29 Temmuz 2015 Çarşamba

Cağaloğlu...

   Bugün ukitap'tan bir üyeyle bir takas gerçekleştirecektik (kendisiyle ikinci takasımız bu; ilk seferde 7-8 kitap takas etmiştik, oldukça iyi bir takastı). Bu sebeple Sirkeci'ye gittim. Patrick Ness'in Kaos Yürüyüşü serisinin ilk iki kitabını aldım bu takas sonucu. Bende aslında bu Kaos Yürüyüşü'nün ilk iki kitabı vardı, ancak kitapları elden çıkarmıştım. Sonra içim içimi yedi (deli ben) ve seriye tekrardan başlama kararı aldım. Neyse. Sirkeci'ye kadar gitmişken, Tudem'e girmemek olmaz dedim :D Şunları aldım(fotoğrafın kalitesizliği için üzgünüm):


Lanetli Zindan - Joseph Delaney: Esasında bir çocuk kitabı. Ancak kitabın yazarı Joseph Delaney olduğu ve kitapta çizimler bulunduğu için kitaba gönül koydum. Şuan kendisi kitaplığımda, mutluyuz.

İnsan Denen Canavar - Patrick Ness: Hazır ilk iki kitap elime geçmişken seriyi tamamlayayım dedim. Ne var ki, aslında ikinci el olan ilk iki kitap, bu aldığım sıfır kitaptan daha düzgün durumda! İroniye bak. Normalde ben kendim seçerdim kitapları, ancak bu sefer kitapçının verdiklerini aldım-listemi okudum ona sadece-, o da direkt en öndeki kitabı verince, maalesef bazı sayfalarının kenarları yırtık bir kitap denk geldi bana. Hemen poşete koyduğu için de fark edemedim. Kitaplardan birisinin arka kapağındaki kat izini fark etmiştim de, bu gözümden kaçtı, tüh. Okumaya engel değil gerçi, böyle avutayım kendimi. Edit: Yorum!

Hayaletin Cadıları - Joseph Delaney: Cadıları anlatan bir öykü kitabı. Arka kapakta serinin 14. kitabı olduğu yazıyor, ancak kitabı incelediğim kadarıyla, seriyi bitirmek şart değil bu kitabı okumak için. İlk altı kitabı okumak yeterli-kendim okuduğumdan demiyorum, son hikâyede altıncı kitaptan büyük bir spoilere rastladım, o sebeple-. Edit: Yorum!

   Takasın niye fotoğrafı yok derseniz, şimdiye kadar elliyi aşkın takas yaptım ve çok fazla kitabım el değiştirdi, bunları bloga taşımamaya karar verdim bu sebeple.

   Kendinize iyi bakın!

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Sıradakinden Alıntı

   Bazı yerlerin adları olurdu. Bazı yerler değişirdi veya adını açıklamaktan çekinirdi. Bazı yerlerinse hiç adı olmazdı ve bu daima üzücüydü. Mahremiyete düşkünlük iyiydi hoştu ama ya hiç adının olmaması? Ne kadar korkunç. Ne kadar yalnız.

23 Temmuz 2015 Perşembe

Tazecik Kitap Yorumu: Hayaletin Kurbanı - Joseph Delaney


   Serinin birinci kitabı Hayaletin Çırağı'nın yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Hayaletin Laneti'nin yorumu burada.

   Serinin üçüncü kitabı Hayaletin Sırrı'nın yorumu burada.

   Serinin dördüncü kitabı Hayaletin Savaşı'nın yorumu burada.

   Serinin beşinci kitabı Hayaletin Hatası'nın yorumu burada.

   Hayalet'in evde olmadığı fırtınalı bir gecede Tom, kötü bir hisle aniden uyanıyor. O sırada, Alice'in kendisine aynadan bir mesaj göndermekte olduğunu görüyor; Alice kendisini bir katil peri geldiği üzerine uyarmakta. Tuhaf bir şekilde bu katil peri, öcüyü kısa süreliğine de olsa -ki bu kısa süre, Alice'in uyarısı olmasaydı Tom'un ölümüne sebep olacaktı- atlatmış. Tom katil periyi yakalıyor, ancak onu sorguya çekemeden öcü hıncını çıkarıyor periden ve sonuç olarak peri sizlere ömür.

   Ertesi gün Tom, Hayalet'e durumu anlattığında, katil perinin ana vatanının Yunanistan olduğunu öğreniyor. Tom'un annesinin düşmanları artık Eyalet'e kadar gelmiş anlayacağınız. Ayrıca bu durum, onların Tom'dan ne kadar kaygılandığını da göstermekte.

    Önceki bahar ayında, annesi Tom'a bir mektup göndermiş ve yaz dönümüne yakın eve döneceğini, döndüğünde de Tom ile konuşması gereken önemli konular olduğunu yazmış. Yaz dönümü gelince, Hayalet ile Tom, çiftliğe doğru yola koyuluyorlar. Oraya gittiklerinde ise bir bakıyorlar ki, çiftliğe Pendle cadıları kamp kurmuş!

   Annesinin Tom'dan bir isteği var: Tom'un kendisine Yunanistan'da, Kadim Tanrılardan biri olan Ordeen'e karşı savaşında yardım etmesi. Aslında bu teklif sadece Tom'a değil; Gregory ile Arkwright'a da aynı zamanda. Ancak bu savaşta kendilerine yardımcı olacak diğer kişiler Pendle cadıları olduğu için Gregory çıldırıyor ve teklifi reddediyor -Gregory'nin Karanlık'tan ve Karanlık'ın hizmetkârlarından ne kadar nefret ettiğini biliyorsunuz-.

   SPOILER UYARISI! Tom, annesi, Pendle cadıları ve Arkwright, Yunanistan'a doğru yola koyuluyorlar. Tam gemiye bineceklerken, Gregory de onlara yetişiyor, sonradan bunun sebebini de öğreniyoruz. Yunanistan'da da paralı askerlerden ve Karanlık ile savaşan bazı insanlardan-Yunanistan'ın hayaletleri diyebiliriz- yardım alıyorlar. Ancak görüyoruz ki: Eyalet'in hayaletleri > Yunanistan'ın hayaletleri :D Hayalet olacaksan nefsine hakim olacaksın arkadaş!

   SPOILER DEVAMI. Tom ve diğerleri, Ordeen'in kalesine, kale sınırdan geçtiği zaman saldıracak, kalenin içindeki yaratıkların en savunmasız olduğu zaman dilimi bu çünkü. Kalede önceki kitaplarda hiç görmediğimiz bazı yaratıklarla tanışıyoruz -tanışmaz olaydık-, elementaller ve ecinniler örneğin. Gerçi Yunanistan binbir çeşit tuhaf yaratık kaynıyor ya, neyse.

   ESASLI SPOILER UYARISI. Önceki paragraftakilerden daha ağır bir spoiler içeriyor bu paragraf, ama siz bilirsiniz. Tom'un annesinin gerçekte ne olduğu resmen ilk kitaptan beri gözümüze sokuluyordu; bu şaşırmamamda bir sebep. İlk lamia olduğunu öğrendiğimde de hiç şaşırmadım, çünkü kitabın başında Tom'un bir kitaptan ilk lamia öyküsünü okuduğu kısımda, o yazının oraya boşuna konmadığını düşündüm, haklı da çıktım. Bu muydu yani büyük sır, hayret bir şey -şaşkınlığım, sırrın bu kadar basit olmasından-. Bir süpriz ögesi nasıl heba edilir gibi bir şey oldu bu benim gözümde. Neyse ya, darısı diğer kitapların başına. Öte yandan; darısı diğer kitapların başına dememe rağmen, son kitapta neler olacağını anladım -,- Beşinci kitabın yorumunda şu Ward tepesi ismi sebebiyle, aslında ölen hayaletin Tom olmayabileceğini yazmıştım. Bu kitapta da Arkwright öldü. Demek ki son kitapta Gregory ölüyor. Gıcık Delaney! Sen nasıl benim sevgili hayaletimi öldürürsün :'( Ne olurdu yaşlanıp, Tom'un çocuklarını falan sevseydi :P Tamam, çok pembe hayaller bunlar, o sebeple susuyor ve paragrafı bitiriyorum. SPOILER SONU.

   Bu seriyi seviyorum, gerçekten. Ancak bu kitapta hayal kırıklığına uğradım maalesef. O süpriz ögeleri heba edilmemeliydi! KÜÇÜK BİR SPOILER. Hem bu kitabı hem de Harry Potter serisini okumuş olan sevgili insanlar; siz de Tom'un annesinde biraz Dumbledore havası almadınız mı? Herkesin iyiliği için her şeyi göze almak? (uzun saç, aşırı uzun yaşam-gerçi Dumbledore, Tom'un annesine göre çocuk sayılır- ve bilgece konuşmaları saymıyorum :D) SPOILER BİTTİ. Ayrıca, neden bilemedim ama, bu kitabı pek inandırıcı bulamadım; önceki kitaplarda bunu yaşamamıştım halbuki. Seriye devam edeceğim, ancak devam kitaplarını daha çok beğenmeyi umuyorum.

   Edit:
   Serinin yedinci kitabı Hayaletin Kabusu'nun yorumu burada.
   Serinin sekizinci kitabı Hayaletin Kaderi'nin yorumu burada.
   Serinin dokuzuncu kitabı Benim Adım Grimalkin'in yorumu burada.
   Serinin onuncu kitabı Hayaletin Kanı'nın yorumu burada.
   Serinin on birinci kitabı Benim Adım Slither'in yorumu burada.
   Serinin on ikinci kitabı Benim Adım Alice'in yorumu burada.
   Serinin on üçüncü kitabı Hayaletin İntikamı'nın yorumu burada.
   Serinin on dördüncü kitabı Hayaletin Cadıları'nın yorumu burada.

Puan: 3,5

9 Temmuz 2015 Perşembe

Sıradakinden Alıntı

   ''Kitaplarda okuduğun her şeye inanma oğlum,'' dedi annem. ''Tarihin çoğu, kulaktan dolma bilgilerle ve ancak olayların gerçekleşmesinin üzerinden yıllar geçtikten sonra yazılır, yani gerçekler çarpıtılır ve iyice süslenir.''

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Entel Dantel: Alex Noriega

   Alex Noriega, Barselonalı bir illustratör. ''Stuff No One Told Me (Kimsenin Bana Önceden Söylemediği Şeyler)'' adlı bloguna buradan ulaşabilirsiniz -blogun ismini çok beğendiğimi söylemem gerek; bu arada, blogun tasarımı da çok hoş değil mi?-. Blogu incelediğim kadarıyla, Noriega'nın illüstrasyonlarını iki gruba ayırmak mümkün. İlki, yaşadığı olaylar. İkincisi de gündelik hayat tespitleri ve öğütleri. Bu gönderide genel olarak ikinci gruptaki çalışmalara yer vereceğim, ama ilk gruptan da çok hoşuma giden bir çalışmasını en sona iliştireceğim. Umarım siz de Noriega'nın çalışmalarını benim kadar beğenirsiniz :) Elimden geldiğince çevirmeye çalıştım.

Bazı insanlar seni yargılamanın sorun olmayacağını düşünür.
Onlar gibi olma. Ve onları görmezden gel.


Hayattaki en sevimli şeyler, işe yaramazdır.


Kimse senin Amerika'da/Avrupa'da/Asya'da ''yaşadığın'' iki haftayı
umursamıyor. Övünmeyi bırak.
''Avrupa'da insanlar arkadan pırtlıyordu.''


İstediğin arabaya veya eve sahip değilsin diye hayatından yakınma. 
Çünkü şanssız olmak başka bir anlama geliyor.


Tanıdığım en ilginç insanlardan bazılarının hayatlarıyla ne 
yapacakları hakkında bir fikirleri yok.


Bir gerçek: Büyük şirketler kanını ve ruhunu sömürür. Onlardan uzak durmaya çalış.


Büyük umutlara ve beklentilere sahip olmak iyidir ama onları mantık çerçevesinde tut.
 ''Bir sonraki Michael Jackson olmak istiyorum!''


Düşündüğün kadar tuhaf değilsin. Herkes diğerlerinden biraz farklı hisseder.


Zaman görecelidir... Şehirden uzaklaştıkça daha da göreceli olur.
''Canım, şu çoban diyor ki, yarım saat içinde köye varabilirmişiz.''
ha, HA! 

Korkularından kurtulamazsın... Ama onlarla yaşamayı öğrenebilirsin.
''Biraz daha çay?''


Geniş bir hayal gücü, keskin bir zekanın işaretidir.


Suçluluk işe yaramaz bir duygudur.


Doğru olduğunu hissettiğin bir şeyi yapmak için başkasının iznine ihtiyacın yok.


Gerçeklik fazla abartılmış.


Son vermek, bazen en cesur tercihtir.


Eğlence göreceli bir kavramdır.


Saflık tehlikeli olabilir.
''Sorun nedir küçük dostum? Daha sekiz canın vardı...''


Gerçeğin ne kadar can acıtıcı olduğuna aldırmaksızın dürüst davrananlar hödüktür.
''Tamaaamen yanlış yapıyorsun.''
 Öykünün sonu.


Rastgele bir düşünce: Çocuklarımızı kapalı odalara koyuyor, 
duvarlara baktırtıyoruz 
ve hayat hakkında bir şeyler öğreniyorlarmış gibi davranıyoruz.


Her zaman senden daha güzel ve daha çirkin insanlar olacaktır.
(sana benziyor ama şişman, sen, keçi sakal uzatabilen adam)
Kabul et ve yoluna devam et.


Aptalı oynamak bazen yapılabilecek en akıllıca şeydir.
''Polis hanım, yemin ederim ki araba sürmeyi bilmiyorum bile.''


Eşyalar sadece eşyadır. Fazla bağlanma.


Tembellik yapmak için kendine vakit ayır. Bünyeye iyi gelir.


Yakınmak hiçbir derde çare değildir.
''Patronum aynı Hitler gibi, ama daha kötüsü...''


Moda ve trendler saçmalıktır. Seni aptal yerine koymalarına izin verme.


Bir gün, bugünü özleyeceksin.


''Yine o tuhaf his''
İçgüdülerine güven.


Hiçbir marka dostun değil.
''Sadece yap''


BU BİR ARKADAŞIMA GERÇEKTEN OLDU
- Merhaba.
- Merhaba.
- Radyo programım için ropörtaj yapabilir miyiz?
- Tabii!
- Bir bakayım çalışıyor mu bu... Hay! Pili bitmiş galiba. Neyse, fark etmez, yazarım o halde. 
- Tamam!
- Kalemin var mı?
- Yok.
- ...
- ... Eve dönebilmem için tren parası bir euro borç verir misin? 

7 Temmuz 2015 Salı

Tazecik Kitap Yorumu: Harry Potter ve Ölüm Yadigârları - J. K. Rowling



   Serinin ilk kitabı Harry Potter ve Felsefe Taşı'nın yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Harry Potter ve Sırlar Odası'nın yorumu burada.

   Serinin üçüncü kitabı Harry Potter ve Azkaban Tutsağı'nın yorumu burada.

   Serinin dördüncü kitabı Harry Potter ve Ateş Kadehi'nin yorumu burada.

   Serinin beşinci kitabı Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nın yorumu burada.

   Serinin altıncı kitabı Harry Potter ve Melez Prens'in yorumu burada.

   Sıra geldi serinin son kitabının yorumuna. Seriyi bitirdiğime hala inanamıyorum bu arada... :'I

   İlk yedi kitabın aksine, bu kitapta olanları uzun uzadıya anlatmayacağım. Kitabın konusundan biraz bahsedip, kitabın sevdiğim ve sevmediğim yönleri üzerinde durmayı düşünüyorum.

   Sihir dünyası savaşa girmiş durumda. Voldemort ve adamları, Harry ve arkadaşlarının peşinde. Harry, Hermione ve Ron, yedinci yıllarında Hogwarts'a dönmüyor ve Dumbledore'un onlara bıraktığı görev üzerinde çalışmaya başlıyorlar. Benim bu üç cümlede özetlemiş olduğum şey, altı yüz doksan sayfalık kitabın tüm konusunu oluşturuyor, ancak kitabı okurken bir sayfada bile sıkılmıyorsunuz, siz sayfaları delice bir merakla çevirirken kitap bitiveriyor.

   Dumbledore'un bıraktığı görev, hortkulukları yok etmek. Açıkçası altıncı kitabı bitirdiğimde Harry, Hermione ve Ron'un bu görevi nasıl tamamlayacaklarını anlayamadım. Ellerinde çok az bilgi vardı çünkü. Bu sebeple bu kitabı okurken biraz tedirgin oldum, acaba Rowling işin içinden çıkmak için çocukların hortkulukları elleriyle koymuş gibi bulmalarını sağlar mı, diye düşündüm. Çok şükür ki doğru çıkmadı bu. Onlar da benim kadar şaşkındı ve ellerindeki bilgiler yetersizdi (yazar burada kendini umutsuzca Harry-Hermione-Ron üçlüsüne dahil etmeye çalışıyor). Ama bununla iyi baş ettiler, ipuçlarını iyi kovaladılar. Bu bakımdan, kitabın çok büyük bir artısı var gözümde.

   Hermione ve Ron'un, Harry'ye hortkuluk avında katılabilmek için çok büyük fedakârlıklar yapmaları gerekiyor. Hele Hermione'ninki nasıl bir fedakârlık arkadaş... Düşünün, okulu bırakıyor! Bu bir. İkincisi ise çok daha yürek parçalayıcı bir fedakârlık, ama ne olduğunu yazmayacağım, kendiniz okuyup duygulanın :'(

   Harry, Hermione ve Ron hortkuluk arayışındayken, ölüm yadigârları konusuyla da haşır neşir oluyorlar ve bunun yanı sıra, Harry'nin geçmişine dair birtakım bilgiler ediniyorlar.

   Bu arada, kitabın bazı bölümlerinde Ron'a kafa atmak istedim. Nedenini biliyorsunuz, ey kitabı okuyanlar-(filmini izleyenler de diyebilirim, ama hayır; neden kitabı okumadan filmi izlediniz ki canlarım?).

   Bu kitapta Kreacher çok sevimliydi. Kreacher da, Dobby de çok takdir edilesi ev cinleri. İkisi de birer kahraman :')

   Gelelim kitabın sonuna... DİKKAT, SPOILER! Harry çok fedakâr bir çocuk, herkesin iyiliği için kendini feda etmeye hazır. Ancak Dumbledore'un, Harry'nin bu özelliğini bilerek planlar yapması hoş mu? Değil. Çocuğa ölmekten başka seçenek bırakmıyor zaten. Bir şeyi seçmek var; bir şeyi yapmak zorunda bırakılmak var. Harry her ne kadar Voldemort'la kendi ölümü pahasına yüzleşse ve bu kendisinin tercihi olsa da, aslında Dumbledore'un kendisine yüklediği bir zorunluluktu resmen bu. Dumbledore amaca giden yolda resmen her şeyi mübah gören bir insan olduğu için...

   SPOILER DEVAMI. Bir de Snape'e gelelim. Kendisi özünde iyi bir adam, Harry'den nefret etse de, hayatının son yıllarını hep onu korumak için geçiriyor. Ama bunu aslında Lily için yapıyor.

   SPOILER DEVAMI. Son olarak Harry'ye gelelim. Kendisi çok yüce bir insan, her şeyin sonunda elinde üç ölüm yadigârı bulunmasına rağmen, bunlardan vazgeçmeyi biliyor. Tek yüceliği bu da değil; oğluna gidip Albus Severus adını veriyor. Albus; Harry'nin ölmesi için plan yapan adam. Severus; Harry'den nefret eden ve ona okul yıllarını zehir eden adam. Dumbledore'u ve Snape'i çok seviyorum ben aslında. Ancak, Harry'nin yerinde olsam, çocuğuma onların isimlerini koyar mıydım? Hayır. Harry'ye yaptıkları ortada çünkü. Yaptıkları fedakârlıklar sebebiyle, yaptıkları öbür kötü şeyleri bir kalemde silip atamazdım sanırım. Bu arada, A Very Potter Senior Year'ı izlemiş miydiniz? Onun sonu çok iyiydi, Harry oğluna Albus Scarfy adını vermiş :D Scarfy gerçek bir kahramandı, saygıyla anıyoruz.

   SPOILER İÇEREN SON PARAGRAF. Şu epilog bölümünü pek sevemedim. Rowling kitabı o kadar incelikli bir şekilde kurgulamış, ilk kitaptaki olaylara bile atıfta bulunmuş, özene bezene bir kitap yazmış; ama sonra kitabın sonuna üstünkörü bir epilog koymuş. Olacak iş mi? Epilogu okurken, herkesin Hogwarts'taki arkadaşlarıyla evlendiğini, birkaç çocuk sahibi olduğunu görüyoruz. Konuşmalar arasında ''öğretmenin Neville'e selam söyle'' vs. hiç yakışık olmamış bence. Az sayfaya yılların olayı sığıştırılmaya çalışılmış, ama sığ olmuş. Luna'ya ne olduğunu öğrenemiyoruz bile! Rowling sonradan şu hikâyeyi yayınladı; bence bu hikâyeden daha güzel bir epilog olurdu. Rita Skeeter'ın ağzından olması belki serinin geri kalanının anlatımına uygun olmazdı ama bu hikâyenin kitaptaki epiloga göre çok daha bilgilendirici olduğu kesin. Bu arada, Skeeter; seni kötü kadın :D Ama çok sevdim hikâyeyi, siz de okuyun muhakkak.

   Son olarak, seri bittikten sonra Rowling'in yaptığı iki açıklamaya değinmek istiyorum. İlki, Dumbledore'un eşcinsel olması. Grindelwald'a aşık olduğu için o kadar gözü kara davranmış. Bence güçlü bir arkadaşlık bağı da öyle davranmasına yeterdi, ama ben bunu kaçırdım diyelim. Bunu anlayamadığını söyleyen diğer okurlarına çıkışmasını biraz aşırı buldum, kurguda daha derinine inebilirdi bu ilişkinin. Edit: Fantastik Canavarlar film serisinde kurguda gerekli ağırlığı verdiğini duymuştum, henüz izleyemedim. İkincisi de, Hermione'nin aslında Ron ile değil de Harry ile evlenmesi gerektiğini açıklaması. Yahu, niye? Harry ile Ginny son derece mutlu zaten. Ginny'nin aşk uğruna ne acılar çektiğini biliyoruz :P Harry'nin de onu ne kadar sevdiğini biliyoruz. Ron'la Hermione'nin de arası iyi. Hem, Harry ile Hermione'nin evlenmemesi, seriye bir farklılık sağlıyor. Sevmiştim bu farklılığı ben. Neden hayallerimi yıkıyorsun Rowling? Hem ev bark sahibi olmuş o karakterler, amacın nedir, a-aa...

   Neyse. Şahane bir seriye şahane bir son kitap olmuş. Kurmaca dünyan için çok teşekkürler Rowling. Ama lütfen, seriyle ilgili "bu aslında böyleydi / böyle olmalıydı" şeklinde açıklamalar yapma, tadında bırak. Bu açıklamaları genişleteceğin evrenle, yazacağın öykülerle yap en azından. Harry'nin diğer ders kitaplarını yazıp bastır mesela. Bize James'in gençliğini anlat. Harry'nin ilerleyen yaşlarını anlat. Harry'nin çocuklarının Hogwarts'taki durumunu anlat. Anlatacak, yazacak, çok şey varken, ''Hermione Harry ile evlenmeliydi.'' deme. N'olursun.

Puan: 5