Leyleğin Getirdiği

   Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba! Sınav haftalarımız sebebiyle bloga hiç yazamadım, çok özür dilerim. Şimdi bir Leyleğin Getirdiği yazısıyla karşınızdayım, bundan sonra da beş tane kitap yorumu gelecek inşallah :3

   Bu yıl, C.S.Lewis'in ölümünün ellinci yıl dönümü. Narnia Günlükleri de bu sebeple %50 indirimli olarak satılıyor. Zaten 25 TL üzerine de kargo bedava olduğundan, değmesinler keyfinize.

   Ben aslında Narnia Günlükleri'ni kütüphaneden okuyordum, ancak birisi ikinci kitabı cebe indirdiğinden dolayı devam etmek istemedim. Ya tam olsun, ya hiç olmasın :D Ve, çok şükür, böyle bir indirime denk geldim.


   Kitapların durumu harika. Zaten D&R'ın kocaman baloncuklu poşetleri var, onun içinde avize de gönderseniz bir şey olmaz. Bir önceki D&R alışverişimde kitaplarım biraz geç gelmişti ve -bu konusunda aşırı titizimdir- bazı kitapların köşesinde falan sıyrılma vardı. Ancak bu sefer bir gün içinde temin edip, kargoya verdiler ve iki gün sonra sabahtan elime geçti kitaplar-ki o gün bu gün oluyor- Kitaplar bir de fotoğrafta gördüğünüz üzere, plastik bir kap içinde, bu sebeple harika durumdalar. Çok memnun çıktım bu alışverişten.

   Bu arada, indirim hala devam ediyor, haberiniz ola!

Edit: Büyücünün Yeğeni yorumu için buraya.
        Aslan, Cadı ve Dolap yorumu için buraya.
        At ve Çocuk yorumu için buraya.

3 Kasım 2013 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Erebos - Ursula Poznanski


   Bu aralar çok şükür epey iyi kitaplar okudum. Bu da onlardan biriydi ancak... bu kitabı okudum diyemem. Yedim, yuttum. Ne sürükleyici bir kitaptı öyle!

   Nick'in okulunda garip bir işler dönmektedir. Öğrenciler birbirlerine bir CD vermekte ve kesinlikle ve kesinlikle bu CD'den söz etmemektedirler, kim sorarsa sorsun. Bu CD'yi alan öğrencilerde de bazı sorunlar belirmeye başlamıştır, okulu kırmak, okula gelse de aşırı yorgun olmak vs. Hatta okuldaki çocuklardan birinin dolabında silah bile bulunmuştur.

   Nick'e CD verilmemiştir ve Nick kimseden neler olduğunu öğrenemediği için deliye dönmektedir. Ama bir gün, ona da CD verilir.

   CD'de Erebos adında bir oyun vardır. Son derece gerçekçi görüntü ve seslere sahip olan, ayrıca, anlatım bozukluğu yapmadan oyuncuyla konuşabilen bir oyun. Oyunun amacı, oluşturulan karakterle savaşlara girmek, seviye yükseltmek ve İç Çember'e girip, Ortolan'la yapılacak büyük savaşa katılanlardan birisi olabilmek. Ancak şöyle bir durum var, eğer oyunda bir defa ölünürse, bir daha oynamak mümkün değil. Nick'in karakteri ölmek üzereyken, oyunun içindeki haberci karakteri onu alıp bir yere götürüyor ve ondan bir görevi yerine getirmesini istiyor. Bunun karşılığında Nick'e oyun dünyasında birçok hediye verecek. Ne var ki verdiği görev, oyunda gerçekleşen bir şey değil. Gerçek hayattan bir şey. Bir kutuyu bir yerden bir yere taşıması isteniyor. Nick bunun bir şaka olduğunu düşünüyor, ancak gidip baktığında, kutu gerçekten de habercinin söylediği yerde. Karakter ne zaman ölmeye yaklaşsa, bu şekilde görevler devam ediyor.

   Oyunun birkaç kuralı daha var. Gerçek hayatta oyundan bahsedilemez. Kişi, oyunu tek başına oynanmak zorunda. Ayrıca, görev verilmediği sürece CD'yi kopyalatmak da yasak. Eğer kurallardan biri bile çiğnenirse habercinin kesinlikle haberi olur ve oyuncu atılır.

   Kitabı okurken bir soru var akılda hep: Bu oyunun amacı ne?

   Bir insan bir saplantısı yüzünden ne kadar ileri gidebilir, bunu görüyoruz kitapta. Ben Nick'e kitap boyunca, oyuna aşırı bağımlılığı sebebiyle kızdım, ne var ki benim bu kitabı okuyuşum da, onun oyunu oynayışı gibiydi :D Bir şey daha, oyundan bahsetmek yasak, söylemiştim, ama zaten oyuncular oyunu isteseler de anlatamıyorlar, oyunun neden bu denli güzel olduğunu tarif edecek kelime bulamıyorlar, sönük kalıyor lafları. Aynı şeyi, ben de bu kitabı anlatırken de yaşadım. Anlatılmaz, okunur. Cidden.

   Kitabın kapağını pek beğendim, yıpranmış havası hoşuma gitti.

   Kitabın her bir bölümü ayrı bir güzeldi. Aşırı sürükleyiciydi. Sonu da harikaydı. Sıkılmadan bin defa okuyabileceğim kitaplar arasına girdin Erebos, tebrikler :D

Puan: 5