6 Şubat 2014 Perşembe

Tazecik Kitap Yorumu: Saklı Bahçe - Kate Morton


   Bu kitabı dört sene önce okumuştum ilk defa. Kate Morton'la tanışmamı sağlayan kitaptı. Kitabı ne kadar çok beğendiğimi hatırlıyorum. Ancak aradan geçen dört yıldan sonra kitabın o güzel dilini, harika kurgusunu, yazarın sırları öykünün içine işleyişini, duyguları harika aktarışını; resmen size hissettirişini unutmuşum. Ayrıca, çevirmen Zeynep Heyzen Ateş'in de harika bir iş çıkardığını söylemem gerek.

   Kitabın kurgusu, genel olarak üç kadının çevresinde dönüyor. Her bölümde bu üç kadının yaşadığı zamana gidiyor ve onların yaşadıklarını okuyoruz. En sonunda da bu üç hikaye birleşiyor.

   1913 yılında İngiltere'den kalkıp, Avustralya'ya gelen gemide, yanında kimsesi olmayan küçük bir kız bulunuyor. Limanın kayıp eşya görevlisi, kızın ailesini araştırıyor, araştırmaları sırasında da kızı kalması için evine getiriyor. Aradan zaman geçiyor, araştırmaları sonuç vermiyor. Bu süre zarfında da kız iyice alışıyor güvenlik görevlisine ve onun eşine, onlar da kendi kızları belliyorlar onu, adını Nell koyuyorlar, çünkü kıza adı sorulsa da, kız cevap vermiyor. Neyse, aradan yıllar geçiyor, Nell'in yirmi birinci doğum gününde ''babası'' ona gerçeği söylüyor, Nell'in aslında kendi kızları olmadığını. O andan sonra Nell değişiyor, eski hayatına dair ne varsa onları bırakıp, kendini gerçek ailesini bulmaya adıyor.

   2005 yılına Cassandra'ya dönüyoruz sonra. Cassanda, yedi yaşında annesi onu büyükannesi Nell'in yanına bıraktığından beri, Nell'le yaşıyor, ne var ki 2005'te Nell ölüyor. Cassandra'ya tüm mal varlığını bırakmış, ancak garip bir şey var bıraktıkları arasında, bir evin tapusu. Ev, resmen dünyanın öbür ucunda, İngiltere'de. Blackhurst Malikanesi'nin bahçesinde yer alan bir kulübe. Nell, bir de not bırakmış ona: ''Nedenini anlayacağını umduğum Cassandra için.'' diye. Cassandra'nınsa Nell'in sırrından haberi yok, sonradan olaylar geliştikçe sırrı öğreniyor ve Nell'in kaldığı yerden, araştırmaya devam ediyor.

   Nell'in hatırladığı kadarıyla, onu gemiye Authoress adlı bir kadın bindiriyor. Sonradan bu kadının Eliza Makepeace adlı bir masal yazarı olduğunu öğreniyor. Kitapta, Eliza'nın birkaç masalı da yer alıyor ki, bunların da kitabın kurgusuyla epey alakası var.

   1900 yılına gidiyoruz bir de, geleceğin masal yazarı Eliza'nın yanına. Annesi ölmüş, kendisiyle ikizi, kötü kalpli ve fakir bir ev sahibinin onlara kiraladığı, minnacık çatı katında yaşıyor. Kirayı denkleştirebilmek için ev sahiplerinin kölesiymişler gibi, ağır işlerde çalışıyorlar. Sonra birtakım olaylar oluyor-epey üzücü olaylar-. Ev sahibesi de zaten çocukları sürekli tehdit ediyordu onları yetimhaneye göndermekle. Bir gün dediğini yapıyor, çağırıyor yetimhane görevlilerini ve o sırada, kapıda bir zengin beyefendi beliriyor. Eliza'nın annesi hep çekinirmiş ailesinden bahsetmekten, kapıda beliren beyefendinin dediğine göre ise Eliza'nın annesi bir soyluymuş ve ailesiyle yaşadığı malikanesinden kaçmış. Eliza'nın dayısı ise ne zamandır kardeşini arıyormuş, kardeşinin öldüğünü duyunca ise, onun çocuklarını himayesine almaya karar vermiş. Böylece Eliza kurtuluyor yetimhaneye gitmekten, şatafatlı Blackhurst Malikanesi'nde yaşayacağı yeni hayata merhaba diyor.

   Eliza'nın dayısının kızı varmış bir de: Rose. Eliza'nın zaman dilimini okurken, ara sıra Rose'un da yaşadıklarını okuyoruz. Ki kendisi de kitaptaki önemli karakterlerden.

   Başta da dediğim gibi, sonradan bu üç kişinin-aslında Rose'u da saymalıyız, dört kişinin diyelim şuna- hikayeleri birleşiyor. Öyle güzel, hüzünlü ve mantıklı bir şekilde birleşiyor ki ama, çok etkileyici. Son kısımlarda Cassandra'nın biraz dar bakışlılık -ne ilginç bir laf oldu bu- yaptığını düşünüyorum, bir de onun hikayesinin son kısmı sanki biraz fazla tesadüfiydi ama olsun. Kitabı okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır büyük ihtimalle.

   Eğer ilk defa Kate Morton'un bir kitabını okuyacaksanız, bu kitaptan başlamanızı tavsiye ederim. Çoğu kişi bu kitabın onun yazdıklarının en iyisi olduğunu söylüyor ama ben Uzak Saatler'in daha iyi olduğu kanısındayım. Gerçi The Secret Keeper'ı daha okumadım, Artemis henüz çevirmedi onu. Umarım yakın zamanda çevrilir.

Puan: 5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder