Bir kitap alışverişiyle karşınızdayım! (yorum da yazsam iyi olur hani...)
İdefix'te yaz indirimleri başladı -hatta belki de bitiyor-. Aslında kitap almayacaktım (bak sen şu işe), ancak günün fırsatında Sefiller'in beş cilt tam metin çevirisini görünce, aklım çelindi. Ne var ki, kaç gündür günün fırsatı aynı... Çok saçma oldu böyle :D
Neler aldığıma gelirsek:
Baltasar ile Blimuda - José Saramago: Eğer blogu takip ediyorsanız, Saramago sevgimi biliyorsunuz. Bilmiyorsanız da öğrenmiş oldunuz. Bu arada, Kırmızı Kedi Yayınevi'nin kitapları %40 indirimde! Bu şahane kitapları bu kadar ucuza almayı seviyorum -olabildiğince ucuz, neyse-.
Kağıt Ev - Carlos Maria Dominguez: Çok methini duydum sevgili kitap. Yine küçük bir not düşeyim, Jaguar Kitap'ta da %45 indirim var. Edit: Bloga yorumu yazılmayacak.
Yitik Adanın Öyküsü - José Saramago: Evet, bir tane Saramago kitabı aldığım yetmemiş gibi, ikinciyi de aldım. Bir önceki siparişimde de iki Saramago kitabı vardı: Bütün İsimler ve Mağara. Bütün İsimler'i okuyalı çok oluyor ancak yorumunu henüz yazmadım (çok tembelim -,-). Mağara'nın da yarısını okudum. Ancak sonra, elimin altında başka Saramago kitabı olmadığı için tırsıp bıraktım okumayı (öyle de bir deliyim). Artık yeni Saramago kitaplarım olduğuna göre ve kitabı bitirince yoksunluk çekme durumum olmayacağına göre, Mağara'yı bitirebilirim.
Sefiller - Victor Hugo: Beş ciltlik güzelliği görmektesiniz. (Arkada da dolabımın ayaklarını :D Fotoğrafı nerede çekeceğimi bilemedim, görmezden geliverin, olur mu?) Aslında kütüphanede Sefiller'in tam çevirisi vardı-dört ciltlikti sanırım. Ancak Oda Yayınları'ndandı ve o yayınevinin çevirilerini pek başarılı bulmuyorum açıkçası. Hem, ilk cilt de bir türlü geri dönmemişti kütüphaneye, biri ödünç adı altında yürüttü müdür kitabı, nedir... Sefiller'i tam metin edinmeyi ve okumayı çok istiyordum, bugüne kısmetmiş (edinme kısmı, tamam; sıra okumada :D)
İşte bu şekilde... Şimdi gidip kendimi yorum yazmaya hazırlayayım bari, sonra da boşver geç oldu vakit deyip, ertesi güne diye geçiştireyim ve bu geçiştirmeler günler sürsün... Kendime bir ara çeki düzen vereceğim (ama bugün değil! :P).
Kendinize iyi bakın ve düzenli olun, ertesi güne bırakmayın işlerinizi :D Sevgiler!
José Saramago etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
José Saramago etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20 Ağustos 2015 Perşembe
21 Nisan 2015 Salı
Leyleğin Getirdiği
Bahar kampanyasının aklımı çelmesiyle, bir baktım ki bir şeyler eklemişim sepete... :D
Kargo idefix'ten. Ellerinde olan kitapları hemen gönderdiler, iki kitabımsa temin edilmekte. Bu iki kitap Çağlar Boyunca Quidditch - Kenniworthy Whisp ile Koralin ve Gizli Dünya - Neil Gaiman (Edit: Yorum!). Bugün elime ulaşanlar ise şunlar:
Bütün İsimler - José Saramago: Saramago candır! Bu kitap çok yakın bir arkadaşımın önerisiydi, alabildim sonunda.
Sessizliğin Müziği - Patrick Rothfuss: Kralkatili Güncesi'nin yan kitabı sayılabilecek bu kitapta Auri'nin hikayesi anlatılıyor. İçinde illüstrasyonlar da var. Auri, Kralkatili Güncesi'nde hikayesini en çok merak ettiğim karakterlerdendi, bu sebeple Rothfuss bu kitabı yazdığı için çok mutluyum. Keşke Elodin'in de hikayesini yazsa! Edit: Yorum!
Mağara - José Saramago: Tekrar yazayım, Saramago candır :P Mağara, konusuyla ilgimi çeken bir kitaptı, inşallah kitabı severim.
Diğer kitaplar gelince kısa bir ''Leyleğin Getirdiği'' yazısı daha hazırlayacağım :) Bu arada, Saramago'nun kitapları jelatinli halde geldi, sevindim. Bazen D&R'de vs. jelatini yırtılmış, kapağı burulmuş halde görüyorum bu Saramagoları, içim acıyor cidden, nasıl kıydınız canım kitaba diyesim geliyor. Abartmayayım :P Ama neden bir insan hasar görmüş kitabı alsın ki? Ne yapıyorlar o hasarlı kitapları acaba? Neyse, çenem düştü. Gidiyorum, kendinize iyi bakın :)
Edit: Çağlar Boyunca Quidditch iptal edildi :'( Koralin ve Gizli Dünya da bir haftayı aşkın sürede temin edilebildi ancak. Yani neymiş, idefix'ten stokta olmayan kitapları sipariş etmemeliyiz. Bu arada, çok üşendim, Koralin'in fotoğrafını çekmedim. Yeni bir Leyleğin Getirdiği yazısı da hazırlamayacağım bu sebeple, tembel ben :D
14 Nisan 2015 Salı
Tazecik Kitap Yorumu: Görmek - José Saramago
Serinin ilk kitabı Körlük'ün yorumu burada.
Ülkenin birinin(ki, beyaz körlüğün yaşanmış olduğu ülkedir bu) başkentinde seçim günü bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlayınca, kimse oy kullanmaya gitmez. Öğleden sonra yağmur durur, ancak hala seçmenler görünmemektedir ortada derken, sanki sözleşmiş gibi, saat tam dörtte tüm şehir oy kullanmaya gider. Bu tuhaflık yetmez; bir de bu oyların neredeyse yüzde yetmiş beşi boş çıkar! Bunun üzerine seçim tekrarlanır, bu sefer de boş(beyaz) oyların oranı yüzde seksen üçe çıkar. İş ciddileşmiştir artık.
Başbakan diğer bakanları toplar, bir toplantı yaparlar; demokrasiye yapılan bu saldırının üstesinden nasıl geleceklerdir? Başkente muhbirler sızdırılır, insanların ağzından laf alınmaya çalışılır. Nasıl olup da ilk seçimlerde tam saat dörtte oy kullanmaya gitmişlerdir? Boş oy kullanma konusunda nasıl anlaşmıştır bu kadar insan? Ne var ki, hiçbir cevap elde edilemez.
Bakanlar bu durumu yeni bir körlük vakası olarak değerlendirir; yıllar önce insanların gözlerine sonsuz bir beyazlıkla ket vurulmuşken, şimdi de demokrasinin gözü beyaz oylarla kör edilmiştir. Ne yapılacaktır? Nihayetinde bakanlar anlaşır, başkenti başka bir şehir yapmaya karar verirler, bir gece başkenti terk eder ve artık eski başkent olan şehirde sıkıyönetim ilan ederler. Kimse bu şehirden çıkıp da, bu beyaz oy salgınını başka şehirlere bulaştırmayacaktır. Ayrıca sadece idari birimler değil, polis kuvvetleri de elini ayağını çekmiştir şehirden.
Polis kuvvetlerinin ve idari birimlerin yokluğunda, eski başkentte ortalığın karışacağı, suç oranlarının tavan yapacağını düşünür herkes. Ne var ki, insanlar mükemmel bir şekilde geçinmektedir, hiçbir sorun yaşamamaktadırlar. Demek ki, beyaz oy atarak siyasi partileri eleştirme işi boşuna değildir, sahiden de insanlar başlarında bir hükümet olmadan düzgün bir şekilde yaşayabilmektedir. Demek ki demokrasinin kör olması, aslında insanların gözlerinin açılması, görmeye başlamaları demektir.
Bu paragraftan sonraki paragraf spoiler olabilir, çünkü kitabın biraz ileri kısımlarından bahsedeceğim. Öte yandan, kitabın arka kapağında yazıyor zaten anlatacaklarım. Karar sizin, isterseniz okumayın.
Elbette bu durum çok canını sıkar bakanların, ya tüm insanlar artık başlarında bir hükümetin gereksiz olduğuna karar verirse? Bunun üzerine eski başkentte ortalığı karıştırma çalışmaları başlatırlar. Yıllar önceki beyaz körlük salgını ile bu yeni beyaz oy salgınının bağlantılı olabileceğine ilişkin yazılar dağıtırlar şehirde. Bunun üzerine de aptalın biri çıkar, belki de o beyaz körlük döneminde kör olmayan doktorun karısının, bu yeni salgınla bir alakası olabileceğini söyler. Bu her ne kadar saçma bir şey olsa da, bakanlar birilerini suçlamayı o kadar çok istiyorlardır ki, üç polisi doktorun karısını ve o kadının yakınlarını araştırmak üzere gizlice şehre gönderirler.
Normalde Saramago eserlerinde evrenselliği yakalamak için özel isimler kullanmaz, ama bu kitapta kendi standartlarına göre çok fazla kullanmış(ki kendi standardı sıfırdır :D). Bu kitabı daha ziyade günümüz ülkeleri eleştirisi olduğu için olsa gerek. Ki bu eleştiriyi de mükemmel bir şekilde yapmış, eline sağlık.
Bu arada, kitapta çok hoşuma giden bir şey var. Kitabın can alıcı noktalarından sonra, Saramago yazmaya devam etmiş, bölüm sonu yapmamış. Siz o kısımları okuyunca şok yaşıyorsunuz, kendinize gelmek için bir ara veriyorsunuz, ama Saramago'nun bölüm sonu yapmayıp da hikayesine devam etmesi sanki ''Her şeye rağmen hayat devam ediyor.'' gibi bir mesaj veriyor.
Saramago'yu sahiden severim, ancak kitaplarına beş puan değil, dört-dört buçuk veriyordum normalde. Ya bu kitabı oldukça iyiydi ya da Saramago'nun yazım tarzına alıştım tamamıyle. Belki de her ikisi. Sonuç olarak, şahane bir kitaptı, muhakkak okuyun. Körlük'ü okumadan da okuyabilirsiniz.
Puan: 5
Sıradakinden Alıntı
Kusursuz anların, hele yüceliğe çok yaklaşmışsa uzun sürmemek gibi çok büyük bir sakıncası vardır, ondan daha beteri ise -bu o kadar açık ki söylemesek de olurdu- insanın o andan sonra ne halt edeceğini bilememesidir.
21 Ocak 2015 Çarşamba
Tazecik Kitap Yorumu: Bilinmeyen Adanın Öyküsü - José Saramago
Geldi sıra, 2014'te okumuş olduğum son kitabın yorumuna... Aynı zamanda, Saramago'nun okumuş olduğum dördüncü kitabı oldu bu.
"Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver." Bu şekilde başlıyor kitabımız. Adamın birisi, bilinmeyen adayı bulmak için bir tekne ister kraldan. Bilinmeyen adaya ulaştığında, kendini de bulacağını düşünmektedir.
Kitap elli sekiz sayfacık, resimli, koca puntolu harflerle yazılmış bir kitap. Bu sebeple kitabın konusuna dair daha fazla şey yazmayacağım.
Kitap küçük hacmine kıyasla, çok fazla düşünce barındırıyor içinde. Bunun dışında, illüstrasyonları basit ancak oldukça sevimli. Yalnız anlamadığım bir şey var. Kitaplar çevrilirken bazen illüstrasyonları almazlar kitaba, tamam, bu gördüğümüz bir şey. Ancak bir kitabın bir dile çevrilirken yeniden illüstre edilmesi? Masallar haricinde böyle bir şey yapıldığını duymuş değilim. Bu kitabın orijinalinde Peter Sis'in illüstrasyonları yer almakta. Bizim dilimize çevrilmiş halinde ise Birol Bayram'ın illüstrasyonları var. Çok tuhaf geldi bu durum bana.
Kitaba beş puan veriyorum, çünkü olay örgüsünü beğendim, kitabın dili ve yazarın düşünceleri de çok hoştu. Şimdiye kadar beş puan verdiğim ilk Saramago kitabı bu oldu. Ancak aslına bakarsanız, en sevdiğim Saramago kitabı bu değil. Bu da puanlama sistemimdeki çarpıklığı gözler önüne seriyor :D Neyse, siz puanlandırma sorunumu bir kenara bırakın, bu güzel kitabı okuyun :) Zaten bir kere Saramago okumaya başladığınızda, kim tutar sizi!
