30 Kasım 2015 Pazartesi

Leyleğin Getirdiği

   Bu muşamba ne güzellikler gördü yahu...


   Çok sevdiğim Harry Potter serisini, çok sevdiğim Jim Kay'ın illüstre edeceğini duyunca havalara uçmuştum. Ancak Yapı Kredi'nin bu kitabı satışa sunacağından emin değildim, bu sebeple biraz üzgündüm. Hiç bekletmeden kitabı bizde de satışa sunduklarını görünce ise epeyce uçtum havalara, oralardan manzara çok güzel, bunu da belirteyim (hayır, basınç beni etkilemedi, sevinç kabarcığı beni korumuş olmalı).

   Küçük birkaç not düşeyim:

- Harry Potter ve Felsefe Taşı'nın yorumuna buradan ulaşabilirsiniz. Yorum halihazırda mevcut olduğu için bu özel baskıya uzun yorum yazmayacağım. Baskısına ve çizimlerine ilişkin bir şeyler yazarım sanırım.

- Jim Kay ile tanışmam, Patrick Ness'in Canavarın Çağrısı sayesinde olmuştu (kitabın illustratörü Jim Kay idi). O kitabın yorumuna da buradan ulaşabilirsiniz -en sevdiğim kitaplardandır Canavarın Çağrısı bu arada-.

- Leylek idefix'ten gelme. Normalde uzunca bir süre internetten alışveriş yapmamayı düşünüyordum. Ancak kitabı bir arkadaşımla beraber aldık (bir ona bir bana). Ki kendisi bana Harry Potter'ın ilk kitabını hediye eden ve böylece seriye başlamamı sağlayan insandır. Teşekkürlerimi de sunayım ona buradan, tekrardan.

28 Kasım 2015 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   Gün ilerliyordu ve açık havada oyalanmak iyi bir fikir olmayabilir, diye düşündü İkiçiçek. Belki bir yerlerde bir... ormanlarda genelde ne tür konutlar olduğunu hatırlamak için düşündü... belki bir yerlerde bir kurabiye ev falan vardı.

 

26 Kasım 2015 Perşembe

Entelkitap'ın Günlüğü, Üç Yılını Sağ Salim Atlatmış Durumda!

   Sahiden de sağ salim mi atlattı acaba?

   Genel bilgileri vererek başlayayım söze. Bugün blogum üç yaşına girdi. Geçen yıl dönümünden bu yana 108 yazı yayınlamışım. İlk yıl 162'ydi, ikinci yıl ise 164. Bu sene görebildiğiniz üzere epey bir düşüş var yazdıklarımın sayısında. Aslına bakarsanız, kitap okuyorum. Eskisi gibi bloga düzenli bir şekilde yorumlarını yazmıyorum sadece.

   Neden yazmıyorum?

   İlk sebep, çok yoğunum. İkinci sebep, bazen niye blog açtığıma anlam veremiyorum (özellikle de sinirlerim bozuk olduğunda). Birkaç kez blogu kapatmayı bile düşündüm.

   Bu arada, yoğunluğum sebebiyle bu sene çekiliş de düzenlemeyeceğim. Duyduğuma göre siz aranızda çekiliş düzenleyip bana istediğim bir kitabı alacakmışsınız :P Tabii ki şaka yapıyorum, ha ciddiye alan olursa da seve seve kabul ederim hediyeleri.

   Bir şey daha, artık yayınevlerine yorumlarımı göndermiyorum. Zaten mesaj atınca cevap vermiyorlardı genelde, ben de hiç zahmete girmiyorum artık o sebeple. Blogumun keşfedilmesi bu sebeple azıcık zorlaşmış olabilir. Ama pek önemli değil benim için.

   Komiğime giden bir noktadan da bahsedeyim. Haftalarca yeni yazı yazmayınca blogun Facebook sayfasında beğeni sayısı aşırı derecede artarken, ben bloga yazınca beğeniler birer ikişer geri çekilmeye başlanıyor. Yazmayayım o halde, bana hava hoş :D

   Neyse, yazıları beğenmeyenleri göz ardı edecek olursak... Aşağı bir liste iliştireceğim, okuduğum ama yorumlamadığım kitapların listesini (yorumlamak istemediklerime listede yer vermeyeceğim). Siz de eğer listede ilginizi çeken bir kitap varsa, bu yazının altına o kitabın ismini bırakın. O kitabın yorumunu bir an evvel yazmaya çalışayım ben de. Yazmazsanız da kabulümdür, uğraşmam :D Edit: Vazgeçtim yazmaktan... Üzgünüm.

- Kayıp Şey - Shaun Tan
- Kızıl Ağaç - Shaun Tan
- The New World - Patrick Ness
- The Wide, Wide Sea - Patrick Ness
- Dünya Bu Kadar - Mahir Ünsal Eriş
- Erken Kaybedenler - Emrah Serbes
- İstanbulcunun Sandığı - İskender Pala
- Şah & Sultan - İskender Pala
- Aden - Stanislaw Lem
- Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez
- Bir Kayıp Denizci - Gabriel Garcia Marquez
- Büyünün Rengi - Terry Pratchett
- Fantastik Işık - Terry Pratchett
- Eşit Haklar - Terry Pratchett
- Şehir ve Şehir - China Miéville
- Lanetli Zindan - Joseph Delaney
- Demian - Hermann Hesse
- Nagazaki - Eric Faye
- Cesaret Beşlisi - Michel Faber
- Dört - Veronica Roth
- Hayvan Mezarlığı - Stephen King
- Yeşil Yol - Stephen King
- Mahşer (çizgi roman) - Stephen King
- Çağlar Boyu Quidditch - Kennilworthy Whisp
- Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar - Newt Scamender
- Yıldız Tozu - Neil Gaiman
- Bütün İsimler - José Saramago
- Prens Caspian - C. S. Lewis
- Şafak Yıldızının Yolculuğu - C. S. Lewis
- Nasıl Korsan Olursun - Cressida Cowell
- Gündelik Bilmeceler - Partha Ghose & Dipankar Home
- Bizim Büyük Çaresizliğimiz - Barış Bıçakçı
- Aramızdaki En Kısa Mesafe - Barış Bıçakçı
- Simyacı - Paulo Coelho
- Asla Pes Etme - Patricia McCormick
- Bir Dağcının Güncesi - Nasuh Mahruki
- Çizgili Pijamalı Çocuk - John Boyne
- Ölüm Defteri serisi - Tsugumi Ooba, Takeşi Obata

   Bazılarını kısa yorum olarak yazmayı düşünüyorum, şimdiden belirteyim.

   Yorumlardan önce bir Leyleğin Getirdiği yazısıyla dönebilirim. Haydi iyi akşamlar.

18 Kasım 2015 Çarşamba

Cağaloğlu...

   Bir Cağaloğlu yazısıyla daha merhaba!

   Tudem ve Delidolu'dan yeni kitaplar çıkınca kayıtsız kalamıyorum yahu... Gerçi yeni çıkanları alayım derken eskilere de el atmadan duramadım. Ki kitaplıkta yer kalmadı, nereye koyacaksam. Neysecüm.

   Neler aldım? (1.3 megapiksellik telefon kameramın azizliği ve az ışığın kombinasyonuyla çekilmiş fotoğraflara hazır olun! Hadi gene tanıtımda yırttık... Reklamlarda da kötü bir şeyleri allayıp pullamazlar mı zaten? Ben de kendi çapımda bir şeyler denedim, ama açık sözlü de davrandım en azından.)


Ulus- Terry Pratchett: Önceden de okumak istediğim bir kitaptı ancak o zamanlar alıp almama konusunda biraz tereddütlüydüm. Artık Pratchett'a ısındığım için o tereddüt ortadan kalktı. Bu arada belirteyim ki, bu kitap Diskdünya serisinden değil, bağımsız bir tek kitap. Edit: Tereddütümü yenmesem de olurmuş. Bloga yorumu yazılmayacak.

Nuh Arpasuyu Evden Kaçıyor - John Boyne: Çocuk ruhumu bir kenara bırakamıyorum, evet. John Boyne aynı zamanda Çizgili Pijamalı Çocuk'un da yazarı (fotoğraftan belli oluyor mu bilmiyorum ama kapağın üstünde de yazıyor, şu mavi beyaz çizgili bölümde). Çizgili Pijamalı Çocuk'u okuyup sevmiştim, inşallah bir ara (ne ara?) yorumunu da yazacağım. O kitabı okuduğumda da gözüm bu kitaba takılmıştı, bunu daha da çok sevmeyi umuyorum. Edit: Beklentim suya düştü :( Bloga yorumunu yazmayacağım ancak kısaca bahsedeyim: Nuh adında bir çocuk bazı sorunlar sebebiyle evinden kaçıyor ve yolculuğunun bir noktasında bir oyuncakçı dükkânına varıyor. Ancak ne dükkân normal ne de dükkânın sahibi. Aslına bakarsanız, Nuh'un yolculuğu bolca fantastik ögeler içeriyor. Neyse, dükkân sahibiyle Nuh birbirlerine hikâyeler anlatıyorlar. Ancak bu hikâyelerden pek etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. Bunlar yerine kitaptaki fantastik ögelerin derinliklerine inilmesini isterdim -oyuncakçının sadece bir kapıya sahip olması ve oyuncakçının bir yerden bir yere geçmesi gerektiğinde kapının koşarak gelip ona yolu açması çok ilginçti örneğin, keşke kapının hikâyesi anlatılsaydı mesela-. Benim için yetersiz bir kitaptı özetle, halbuki epey potansiyeli vardı. Ne yapalım, olur öyle şeyler.

Hayaletin Yaratıkları - Joseph Delaney: Blogu takip edenler Wardstone Günlükleri'ne duyduğum sevgiyi bilir. Bilmeyenler de öğrenmiş oldu (evet, size bunu soracaklar sınavda). Bu kitabı da epey merakla bekliyordum. Azıcık içini karıştırmadan da duramadım. Ve söylemeliyim ki, iç tasarımı şahane!



Mort - Terry Pratchett: Diskdünya serisinin dördüncü kitabı. İlk üç kitabı okudum ancak yorumlarını yazmadım. Onların da yorumlarını inşallah o malum bir ara yayınlayacağım.

   Yandakilere gelecek olursam; büyük olan ikisi Delidolu'nun kartpostalları, küçük olanlarsa (dar mı demeliydim), Tudem'in ayraçları. Sizce de çok güzel değiller mi? (Gerçi fotoğraflar kötü, pek belli olmuyor üstlerindeki resimler; amaan...)

   Bunun yanında bir de kitap hediye etti kitapçıdaki efendi bana (önceden de birkaç kez hediye etmişlerdi ancak onları bloga yazmadım, bu sefer yazasım geldi). Mort'u alırken serinin önceki kitaplarını okuyup okumadığımı sordu, okumadıysam Büyünün Rengi'ni hediye edebileceğini söyledi. Okudum dedim. Umut Bıçağı'nı vereyim, dedi. Seriyi bitirdim, dedim. Yanılsamalar Atlası'nı vereyim, dedi. Onu almıştım da pek beğenmedim maalesef dedim (bu arada da içimden geçiriyorum, kesin kitap hediye etmekten vazgeçecek diye). Ancak öyle olmadı. Antikacı'yı okudun mu, dedi. Hayır dedim, hediyemiz olsun o halde, dedi. Ne mutlu bana :D Edit: Antikacı'nın yorumu bloga yazılmayacak.

   O malum bir araya kadar hoşçakalın!

14 Kasım 2015 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: İnsan Denen Canavar - Patrick Ness


   Serinin ilk kitabı Umut Bıçağı'nın yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Sorgu ve Yanıt'ın yorumu burada.

   İlk iki kitabı okumadıysanız bu yorumu okumayın! (Yirmi gündür ilk defa yorum yayınlıyorum, onda da okumayın diyorum, iyi mi...)

   Hatırlayacak olursanız, ikinci kitabın sonunda Todd ve Viola korkunç bir karmaşada birbirlerinden ayrılmıştı. Bir taraftan Mank ordusu, diğer taraftan ise Yanıt savaşmak üzere şehre geliyordu. Tepeye alçalan gözcü gemisi ise ayrı bir dertti.

   Todd çok ciddi bir karar vererek Başkan Prentiss'i serbest bırakmıştı ve onu gözetlemek için savaşa onunla beraber katılacaktı. Viola da tepeye doğru yola koyulmuştu, Şifacı Coyle'dan önce gözcü gemisindekilerle iletişime geçebilmek için.

   Bu kitapta yani ''İnsan Denen Canavar''da da olaylar tam kaldığı yerden devam ediyor (ve elbette, bitiyor). Bu arada belirtmeliyim ki, kitabın ismi muhteşem. Bu kitaba daha çok yakışan bir isim olamazdı.

   Zaten en başından beri savaşların mantıksız olduğu çok açık. İnsanları öldürmeye bir son vermek istediğini söylemek için insanları öldürüyorsun.

   İnsan denen canavar, diye düşünüyorum.

   Hemen hemen tüm kitap boyunca bu taraflar arasında süren savaş(lar)ı okuyoruz. Savaşa dair pek bir şey yazmak istemiyorum; kendiniz okuyup hissetmelisiniz o dehşeti.

   Bu kitapta Todd ve Viola'nın yanına yeni bir anlatıcı ekleniyor: Geri Dönen. Ve o bir Mank! Kim olduğunu tahmin edebilirsiniz, bu sebeple yazmıyorum. Geri Dönen'in bölümlerini okurken başlarda heyecanlıydım, çünkü bir Mank'ın dünyayı nasıl algıladığını görecektim. Ancak Todd ve Viola cephesinde aşırı önemli olaylar olduğu için, bir süre sonra Geri Dönen'in bölümlerine sinir olmaya başladım; olayları en heyecanlı yerinde kesiyordu yahu! Neyse, kızmama bakmayın siz. Geri Dönen olmasa Mankları anlayamazdık.

   Todd ve Başkan Prentiss'i neredeyse tüm kitap boyu birlikte görüyoruz. İkisinin konuşmalarını okumak harikaydı. Başkan Prentiss'in olduğu tüm kısımları pek bir sevdim. Ayrıca şunu diyebilirim ki, Başkan Prentiss şimdiye kadar gördüğüm en muhteşem, en etkileyici anti-kahraman. Patrick Ness sahiden şahane bir karakter oluşturmuş.

   Şifacı Coyle'a gelecek olursam, onu da oldukça etkileyici bir karakter olarak görüyorum. Ancak ben Şifacı Coyle'un iyi yanlarını daha çok görmek isterdim, çünkü her ne kadar Prentiss'in bir numaralı düşmanı olsa da, bir noktada neredeyse ondan farkı kalmadı. Şifacı Coyle daha iyi bir insan diyemem yani. Sanki diyebilmeliymişim gibi geliyor (Gerçi seri boyunca kimsenin ne siyah ne de beyaz olduğunu gördük; grinin farklı tonlarında herkes). Bu arada, Coyle ile Prentiss'in birbirinden pek farklı olmadığını düşünen de tek ben değilim:

   ''Şu andan itibaren tarafsız her türlü gözlemciye göre Başkan bir soykırımcı, Şifacı ise bir terörist.''

   ''Ben bir generealim,'' diyor Başkan.

   ''Ve ben özgürlük için savaşıyorum,'' diyor Şifacı Coyle.

   Viola'ya dönecek olursak... Viola gözcü gemisine vardığında bakıcılardan Simone ve Bradley'i buluyor karşısında. İki karakteri de sevdim, ancak Bradley'e sevgim ağır basıyor. Bu arada, Bradley'nin Ses'e alışma sürecini okumak harikaydı, çünkü ilk kitaptan beri, Ses virüsünü kapan bir insanın buna nasıl tepki verdiğini merak ediyordum.

   Kitapla ilgili yazmak istediğim birkaç nokta var, bunlar ''Sen bir dahisin Patrick Ness!'' diye bağırmak istediğim, çok hoşuma giden kısımlar. Ama dikkat, spoiler içerir. Bu kitabı okumadıysanız, bir sonraki paragrafa geçmenizi öneririm. SPOILER! İlki, Lee'nin kör olması, ancak Ses sayesinde görmeye devam edebilmesi. Lee'ye cidden çok üzüldüm, ancak onun bu sayede hala görebilmesi o kadar muhteşem ki, içimin acısı azaldı. İkincisi, Wilf'in insanların Feza'sı olması. Hem mantık şahane, hem de seçilen kişi... Wilf'ten başkası olamazdı sahiden. Üçüncüsü de, Mankların Ses sayesinde tüm dünyadaki fertlerle iletişim içinde olması; aynı zamanda her bireyin bütün olması. SPOILER BİTTİ.

   Kitapta hoşuma gitmeyen birkaç nokta da var. İlki Viola'nın, Todd'a Sesini duyamadığı için trip atması (bir noktada haklı sayılır, ama ben Todd'u tutuyorum :D). İkincisi de, Todd'un annesinin günlüğünü okuyamamamız. Ben hep o günlüğün olayların kilit noktası olduğunu, kitapta önemli bir yere sahip olacağını düşünmüştüm, ama hayır. Ness o günlüğü de kısa roman gibi bir şey olarak sunsa keşke, en azından okumuş oluruz (benim de hayal kırıklığım azalır :P).

   Bu kitabın temposu ilk iki kitaba göre çok daha yüksek. Sürpriz dozu da öyle. Tam olaylar duruldu diyorsunuz, hiç aklınıza gelmeyecek başka bir olay patlak veriyor. Açıkçası bir noktada okurken yoruldum, hatta bu sebeple yarım puan kırmayı da düşünüyordum. Ancak kitabın sonu... o son... O SON! Onu okuyup da beş vermemek ayıp olurdu.

   İlk kitabı ilk okuduğumda beğenmemiş ve bu sebeple seriye devam etmeme kararı almıştım. Ancak iyi ki bu sene o kararı bozdum ve ilk kitabı tekrardan okudum ve iyi ki seriyi bitirdim. Okuduğum en özgün serilerden biriydi. Hayal dünyanı bize açtığın için teşekkürler Ness! Son olarak, birkaç resim koyup yorumu bitiriyorum. Link!




   Edit:
   Serinin buçuğuncu kitapları The New World (Yeni Dünya, 0.5), The Wide, Wide Sea (Engin, Engin Deniz, 2.5), Snowscape (Kar Umacısı, 3.5) yorumları burada.

Puan: 5