Kurt içini çeke çeke devam etti:
Bunca asırdır, dedi, hakkımdaki iftiralara, benden çıkarılan şu kirli resme sesimi çıkarmadım, efsanelerimle avundum, fazla umursamadım. Gören görür, bilen bilir; birkaç küçük hikaye, erir giderdi nasılsa mertliğim ve dürüstlüğüm ve efsaneler çıkaran kimliğim önünde.
Ama şimdi öyle bir kara sürüldü ki alnıma, öyle bir iftira atıldı ki bana; temizlemesem, bu yüz karasıyla yaşamama imkan yok. Temizlemeye kalksam, gücüm yeter mi bilmem!
Duydunuz işte, duyduk hep birlikte. Ne dedi Yusuf'un kardeşleri: Deriz ki Yusuf'u kurt yedi. Anlatacaklar şimdi herkese. Herkesler böyle bilecek beni. Yakup da böyle bilecek. Kervancılar Yusuf'u alıp gittiler. Yusuf Ken'an'a kim bilir, belki de hiç dönmeyecek. Yusuf'u kurt yedi, diye bilinecek.
Nasıl herkese duyurayım da sesimi diyeyim: Bu anlattığınız ben değilim, ben bu anlattığınız değilim. Yusuf'u ben nasıl yerim? Ben Yusuf'u nasıl yerim?
Sözünün bu kısmına gelince kurt, nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü, ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha bir ıslandı. Ve devam etti:
Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım, alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle, nasıl yıkayayım? Öyle bir leke ki değil bana, yeter kıyametin kopacağı güne değin gelip geçecek tüm torunlarıma.
Tek muradım, bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım, bu ayıpla yaşatmasın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı, kurt neslinin dalı yaprağı burada kesilsin, ya da adım temize çıksın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder