18 Eylül 2018 Salı

Tazecik Kitap Yorumu: Benim Adım Alice - Joseph Delaney


   Serinin ilk kitabı Hayaletin Çırağı'nın yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Hayaletin Laneti'nin yorumu burada.

   Serinin üçüncü kitabı Hayaletin Sırrı'nın yorumu burada.

   Serinin dördüncü kitabı Hayaletin Savaşı'nın yorumu burada.

   Serinin beşinci kitabı Hayaletin Hatası'nın yorumu burada.

   Serinin altıncı kitabı Hayaletin Kurbanı'nın yorumu burada.

   Serinin yedinci kitabı Hayaletin Kabusu'nun yorumu burada.

   Serinin sekizinci kitabı Hayaletin Kaderi'nin yorumu burada.

   Serinin dokuzuncu kitabı Benim Adım Grimalkin'in yorumu burada.

   Serinin onuncu kitabı Hayaletin Kanı'nın yorumu burada.

   Serinin on birinci kitabı Benim Adım Slither'in yorumu burada.

   Bir önceki kitabın yorumuna bakıyorum da ne kadar safmışım. Alice'in macerası varken Slither'i ne yapayım demişim, bu kitabın anlatıcısının Alice oluşuna sevinmişim vs. vs...

   Bu kitapla beraber gördüm ki Joseph Delaney serinin "Benim Adım" ile başlayan kitaplarını seri on üç kitaba ulaşsın diye yazmış. Tematik bir sayı oluşunu anlıyorum, ancak gerek var mıydı, yoktu. Serinin diğer kitaplarına yedirilebilirdi bu üç kitaptaki olaylar.

   Alice, Şeytan'ı yok etme ayininde kullanılacak Keder Bıçağı'nı bulmak üzere Karanlık'a gidiyor bu kitapta. Önceki kitaplardan bildiğimiz üzere Karanlık epey tekinsiz bir yer, daha doğrusu tekinsiz kelimesinin yetersiz kalacağı bir kötülük yuvası.

   Böylesi korkunç bir alemde Alice'in kendini koruması için büyü gücüne başvurması kaçınılmaz, kaldı ki kendisi de iki cümlesinde bir bize bunu hatırlatıp duruyor (büyü kullandıkça karanlığa yaklaşıyorum, kullanmamam lazım, hişt kime diyorum, alo, kullanmamalıyım diyorum, hiç takmıyorsunuz?!). Ancak tekrarı bununla sınırlı kalmıyor. Lizzie'nin ona verdiği eğitimle ilgili aynı anekdotları döndür dolaş anlatıyor (Lizzie bana işleri hep ayrıntısıyla öğretirdi ama bunu öğretmedi, bunu da, hele ki şunu). Peşinde olması muhtemel olan ecinniyi unutmamıza izin vermiyor (ecinni peşimizde diyorum, hadi gerilsenize biraz, ayıp oluyor ama). Zamanın bu dünyada farklı geçtiğini, bu sebeple hızlı hareket edip kılıcı bir an önce bulması gerektiğini söylüyor, ancak tekrara başvurmayı herhalde zaman kaybı olarak görmüyor. Hof, yazarken içim sıkıldı. Kitap seri bazında bir doldurma kitabı olmasının yanında, kendi içinde de tekrarlarla dolu.

   Önceki kitaplarda Karanlık'a gönderilmiş yaratıklar ve cadılarla da karşılaşıyoruz, bu da kitaba az buçuk okunurluk katıyor, bunu sevdim diyebilirim.

   Kitabın asıl olayı, Alice'in tanrıların ve çeşitli yaratıkların/ecinnilerin bölgelerinden geçip Şeytan'ınkini bulması. Bölgeler arasındaki kapıyı bulmak ise zor. Kapının bulunmasını sağlayan bir ayrıntı var, ancak baskı hatası sebebiyle bu ayrıntının ilk anlatıldığı bölüm yok. Kitabın bir bölümü neredeyse tamamen eksik, bu da yaklaşık beş on sayfa ediyor. Çok üzücü, umarım sonraki baskılarda düzeltilir.

   Karanlık'taki bölgeleri epey ilgi çekici buldum, ancak kitabın çoğu Alice'in geçmişe dönüş niteliğindeki anlatılarından ibaret, bu sebeple o anki durumdan çok geçmişi okuyoruz denebilir.

   Bir de Karanlık'ın yaratıklarının etrafında fink attığı bir bazilika mevcut, burada iki çan arasında herkesin birbirini öldürmesi tabir-i caizse "caiz" oluyor (aniden hiçlikten bir Purge belirir). Anlam veremedim, Purge'ün bu seride işi ne :D (o da ne, yoksa ortak bölüm mü?) Neden beş dakikalık bir heyecan katıyorlar bu ortama?

   Ne cıvıdım arkadaş. Çok doluyum. Son birkaç şeye daha değinip, umuyorum ki daha da beter cıvımadan bu yorumu bitireceğim.

   AĞIR SPOILER! Kitabın başlarında tahminim Alice'in büyü gücünü kullana kullana Karanlık'a geçeceği ve bir bakıma orada hapsolup bizim dünyamıza geri dönemeyeceğiydi. Pan'la yaptığı anlaşma sonucu büyük bir fedakarlık karşılığında dönebilecekti, ancak bu fedakarlık ayinde kendisini kurban etmesine bir şekilde engel olacaktı. Böyle olmadı, kitaptan zevk alabilmem için böyle olması da şart değildi, ama o son neydi öyle? Kız kaç aydır Karanlık'ta dönsün dolansın, geri döndüğünde Grimalkin ona desin ki, yaa, ben başka bir çözüm buldum, gitmesen de olurdu aslında. Ne kadar sinir bozucu... Kaldı ki bir bakıma da bu kitabın ne kadar gereksiz olduğunun yazarın ağzından itirafı. SPOILER BİTTİ.

   Kaldı geriye bir kitap. Onunla birlikte Wardstone Günlükleri'ne veda etmiş oluyoruz. Önceki yorumlardan birinde son kitapta kimin öleceğine yönelik bir tahminde bulunmuştum, o sebeple kendimi hazırladım. Ama yine de gardımı alayım. Çocukluğumda başladığım seri bitiyor, hey gidi.

   Edit:
   Serinin on üçüncü kitabı Hayaletin İntikamı'nın yorumu burada.
   Serinin on dördüncü kitabı Hayaletin Cadıları'nın yorumu burada.

Puan: 3

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder