Pegasus Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pegasus Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2020 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Dikenlikler Prensi - Mark Lawrence

 

   Bir süredir okuduğum şeylere aklımı veremediğimden şöyle akıcı bir şey okuyayım da açılayım demiştim. Kısa cümleleri ve yüksek temposuyla o açıdan doğru bir seçim oldu Dikenlikler Prensi. Ancak işleniş ve üslup bir noktadan sonra beni baydı.

   Prens Jorg küçükken yaşadığı korkunç bir olay sebebiyle intikam almaya yemin etmiş ve gözünü kan bürümüş bir gençtir. (genç yerine kazara önce ergen yazdım...) Yaşadıkları kalbini katılaştırmıştır ve kendi adamlarını bile gözlerinin yaşına bakmadan, ve genelde önemli bir gerekçesi olmadan kılıçtan geçirmektedir.

   Ek olarak hemen her zaman çok derin bir şeyler söylüyormuş edasıyla laflar etmektedir (ve sürekli insanlara haddini bildirdiğini düşünmektedir). Jorg'un beylik laflar ettiği kısımları okurken aklıma sürekli şu gelip durdu:


   Bunu demek istemezdim ama Jorg deyince aklıma gelen ilk ifade "atarlı ergen" oluyor. Yazar çok iyi bir anti-karakter planlamış da ortaya karikatürü çıkmış gibi hissediyorum, çok üzgünüm bu konuda.

   Kitabın bölüm aralarında kimi zaman kısa parçalar bulunuyor, rastgele dağılmış gibi durduklarından bunları pek sevemedim.

   Kitap hakkındaki yorumları incelediğimde çevirisinin pek beğenilmediğini gördüm. Kerem Sanatel'in çeviride çokça Türkçeleştirme yoluna gitmesi eleştirilmiş, ancak kullandığı dili ben pek yadırgamadım.

    Jorg'un hem bizim dünyamızdaki kimi filozoflardan bahsetmesi hem büyüden dem vurması bende bir tutarsızlık hissi oluşturmuştu, ancak sonradan taşların yerine oturmasıyla yazarı takdir ettim. Ne var ki dünyasını merak etsem de Jorg'un derinliğine (ehe) ve nefretine daha katlanmam devam kitaplarını okuyarak. 

Puan: 1,5


Sıradakinden Alıntı

   En büyük yalanları kendimize saklarız.

Dikenlikler Prensi, Mark Lawrence

8 Haziran 2018 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Saka Kuşu - Donna Tartt


   Saka Kuşu kitabını ilk gördüğüm anı hatırlıyorum, kapak tasarımı beni öylesine çarpmıştı ki. Kağıtla kaplanmış bir tablo, paketteki yırtıktan görünen bir saka kuşu. Maalesef daha öncesinde tablodan haberdar değildim. Araştırdığımda 1650'lerde Fabritius tarafından yapılmış olduğunu öğrendim. Ve... tablonun kitap kapağında görünmeyen kısmı, onu daha da çarpıcı yapıyordu. Çünkü bu sevimli minik kuş bir zincirle tüneğine bağlıydı.


   Kapak tasarımında sadece küçük bir kısmını görüp de bayıldığım, içimi titreten bu tabloya, bütününü görünce hepten aşık oldum. Kafamda istemsizce bir sonuca vardım, tablonun ismini alan bu kitap da güzel olmalıdır diye. Ne var ki fiyatı sebebiyle kitabı almayı epeyce erteledim. Ancak şansıma, okulun kütüphanesinde bu kitabı gördüm! Nasıl sevindim anlatamam.

   Kitabı ödünç aldım, keyifle okumaya başladım. Sonra keyifsizce okumaya devam ettim. Bir süre sonraysa artık elimde sürünüyordu.

   Kitabın anlatıcısı on üç yaşında bir çocuk olan Theodore Decker. Annesiyle oldukça güçlü bir bağları var. Theo, yanlış bir çocukla arkadaşlık ettiği için diyelim, uzaklaştırma almış okuldan, bunu görüşmek için de annesiyle beraber Theo'yu çağırmış müdür.

   Theo ile annesi yağmur bastırdığı için bir süreliğine sanat müzesinde dolanmaya karar verirler. İçerideki bazı tabloları Theo'nun annesinin ağzından dinleriz, ki bayıldım bu kısımlara. Çünkü aynı resimlere bakıp farklı şeyler fark etmek, farklı şeyler hissetmek bana hep hem ilginç hem büyüleyici gelmiştir. Anatomi Dersi serginin odak parçasıdır, ancak annesi Theo'ya Saka Kuşu'nu işaret eder, asıl favorisi olanın bu minik tablo olduğundan bahseder. Sonrasında da gösterimden kalkmadan önce Anatomi Dersi tablosuna yakından bir daha bakmak istediğini söyler, Theo ise onunla gitmek yerine Saka Kuşu'nun yakınlarında kalmak ister. Çünkü o an orada oldukça sevimli bulduğu bir kız vardır. Annesi öbür sergi alanına gider ve... bir patlama yaşanır.

   Theo kendine geldiğinde kızı göremez, ancak kızın dedesi gibi duran yaşlı adamı görür, adam epey kötü durumdadır. Adam ölene kadar onun yanında kalır Theo, onu dinler, adam eski anılarından bahsetmektedir. Aile yadigarı gibi görünen bir yüzük verir Theo'ya, bunu alıp gitmesi gereken yeri tarif eder. Bir de duvardaki, bir şekilde sağlam kalmış olan Saka Kuşu'nu işaret eder, yanına alması için. O akıl bulanıklığı anında Theo bunu sorgulamadan yapar.

   Dışarı çıktığında bir karmaşa sürmektedir şehirde. Theo eve döner ve annesinin de dönmesini bekler. Ancak günler geçse de annesi dönmez. Kapısı çalındığında da gelenler sosyal güvenlik görevlileridir. Böylece başlar Theo'nun öksüz yaşamı. Saka Kuşu tablosu da onun için bir saplantı olmuş gibidir.

   Kitabın ilk kısımlarını gerçekten çok sevdim; Theo'nun kayıpla yüzleşmesini, yaşadığı boşluğu ve zorlu geçiş dönemlerini okumak etkileyiciydi. Yüzüğü alıp kapısını çaldığı antikacı Hobart çok tatlı bir insandı, onunla geçen vakitleri okumaktan da epey zevk aldım. Ancak kitap devam ettikçe olaylar oldukça kaotik bir hal aldı. Theo yaptığı çeşitli şeyler sebebiyle, pek önemsemediğim bir karakter haline geldi. Hevesle, heyecanla başladığım bu kitabı sürünerek bitirdim.

   Kitabı okuduğum süreçte, bir gün derse giderken tepemden bir kuş sesi geliyordu, tabelaya tünemiş. Herhangi bir sanatsal kaygı taşımadan ( :P ), direkt fotoğrafını çektim. Sonradan baktım ki, fotoğraf bana bu Saka Kuşu tablosunu anımsatıyor, ya da ben kafayı ziyadesiyle kitapla bozmuş durumda olduğumdan öyle geldi. Karar sizindir sayın okuyucular. (Bu kadar minik haliyle benzemiyor, biliyorum. Ben kuşa epeyce zoom yaparak baktığım için de öylesi bir benzerlik algılıyor olabilirim.)


   Kitabın çevirisi iyi olsa da, arada bazı yazım ve imla hataları mevcuttu. Sonraki baskılarda düzeltilse ne güzel olur.

   Eğer kitap boyunca bahsedilen sanat eserlerini görmek isterseniz, şöyle bir derleme mevcut, yapanların ellerine sağlık. Ben kitapla eş zamanlı olarak takip ettim bu listeyi, çok zevk aldım, hemen her esere ayrı bir hayran kaldım.

   Kitapta, genel bölüm başlarında çeşitli alıntılar mevcut. Bunlardan birini de paylaşmak isterim. Nietzsche'den, "Hakikat yüzünden ölmeyelim diye var sanat."

   Son olarak, Anatomi Dersi tablosuyla ilgili bir şey paylaşmak istiyorum. Kitap, beklediğimden başka bir yere vardığı için, kendi şaşkınlığımı bu tablodaki adamın şaşkınlığıyla bağdaştırdım, "Nereye geldik biz?"


Puan: 2

7 Nisan 2018 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   "Hem," kahve yapmak için ayaklanmıştı, "sanırım hayatını nesnelerle ilgilenmeye böylesine adamak pek soylu bir iş sayılmaz..."

   "Kim demiş?"

   "Eh yani," ocağın başından kafasını çevirdi, "senin anlayacağın, burada hasta çocuklar için hastane işletiyor değiliz. Bir yığın eski masayı ve sandalyeyi yamamanın soylu yanı ne? İnsanın ruhunu kemirir çoğu zaman. Bunu bilmezlikten gelecek kadar çok ev gezdim ben. Putperestlik! Nesneleri gereğinden fazla önemsemek insanı mahvedebilir. Ancak bir şeyi yeterince önemsersen kendine ait bir hayata kavuşur, öyle değil mi? Nesnelerin - güzel nesnelerin- asıl amacı çok daha yüce bir güzellikle aranda bağ kurmak değil midir? Hayatının geri kalanını kalbini yerinden söküp atan o ilk imgelerin peşinden koşarak ya da o veya bu şekilde aynı imgeleri yeniden yakalamaya çalışarak geçirmez misin? Çünkü demek istediğim, bir açıdan, eski şeyleri tamir etmenin, onları korumanın, onlarla ilgilenmenin mantıklı hiçbir gerekçesi yok..."


6 Aralık 2016 Salı

Cağaloğlu...

   Yine, yeni bir Cağaloğlu yazısıyla karşınızdayım.

   Öncelikle, Pegasus'a girdik arkadaşımla. Pegasus'a daha önceden hiç girmemiştim. Geçen sefer girmek istediğimde, deponun yerinden emin olmama ve haritaya göre önünden defalarca geçmeme rağmen depoyu bulamamıştım. Bu nasıl bir beceriksizliktir :D Bu sefer buldum, evet, hayret.


Majestelerinin Ejderhası - Naomi Novik: Novik'in ismini sürekli ödül listelerinde görüyordum (eli de boş dönmüyordu hani). Kitaplarını okumak istedim bu sebeple. Bu arada, Pegasus'un deposunda %35 indirim yapıyorlar, not düşeyim.

   Pegasus'tan çıkışta Yordam Kitap'a girdim. Çapraz sayılır dükkanlar. Yordam'a daha geçenlerde gittiğim için tanıdılar (diye düşünüyorum? bakışlardan anlam çıkartıyorum :P). Geçen sefer biraz fazla kitap almıştım onlardan, bazılarına önceden blogta yer verdiğim için yeni yazıda tekrar o kitaplara yer verme gereği duymadım. O zaman %40 indirim yapmalarını rica etmiştim, yaptılar sağolsunlar. Bu sefer iki kitap aldım sadece. İndirim oranı normalde olduğu gibi %35'ti, ancak defter ve poster hediye ettiler. Bir de PopKek ikram ettiler :D -ama yemedim :P-


Guatemala Efsaneleri - M. Angel Asturias: Farklı milletlerin efsaneleri hep ilgimi çekmiştir. Bir ara bu konuyla ilgili kitapları toplayacaktım, yalan oldu. Ama en azından bunu bulmuşken alayım dedim. Bu arada, kapak tasarımı çok güzel değil mi? Savaş Çekiç'e aitmiş tasarım, ki Miéville kitaplarının kapak tasarımlarını da o yapıyordu diye hatırlıyorum.

Kasırga - M. Angel Asturias: Yazarın en önemli kitaplarındanmış Muz Üçlemesi. Kasırga da, bu üçlemenin ilk kitabı.

   Son olarak girdiğim depo Altı Kırkbeş'e ait. Daha önceden oraya da hiç girmemiştim. Girişim de giriş oldu hani. Her şey, normalde %40, ama eğer çok kitap alacaksan %45 indirim, demeleriyle başladı...



Yüksek Şatodaki Adam, Mars'ta Zaman Kayması, Simulakra, Albemuth Özgür Radyosu, Palmer Eldritch'in 3 Stigmatası, Ubik, Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?, Şizofreni ve Değişimler Kitabı, Kozmoloji ve Kozmogoni, Tefsir - Philip K. Dick: Bende olmayan Philip Dick kitaplarını tamamlayayım dedim. Aralarında önceden okuduklarım ve almadan da okuma imkanımın oldukları vardı. Ama hazır gelmişken alayım dedim, sonra baskısı tükeniyor, sahaflarda fiyatlar uçuyor, bekle dur sonra yeniden basılsın diye.



Neuromancer, Kont Sıfır, Mona Lisa Aşırı Yükleme - William Gibson: Normalde sadece Neuromancer'ı alacaktım, ama aklımı çeldiler(yine). Normalde serinin üç kitabı bir arada yaklaşık altmış lira ediyor. Bu kutulu versiyonun fiyatı elli liraydı. Bunu yirmi beşe veriririz, dediler. Ve dayanamadım...



Elmas Çağı - Neal Stephenson: Neal Stephenson merak ettiğim yazarlardandı. Bunu mu alsam, Parazit'i mi alsam diye çok arada kaldım. Bu daha ağır bastı sonra. Beğenirsem bir ara da Parazit'i almaya giderim diye düşünüyorum.

Kurmalı Adam - Mark Hodder: Lafımı yedim, evet... Serinin ilk kitabı olan Yaylı Bacak Jack'i çok beğenmiştim. İkinci kitabı, yani Kurmalı Adam çok pahalı diye de isyan etmiş, almam demiştim. Ne var ki, Altı Kırkbeş'teki abi, sen eğer öbür kitapları alacaksan bunları da seversin deyip Mark Hodder'in kitaplarını gösterdi. Dedim ilkini okudum, ikincisi pahalı geldi, almak istemiyorum. Kırk iki liraydı fiyatı. Yirmi lira olsa alır mısın, dedi, evet dedim :D (şuan fark ettim, hayır desem fiyat herhalde daha da düşerdi değil mi :P tüh). Sonuç olarak bu kitap da, benimle evimin yolunu tuttu. Bu arada, küçük bir not, bu kitap idefix'te ciltli olarak görünüyor. Bu kitabın ciltli baskısı yok. İlk kitapla fiyat farkı neyden kaynaklanıyor, bilmiyorum. Belki de orijinal kapak kullanmalarındandır.

   Dükkandan çıkarken bir de Kafka defterlerinden hediye ettiler, sağolsunlar.

   Bu kadar kitap aldıktan sonra, artık oturup bunları okuma vakti... Tekrar kitap almadan ne kadar oturabilirim acaba... Edit:*oturamadı*

13 Temmuz 2014 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Ölüm Oyunu - Koushun Takami


   Totaliter Büyük Doğu Asya Cumhuriyeti'nde, halkı baskı altında tutmak için her sene Program düzenlenmektedir. Lise birinci sınıflar arasından belirlenen elli sınıf bu Program'a tabii tutulur. Öğrencileri ıssız bir yerleşim yerine götürürler-yerleşim yerindeki insanları Program süresince başka bir yere tahliye etmiş olmaları da olası-. Sonra her birine birer çanta verirler. Bu çantada ekmek ve suyun yanında, bir silah bulunur, her öğrenciye çıkan silah farklıdır. Sonra da öğrencilerden hayatta kalan son kişi olabilmek için birbirlerini öldürmeleri beklenir.

   Öğrencilerin boyunlarına, birer metal tasma takılmıştır. Bu metal tasmalar öğrenciler çıkarmaya çalıştıklarında veya yerleşim bölgesinde kendilerine yasak edilen yerlere gittiklerinde patlayacaktır. Eğer yirmi dört saat boyunca kimse ölmezse de, tüm öğrencilerin tasmaları patlayacaktır. Ayrıca öğrencilerin takibi de, bu tasma ile yapılır.

   Kitapta Şiroiva Lisesi'nin 1-B sınıfının Program'a seçilmesinin hikayesini okuyoruz.

   Kitabı maalesef pek beğenmedim. Kurgusunun tahmin edilebilir olduğunu düşünüyorum. Bazı öğrencilerin çeşitli konularda fazla bilgi sahibi olmalarını da garip buldum, nihayetinde on beş yaşındalar. Kitapta çok fazla vahşet vardı, içinde bolca ölüm olan bir kitap için normal aslında bu. Ama bu sahnelerin olanca kanlı ayrıntılarıyla anlatılmasını kendi adıma sevdiğimi söyleyemem. Ölüm psikolojisininse iyi işlendiğini düşünüyorum.

Puan: 3

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   Her yıl lise birinci sınıfların arasından belirlenen elli sınıfın öğrencileri kurtuluşu olmayan bir ölüm cezasına çarptırılıyordu. Her sınıfta kırk kişi olsa bu, yılda iki bin öğrenci anlamına gelirdi. Hayır, tam rakam vermek gerekirse 1.950 öğrenci öldürülüyordu. İşin kötüsü bu, sadece toplu katliam değildi. Öğrenciler kurtulan tek kişi olabilmek uğruna birbirlerini öldürmeye zorlanıyordu. Bu insanın aklına gelebilecek en dehşet verici sandalye kapma oyunuydu.


23 Mayıs 2014 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Komplo - Ursula Poznanski


   Ursula Poznanskiciğim, ne yaptın sen?

   Kitapta, geleceğe bakıyoruz. Dünyayı kar kaplamış, insanlar küreler inşa etmiş ve bu kürelerin içinde refah içinde yaşayan insanlar, bir de bu kürelerin dışında yaşayan Yabanıllar var. Yabanıllar çok zor koşullarda hayatta kalmaya çalışıyor ve kendilerine yardım etmeye çalışan küre sakinlerini öldürüyorlar. Herkesin bildiği bu.

   Ana karakterimiz Ria, bir akademide okuyor. Akademide yedinci sıradaki bir öğrenci, mezun olduğunda büyük ihtimalle bakan sözcülüğü gibi büyük bir iş yapacak. Bir gün Ria kütüphaneye kitap tesliminden sonra dönerken, sırf kestirme diye, şimdilik çeşitli oda yapımları sebebiyle kapatılmış arka çıkışı kullanıyor. O sırada oradaki odalardan birindeki bir konuşmaya kulak misafiri oluyor. Üç kişi konuşuyor, bunlardan iki tanesi akademideki mentorlardan. Bir de birisi daha var, ancak Ria adamın kim olduğunu bilmiyor. Bu adam, akademide bazı öğrencilerin küreleri tehdit edecek türden bir komplo kurduğunu ve başkanın da bu sorunun giderilmesi yönünde talimat verdiğini söylüyor. Sorunun giderilmesinden kastı, bu hainlerin ortadan kaldırılmaları elbette. Adam bazı öğrenci numaraları söylüyor, bu numaralar arasında Ria'nın, arkadaşı botanikçi Tomma'nın ve akademide bir numara olan Aureljo'nun numarası da var. Diğer öğrencilerse, Ria'nın sonradan öğrendiği üzere, Fleming adında bir tıp öğrencisi, Dantorian adında bir güzel sanatlar öğrencisi ve Tycho adında da bir bilişim teknolojileri öğrencisi.

   Kısacası, bu altı kişinin bir araya gelip de komplo falan kurduğu yok. Belki de bir yanlış anlaşılma. Ancak daha sonra, bir gün törende, başkanla görüşecek olan ''şanslı kişiler''in isimleri açıklanıyor. Bu isimler de, o adamın verdiği numaralarla aynı.

   Sonra, olaylar gelişiyor, gelişiyor. Ne var ki tahmin edilebilir bir şekilde gelişiyor. Bu puan kırmamda bir sebep. Başka bir sebepse, kitap boyunca bu öğrencilerin neden komplo kurmakla suçlandıklarını öğrenemememiz. Belki serinin ikinci kitabına saklıyordur yazar cevabı, ama ben bu taktikten nefret ediyorum doğrusu. Sanki ben bir sonraki kitabı okumak zorundaymışım gibi. İnat değil mi, okumayacağım işte.

Puan: 3

Sıradakinden Alıntı

   ''İnsan dünyayı kelimelerle rayından çıkarabilir.''


3 Mayıs 2014 Cumartesi

Leyleğin Getirdiği

   Bu bölüme ne zamandır yazmamıştım, bir süredir kitap almıyordum internetten. O yüzden ''Uzun bir aradan sonra bu bölümle tekrar merhaba!'' dememin bir sakıncası yok-bu arada, uzun bir süredir ''uzun bir aradan sonra tekrar merhaba'' demediğimi de fark ettim, neyse, bu konuyu kapatalım-.

   Gelen kitaplar idefix'ten, bahar indirimleri epey güzeldi çünkü, dayanamadım, aldım birkaç kitap.


Ölüm Oyunu - Koushun Takami: Konusu Açlık Oyunları'na benziyor, ancak Açlık Oyunları'ndan yıllar önce yazılmış. Filme de uyarlanmış. Bir de, kitap buram buram limon kokuyor, her nedense :D Aynı koku Komplo kitabında da var, ancak diğerlerinde yok, ilginç. Edit: Yorum!

Komplo - Ursula Poznanski: Canım yazarım Poznanski'nin, dilimize henüz kazandırılmış olan kitabı. Beklentim yüksek. Edit: Yorum!

Kardan Kız - Eowyn Ivey: Çeşitli bloglardaki yorumlardan etkilenerek aldım bu kitabı. Bir de, kış temalı kitapların hastasıyım, o da etkili oldu kitabı almamda. Edit: Bloga yorumu yazılmayacak. Hiç sevmedim kitabı :ı

Görünmez Goril - Christopher Chabris, Daniel Simons: Görünmez goril deneyini biliyor musunuz? İzleyiciler, birbirine top atan beyaz tişörtlü çocukları saymaya çalışırken, arkadan bir goril geçer. Ne var ki izleyicilerin büyük bir kısmı gorili fark etmez bile. Bu deneyi gerçekleştiren iki psikolog yazmış bu kitabı. Edit: Sık tekrar yapmasa, güzel, ilginç bir eser. Bloga yorumu yazılamayacak.

Epic - Conor Kostick: Hımm... Bu kitaba nereden rast geldiğimi tam olarak hatırlayamıyorum, Goodreads'te Neal Shusterman'ın okunacaklar listesinde ilk defa gördüm sanırım. Bir de, bir bilgisayar oyunuyla ilgili olunca konusu, aklım çelindi. Edit: Yorum!

24 Saat Açık Kitapçının Sırrı - Robin Sloan: Bu kitaptan Kitaplık Kedisi sayesinde haberim oldu. Konusu da epey ilgi çekici. Edit: Yorum!

   İnşallah hepsini beğenirim-öbür türlü hem vakit, hem nakit kaybı, kötü oluyor-. Edit: Kitapların üçüne üç puan verdim ya, daha ne olsun -,-

19 Mart 2014 Çarşamba

Tazecik Kitap Yorumu: Saeculum - Ursula Poznanski


   Kitabı bir hafta önce bitirdim esasında, ancak daha yeni yazabiliyorum yorumu, affola.

   Saeculum'un ne anlama geldiğiyle başlayalım. Bir insanın olası yaşam süresini veya insan neslinin tamamen yenilenme sürecini anlatan bir zaman uzunluğuymuş bu saeculum.

   Ana karakterimiz Bastian, bir tıp öğrencisi ve harıl harıl ders çalışıyor. Kız arkadaşı ile birlikte bir ortaçağ panayırına gidiyorlar, kız orada Bastian'ı ''Saeculum'' adındaki grubuyla tanıştırıyor. Bu grup ne yapar diye soracak olursanız, birkaç haftalığına gözlerden ve medeniyetten uzak bir yere gidiyorlar ve orada ortaçağdaymışlar gibi davranıyorlar.

   Grup, kamp yerine gittiğinde, ortaçağa ait olmayan ne varsa onları kamp merkezinde bırakıyorlar -telefonlar, ilaçlar vs.-. Herkes ortaçağ kıyafetlerini giyiyor ve bu grubun başındakilerin onlar için kurguladıkları oyuna uygun bir şekilde rol yapıyorlar.

   Bastian da, bu kamplardan birine davet ediliyor, o da hayatımda bir farklılık olsun diyerek katılıyor kampa. Ancak sonradan, kamp bölgelerinin yakınında yaşanmış bir olayı öğreniyor. Bu olayın sonucunda güya bu kamp yaptıkları topraklar lanetlenmiş. İlk başta laneti umursamıyor Bastian, bu lanet olayını önceden bilen diğerleri de hiç umursamıyor-kahin olduğunu iddia eden kız hariç-. Amaa, sonradan başlarına lanette bahsedilen türden belalar yaşanmaya başlıyor ve kampçılar yavaş yavaş deliliğe doğru sürükleniyor.

   Kitabın konusu gerçekten ilginç. Erebos kitabını çok sevmiştim Ursula Poznanski'nin. Yazarın Saeculum kitabının da Türkçeye çevrilmiş olduğunu görünce çok sevinmiştim. Yine de, kitaba şüpheyle yaklaşmadım dersem yalan olur. Okudum, okudukça garip geldi konusu, ama elimden bırakamadım da. Okurken ''Umarım basit bir sonla bitirmezsin Poznanski, yoksa çok hayal kırıklığına uğrayacağım.'' diye de düşündüm. Hayal kırıklığına kısmen uğradım. İlk sürpriz ögesi iyiydi, ancak devamını tahmin edebildim, fazla Agatha Christie okumanın zararları.

   Epey sürükleyici bir kitaptı Saeculum, gerilimi de iyi ayarlanmış, tadından yenmiyor. Sırf en son kısmı tahmin edebildim diye buçuk puan kırıyorum. En sevdiğim yazarlar arasına girdin yine de Poznanski, tebrikler! Bu arada, Pegasus Yayınları'nın katalogunda Poznanski'nin ''Komplo'' kitabının da çıkacağını gördüm, merakla bekliyorum.

Puan: 4,5

15 Mart 2014 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   Mezarlardan biri açıktı. Üzerini örten toprak yan tarafa yığılmıştı ve yerde yaklaşık yarım metrelik bir çukur duruyordu.

   Iris ensesindeki huzursuz edici karıncalanmadan kurtulmak için omuzlarını kaldırdı. Orada ölü falan yoktu, olsa bile onlardan korkmaları için bir neden yoktu. Korkulacak olanlar yaşayanlardı.


9 Şubat 2014 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Labirent: Ölümcül Kaçış - James Dashner


   Thomas, karanlık bir kutunun içinde uyanıyor. Kutu hareket ediyor, ama nereye olduğunu bilmiyor Thomas, aslına bakarsanız kim olduğunu bile bilmiyor. Tek bildiği ismi, diğer her şey ise silinmiş aklından.

   En sonunda kutu yaptığı yolculuğu bitiriyor, kapağı açılıyor. Kapağın etrafında çocuklar var, Thomas'ın kutudan çıkmasına yardım ediyorlar, bir yandan da ona gerekli bilgileri veriyorlar: ''Burası Kayran ve buradan çıkış yok.''

   Kayran, dört duvarın arasında bir yerleşim alanı. Ancak duvarlar aralık -en azından gün içinde öyleler, akşam olduğunda kapanıyorlar-. Kayran'ın duvarlarının dışında ise bir labirent var. Kayran'daki her çocuk, bir işle uğraşmakla yükümlü. Bir de Koşucular var, onlar da Labirent'in haritasını çıkarmaya çalışıyorlar. Bu iş için en zeki ve hızlı çocuklar seçiliyor, çünkü Labirent'te dolaşan Izdırap Veren adında yaratıklar var.

   Bir de Teresa var. Normalde her ay, aynı gün kutudan bir erkek çocuk çıkarmış, hiç sektiği olmamış. Ancak Thomas'ın geldiğinin ertesi günü, kutudan bir çocuk daha çıkıyor ve bu bir kız. Sonun yakın olduğu gibisinden bir şeyler söylüyor, sonra komaya giriyor.

   Bütün çocuklar bu durumla ilgili olarak Thomas'tan şüpheleniyor ki, saçma geldi bana. Çocuk ne bilsin canım, sizin işin içinde olmanız da mümkün, ne suçluyorsunuz çocuğu hemen. Bir de, Kayran'daki çocuklar aşırı ketum ve de agresif. Böyle olmalarına gerek var mı gerçekten?

   Thomas da bir Koşucu olmak istiyor, öyle olması gerektiğini hissediyor. Sonra bir gün, bir cesaretle -hangi açıdan baktığınıza bağlı olarak, belki de aptallıkla- yasak olmasına rağmen Labirent'e giriyor... devamını anlatmayayım :D

   Kitabı genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. İlgi çekici bir başlangıcı vardı. Aksiyon sahnelerini de beğendim. Beğenmediklerime gelirsek, dediğim gibi, Kayranlıların Thomas'a olan tutumlarına sinir oldum. Kitabın sonunu da pek tatmin edici bulmadım. Hadi, son öyle olsun, ancak bu son, Kayranlıların neden farklı konuştuklarını açıklamıyordu, bu ayrı bir mesele.

   Serinin devamını okusam mı diye düşünüyorum da, devam etmeyeceğim sanırım.

Puan: 4

22 Ocak 2014 Çarşamba

Kitap Heberleri

   Merhabalar! Öncelikle şunu belirteyim ki, bloguma neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yok, arka plan gitmiş, bir şeyler olmuş. Bloga bakınca yazı yazasım bile gelmiyor da, neyse.

   Scott Westerfeld'in bende olmayan sadece bir kitabı vardı, o da Leviathan'dı. Epsilon Yayınları, Leviathan'ı yenilemiş, hatta serinin ikinci kitabını da yayınlamış.

       


   Bir önceki Kitap Heberleri yazımda İskender Pala'nın yeni kitabının çıkacağından bahsetmiştim. Çıkmış (hatta üstünden vakit de geçmiş):



   Bir önceki yazımda, James Dashner'in Maze Runner kitabının aralık ayında çıkabileceğinden de bahsetmiştim. Ocak ayında çıktı. Edit: Yorum!



   Monokl Yayınları'nın Twitter hesabında duyurduklarına göre, Hugh Howey'nin Wool kitabı mart ayı gibi raflarda olacakmış! Okumayı çok istediğim bir bilim-kurguydu. Edit: Yorum!



   Ve son olarak, Olimpos Yayınları'nın Facebook sayfası üzerinden verdikleri cevaba göre, Evrenin Ötesi serisinin üçüncü kitabı Shades of Earth de, şubat-mart gibi çıkacak. İnşallah demekte fayda var, çünkü geçen sene ''ekim-kasım'dan önce yayınlanmaz'' dediklerini hatırlıyorum. İlla ki ekim-kasımdan sonra oluyor gerçi, yalan değil :D Edit: Yorum!


9 Aralık 2013 Pazartesi

Kitap Heberleri

   Enginlik Serisi'nin ikinci kitabı olan Caliban'ın Savaşı çıktı! İlk kitap olan Leviathan Uyanıyor yorumuma ulaşmak için buradan.



   İskender Pala severlere ise ayrı bir haber: Ocak ayında İskender Pala'nın yeni kitabı çıkıyor! Asistanı twitter'da yayınladı, buyrunuz.



   James Dashner'ın ''Maze Runner'' kitabı da bu ay çıkacakmış diye duydum, emin değilim :D Edit: Yorum!

   Eşleşme serisinin üçüncü kitabı İsyan da, Ocak sonunda çıkacakmış.


29 Kasım 2013 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Ateşi Yakalamak - Suzanne Collins


   Serinin ilk kitabı olan Açlık Oyunları'nın yorumu burada.

   Katniss, Oyunları kazanmak için yaptığı hamleyle, bir umut kıvılcımı yaktı. Mıntıkalardaki insanlar ayaklanmaya başladı. Katniss'in, yaptığı hamlenin bir başkaldırı değil, Peeta'ya duyduğu sevgiden olduğunu kanıtlaması gerek. İşin zor tarafı ise Capitollüler buna inanabilir ancak peki ya mıntıkadakiler? Başkan Snow resti çekiyor zaten ''Beni inandır.'' diyerek. Yoksa olacaklar ortada: Tüm sevdikleri öldürülecek.

   Katniss'in çabaları işe yarıyor mu peki? Maalesef hayır. Mıntıkalardaki insanların isyanları artarak devam ediyor. Bu arada, 75.Açlık Oyunları kapıya dayanmış durumda, yani 3.Çeyrek Asır Oyunları. Her Çeyrek Asır Oyunu'nun bir farklılığı olurmuş. İlk Çeyrek Asır Oyunları'nda insanlar haraçları kendileri seçmiş. İkincisinde, iki kat fazla haraç katılmış Oyunlara ki, bu, Haymitch'in kazandığı sene. Ve bu sene... ''Arenadan galip ayrılanların bile Capitol'e karşı gelecek kadar güçlü olmadığını göstermek için, haraçlar mevcut galip havuzundan seçilecek.'' HAYIR! Neyse, Oyununuzu alın başınıza çalın. Göreceksiniz siz.

   Üzüldüğünde kolay kolay ağlayabilen bir insan değilim ancak, arenada Peeta'yı kurtaran morfinmanın ölümü çok acıklıydı ya. Ağlayabilseydim ağlardım :'(

   Kitabın film uyarlamasına gelelim. Ben çok başarılı buldum. Hala oyuncuların aklımdaki karakterlerin tipleriyle uzaktan yakından alakaları yok, ancak senaryo, kitaptan birebir uyarlamaydı. Hatta, karakterler arasındaki konuşmalar kelimesi kelimesine aynıydı filmin yüzde doksanında(Kitabı da ezbere biliyorum hani, eh, on kere okuyunca öyle oluyor :P Gerçi, ezbere bildiğimden de utanıyorum, o ayrı konu). Değiştirdikleri ve çıkardıkları bölümler vardı yine, ancak bunlar ilk filmdeki gibi sırıtmıyordu, insanın canını sıkmıyordu. Mesela Gale'in kırbaçlanma sebebi değişmişti ama mantıklı bir sebepti, ilk kitapta alaycı kuş iğnesinin hikayesinin saçma sapan bir şekilde değiştirilişi gibi değildi. Harikaydı yahu film. İlk filmden nefret eden ben söylüyorum bunu. Eleştirdiğim ise iki konu var. Birincisi, Johanna ile Chaff'ın davranışları Katniss'i sinir etmek için yapılmıştı. Ancak kitapta Peeta sebebini açıklıyordu Katniss'e. Filmde ise böyle bir açıklama olmadığından, kitabı okumayanların, ''Ne yapıyor ya bunlar?'' diyeceğini düşünüyorum. İkincisi de şuydu, Barış Muhafızları, Star Wars'tan kaçmış gibilerdi. Çok hoşuma giden bir şeyle kapatıyorum film konusunu, filmdeki Katniss detaycı çıktı, mankene Seneca'nın sakalını da çizmişti :D

    Filmde Haymitch'in kazandığı Oyunlar yoktu. Ancak Youtube'dan o senenin Oyununu bulmak mümkün. Bu, benim çok beğendiğim bir uyarlama, sizlerle de paylaşmak isterim ^.^


   Gelelim hayran çizimlerine... Linkler: 1-2-3-4-5-6-7.

   Öncelikle şu siteyi öneriyorum kesinlikle, her bir çizimi birbirinden güzel, ama ben aşağıya, resimlerinden sadece iki tane koydum. Kalanları siz siteden inceleyin lütfen.

https://weheartit.com/entry/58731831

http://rohanelf.deviantart.com/art/Making-A-Stand-139668838

http://www.leckydesigns.com/2012/07/12/catching-fire-concept-art-project/


http://la-chapeliere-folle.deviantart.com/gallery/33004032

http://ireneweasly.deviantart.com/art/Catching-fire-339153530

http://rohanelf.deviantart.com/art/Waking-Peeta-177246941


Puan: 5

25 Kasım 2013 Pazartesi

Sıradakinden Alıntı

   ''On Üç'ün bir şekilde hayata döndüğü ve Capitol'un bunu görmezden gelmesi fikri... Bana daha çok, çaresiz insanların bel bağladıkları bir söylenti gibi geliyor.''

   ''Biliyorum. Ben sadece umut etmiştim ki...'' dedim.

   ''Aynen öyle. Çünkü sen de çaresizsin,'' dedi Haymitch.

   Tartışmıyorum, çünkü çok haklıydı.


24 Kasım 2013 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Açlık Oyunları - Suzanne Collins


   Sefalet içindeki on iki mıntıkanın çevrelediği, refah içindeki Capitol. Yıllar önce, mıntıkaların sayısı on üçmüş aslında, ancak mıntıkaların Capitol'e karşı ayaklanmaları sebebiyle ibret-i alem olsun diye on üçüncüsü yok edilmiş. Şimdi ise, diğer mıntıkalara bir hatırlatma olarak her yıl tekrarlanan Açlık Oyunları var.

   Nedir bu Açlık Oyunları? Mıntıkanızdan bir kız ve erkeği, ölümüne savaşacakları bir arenaya göndermek demek. Sadece bir kazanan olacak. Böyle korkunç bir baskı kurulmuş halkın üzerinde: ''Bize karşı gelirseniz sizi öldürmekten beter eder, çocuklarınızı öldürürüz.'' Katniss ve Peeta ise, bu seneki Açlık Oyunları'nın haraçları.

   Daha fazla bahsetmek istemiyorum kitaptan, kendiniz kitabı okuyup o güzelliği fark etmelisiniz. Bu arada, önceden de bahsetmiştim çok sevdiğim kitapları tekrar tekrar okuyabileceğimden. Bu da o kitaplardan benim için.

   Kitap Katniss'in ağzından anlatılıyor, bu sebeple ayrı bir güzel. Bu arada, kitabın orijinali şimdiki zaman ekiyle yazılmış hep, ancak maalesef bizde kaçıncı baskıdan sonra bilmiyorum, geçmiş zamana çevrildi hepsi. Bence önceki hali bir süreğenlik katıyordu kitaba, her şey o an yaşanıyor gibiydi.

   Suzanne Collins bence çok başarılı karakterler oluşturmuş. Katniss'i de Peeta'yı da ayrı bir seviyorum. Gerçi Katniss Peeta'ya hak ettiği kadar iyi davranmıyor ama ne yapalım.

   Kitabın filmi de çekildi biliyorsunuz. Seneca Crane'in sakalından başka bir şeyi beğenmedim diyebilirim :P Yok, o kadar da değil gerçi, ama yine de uyarlamayı sevmedim. Bunlar da sebepleri(demek ki tek sevmeyen ben değilim-bu arada, video ağır spoiler içeriyor filmle ilgili, haberiniz olsun-):


   İnternette bu kitapla ilgili birçok hayran çalışması bulmak mümkün, ben de beğendiklerimi ekleyeyim dedim. Linkler: 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11.

   Öncelikle, şu siteye bakmanızı öneririm(Kitap Hayvanı'nın Facebook sayfasından gördüm, bunu belirteyim de).

   Vee, resimler:

http://www.fanpop.com/clubs/the-hunger-games/images/9139556/title/girl-on-fire-fanart

http://hungergamestrilogy.wordpress.com/media/
(Açlık Oyunları kitabını tanımamı sağlayan yorumun sonunda bu resim vardı, unutamam)

http://www.fanpop.com/clubs/the-hunger-games/images/8235636/title/waiting-out-rain-fanart

http://www.fanpop.com/clubs/the-hunger-games/images/9139870/title/end-fanart

http://www.fanpop.com/clubs/the-hunger-games/images/34403658/title/peeta-version-fanart
  
http://teenfictionbooks.wordpress.com/2012/06/14/fan-art-hunger-games/

http://www.hungergamestrilogy.net/2012/04/fan-art-tim-burtonned-hunger-games-characters/

http://weheartit.com/entry/14283286

http://thehungergames.wikia.com/wiki/File:The-Hunger-Games-Fanart-the-hunger-games-24471860-580-270.png

http://jobspapa.com/id2/funny-art-hunger-games-teenfictionbooks.html


   Kitabın film uyarlamasının sonunda çalan bir şarkı vardı, onu da paylaşıp öyle bitireyim.


   Edit:
   Serinin ikinci kitabı Ateşi Yakalamak'ın yorumu burada.

Puan: 5