Puan: 5
7 Ocak 2015 Çarşamba
Sıradakinden Alıntı
Beğenmek, sahip olmanın en iyi şekli, sahip olmaksa beğenmenin en kötü şekli olsa gerek.
6 Ocak 2015 Salı
Tazecik Kitap Yorumu: Körlük - José Saramago
Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken kör olur. Siyah bir körlük değildir bu, artık dünyayı bembeyaz görmektedir adam. Önce, kör olan adama evine kadar eşlik eden bir adama bulaşır bu beyaz körlük, sonra ilk körün eşine, ilk körün gitmiş olduğu göz doktoruna ve sonrasında tüm şehre... Bu körlüğe yakalanmayan tek kişi ise göz doktorunun karısıdır.
İlk başlarda körlüğün geçici bir durum olduğu düşünülmektedir, ancak yine de bulaşıcı bir durum olduğuna inanıldığından, kör olanlar veya körlerle yakın temasta bulunmuş insanlar karantinaya alınmaya başlanır. Göz doktoru da karantinaya alınacaktır, doktorun karısı onu tek başına bırakmak istemez; kendisinin de kör olduğunu söyler onları götürecek olan görevlilere. Karantina binasına; eski bir deliler hastanesine götürülürler.
Bu hastane, günden güne yeni gelenlerle dolmaktadır. Günde iki kere yemekler, hastanenin dışında nöbet tutan askerler tarafından bırakılmaktadır. Ne var ki, insanlar bu karantina ortamında düzgünce yaşamayı beceremez, zira körlüğün, görülmemenin, suç işlemek için ortam oluşturduğunu düşünürler, ayrıca yemek dağıtımları aksamaya başlar. Bir süre sonra hastane, cehenneme dönüşür.
Körler her ne kadar dehşeti yaşasalar da, yaşanan olayları görebilen tek kişi doktorun karısı. Kitabı okurken onun gözleri, sizin gözleriniz oluyor ve o dehşetli dünyada, acaba kör olmak, bütün bu dehşeti görmekten daha mı iyi demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Kitabı beğenmesine beğendim, ancak Saramago'nun yaşananları oldukça sert bir şekilde yazması, içimi kararttı. Yumuşatarak yazmasını beklemezdim zaten, kitaba da uygun olmazdı ama benim gibi biraz hassas olan okuyuculara kitabı okumadan önce kendilerini hazırlamalarını öneririm.
Diğer kitaplarında olduğu gibi, Saramago'nun bu kitabında da birbirinden güzel tespitler ve alıntı yapılası yerler vardı. Yahu Saramago, hem konun orijinal, hem kalemin çok iyi, hem verdiğin mesajlar harika... Çok şükür ki, dünyaya gelmiş ve bu güzel kitapları yazmışsın (övüp de dört vermek... :D kitap neredeyse beni depresyona sokacağı için gitti o bir puan.)
Edit:
Serinin ikinci kitabı Görmek'in yorumu burada.
Puan: 4
Sıradakinden Alıntı
Felaket herkesin başına aynı anda çöktüğünde bile bazı insanlar ötekilerden her zaman daha kötü koşullarda yaşar.
8 Kasım 2014 Cumartesi
Seçmeceler
''Of...'' adlı yazımda da dediğim gibi, okuma halli malli fotoğraflar paylaşmayı düşünüyorum artık Seçmeceler'de. Bu haftanınkini koyalım bakalım.
Geometriye bakmam gerek, çünkü pazartesi quiz varmış. Ben de sınav haftası bitti diye sevineyim saf saf... (Edit: Quiz iptal oldu :D)
Yanındaki şey ise, benim okul günlüğüm. Geçen gün okula okumaya kitap götürmedim, ki tüm teneffüslerimi kitap okuyarak geçiriyorum diyebilirim. Teneffüste canım sıkıldı, okul defterimin başındaki resmi çiziktireyim dedim biraz. Şimdilik sadece örümcek ağını ve kısmen örümceği çizdim, ama hafta sonu bitiririm herhalde resmi.
Günlüğün sağında da Körlük var. Biraz yavaş bir anlatımı var, konunun rahatsız ediciliği de kitabın elimde sürünmesinde başka bir etken (on iki gündür kitabı bitirmeye çalışıyorum). Kitabı kütüphaneden almıştım, iki gün içinde teslim etmem gerek. Sayfa sayısı önemli değil de, konusu içimi kararttı. Edit: Yorum!
Alttaki şey ise, resim defterim ve çizdiğim şey (resmi büyütmedikçe çizim pek gözükmüyor). Fotoğraftan bakarak kuş çizme ödevimiz vardı. Elimde National Geographic Kids'in yıllar önce verdiği takvimdeki kuş fotoğrafı mevcuttu, dedim neden bunu çizmeyeyim. Çok sevimli değiller mi ama? Resmi çarşambaya kadar tamamlayıp hocaya vermem gerek.
İşte böyle. Siz neler yapıyorsunuz bu hafta sonu sevgili okuyucular? Aa, unutmadan, inşallah yarın TÜYAP'a gidiyorum!
Geometriye bakmam gerek, çünkü pazartesi quiz varmış. Ben de sınav haftası bitti diye sevineyim saf saf... (Edit: Quiz iptal oldu :D)
Yanındaki şey ise, benim okul günlüğüm. Geçen gün okula okumaya kitap götürmedim, ki tüm teneffüslerimi kitap okuyarak geçiriyorum diyebilirim. Teneffüste canım sıkıldı, okul defterimin başındaki resmi çiziktireyim dedim biraz. Şimdilik sadece örümcek ağını ve kısmen örümceği çizdim, ama hafta sonu bitiririm herhalde resmi.
Günlüğün sağında da Körlük var. Biraz yavaş bir anlatımı var, konunun rahatsız ediciliği de kitabın elimde sürünmesinde başka bir etken (on iki gündür kitabı bitirmeye çalışıyorum). Kitabı kütüphaneden almıştım, iki gün içinde teslim etmem gerek. Sayfa sayısı önemli değil de, konusu içimi kararttı. Edit: Yorum!
Alttaki şey ise, resim defterim ve çizdiğim şey (resmi büyütmedikçe çizim pek gözükmüyor). Fotoğraftan bakarak kuş çizme ödevimiz vardı. Elimde National Geographic Kids'in yıllar önce verdiği takvimdeki kuş fotoğrafı mevcuttu, dedim neden bunu çizmeyeyim. Çok sevimli değiller mi ama? Resmi çarşambaya kadar tamamlayıp hocaya vermem gerek.
İşte böyle. Siz neler yapıyorsunuz bu hafta sonu sevgili okuyucular? Aa, unutmadan, inşallah yarın TÜYAP'a gidiyorum!
13 Eylül 2014 Cumartesi
Tazecik Kitap Yorumu: Kopyalanmış Adam - José Saramago
Tertuliano Maximo Afonso, depresyonda(uygun kelimeyi bulamadım aslında) bir tarih öğretmenidir. Onun bu hali, okulun matematik öğretmeninin dikkatini çeker. Ona kafasını dağıtması için ''Arayan Bulur'' adında bir film önerir. Tertuliano'nun da yapacak işi yoktur zaten, kiralar filmi, izler.
Filmi izlediğinin gecesi, Tertuliano birtakım seslere uyanır. Sesin kaynağının, kendi kendine filmi oynatmaya başlamış olan video oynatıcısı olduğunu görür. Filmi yeniden izlemeye karar verir, ancak bu sefer korkunç bir şey fark eder: Filmde otelin resepsiyon görevlisini canlandıran adam, kendisinin tıpatıp aynısıdır!
Kendisiyle bu adam arasındaki benzerliği-daha doğrusu aynılığı- fark eden Tertuliano, bu adamın peşine düşer, ancak onunla yüzyüze geldiğinde ne yapacağını kendisi de bilmemektedir.
José Saramago yine şahane bir roman yazmış. Tertuliano'yla beraber şaşıracak, kimlik sorgulaması yapacak, delireceksiniz-evet, kitap insanı delirtiyor, özellikle de sonu!-.
Kitabın film uyarlaması da var, ''Düşman'' adında. İzlemedim, büyük ihtimalle de izlemem. Imdb'den bakarken, Tertuliano Maximo Afonso'nun adını Adam Bell'e çevirdiklerini gördüm. Halbuki kitapta Tertuliano'nun adı üzerinden ne gırgır dönüyordu, yazık, filmi izleyenler o gırgırdan mahrum kalacak :D
Kopyalanmış Adam, gerçekten çok güzel bir kitaptı; kurgusu olsun, insanın duygularıyla oynayışı olsun-hayır, mazoşist değilim-, sorgulamaları olsun... Ama Saramago'nun yazım tarzının, kitabın sürükleyiciliğine bazı yerlerde balta vurduğunu da düşünmemiş değilim. Oldukça heyecanlı bir olayın ortasında araya girip sayfalarca süren felsefi düşünceler insanı olaydan koparıyor. Yine de bundan şikayetçi olmak yüzsüzlük olur., nihayetinde bu kitabın yeri bende bir başka oldu.
Puan: 4,5
12 Eylül 2014 Cuma
Sıradakinden Alıntı
Tarihin bir hakikati yazmamış olması, o hakikatin meydana gelmediği anlamına gelmez.
25 Haziran 2014 Çarşamba
Tazecik Kitap Yorumu: Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş - José Saramago
Başlamadan önce bir not, benim okuduğum kitabın yayınevi Merkez Kitaplar, kapağında da eflatun mektuplarla çıplak bir kadın heykeli var. Doğru düzgün bir kapak bulamadım-goodreads'ta var gerçi, ama böyle şahane bir kapak varken de piksellerine ayrışmış bir kapak resmi kullanmak istemiyorum-. Çevirmeni de aynı zaten.
''Ertesi gün hiç kimse ölmedi. Bu olay, yaşamın temel kurallarına taban tabana zıt olduğundan, insanların ruhlarında büyük bir huzursuzluğa neden olmuş, insanları her açıdan etkilemişti, zira dünya tarihinin kırk ciltlik külliyatında göstermelik için bile olsa böylesi bir duruma rastlanmıyordu; bütün gün geçtiğinde, gündüzüyle gecesiyle, sabahıyla akşamıyla, yirmi dört saat boyunca, ne hastalıktan, ne ölümcül bir kaza sonucunda, ne de sonuna kadar götürülmüş bir intiharın neticesinde hiçbir şekilde hiç kimsenin ölmediği görülüyor, hiç kelimesi durumu özetliyordu.''
Ölüm olmasa, dünyada neler yaşanırdı? İnsanlar sonsuza dek yaşasa?
Adını bilmediğimiz bir ülkede, bir gün içinde hiç kimse ölmez. Herkes şaşırır. Ancak ölümün insanlara uğramamazlığı bir günle sınırlı kalmaz, uzar da uzar. Önlerinde sonsuz bir yaşamla insanlar ne yapacaktır?
José Saramago, sonsuz yaşamı harika bir şekilde, her yönüyle ele almış. Dini, ekonomik, toplumsal... Tek kelimeyle şahane.
Kitap iki bölüme ayrılıyor diyebiliriz. İlk bölüm insanların ölümsüzlüğü nasıl karşıladığı üzerine. İkinci bölüm de ''ölüm'' hakkında. Ölümden kastımız ölüm meleği. Kendisinin bu ölümsüzlük olayıyla ilgili yaptıklarını okuyoruz(çok ilginç bir cümle oldu ama ne demek istediğimi tam yazsam esaslı bir spoiler olacak). Bir de, birisine eflatun zarftaki ölüm mektubunu gönderdiği, ama mektubun geri döndüğü bir durum karşısında yaptıklarını. İlk bölümü daha çok beğendim diyebilirim. Edit: Nedense şu müzik, bana kitabın ikinci bölümünü hatırlatıyor -eğer hatırlarsanız mektubu geri dönen adam bir müzisyendi-:
Bu kitabı çok beğendim. Yazarın ölümü ve ölümsüzlüğü sorgulayışı harika. Ama kullanılan bilinç akışı tekniği insanı yoruyor. Kitapta nokta ve virgülden başka hiçbir noktalama işaretine yer verilmemiş. Diyaloglarda ipin ucunu kaçırıyorsunuz bazen. Ek olarak, sayfalar süren paragraflar var. Kaldığınız yeri unuttuysanız vay halinize :D Yine de, bir kez alışıldıktan sonra akıp gidiyor, bu sebeple çekinmeyiniz, muhakkak okuyunuz bu muhteşem kitabı efenim.
Puan: 4,5
22 Haziran 2014 Pazar
Sıradakinden Alıntı
Hayat böyleydi işte, kaşıkla verir verir ve sonra bir gün verdiklerinin tümünü kepçeyle geri alırdı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)