27 Haziran 2013 Perşembe

Tazecik Kitap Yorumu: Gri Gölgeler Arasında - Ruta Sepetys


   14 Haziran 1941 gecesi, Litvanya. Vilkas ailesinin evini Sovyet subayları basıyor. Yirmi dakika içinde evlerini terk etmeleri ve onları bekleyen kamyonun kasasına binmeleri söyleniyor. Gidiş o gidiş, on iki senelik sürgün başlıyor.

   Kitapta Lina, bize sürgünün ilk yılını anlatıyor. Kardeşi Jonas ve annesi ile birlikte sürülmüş. Babası ise çalıştığı yer olan üniversiteden alınıp götürülmüş. Halinin ne olduğunu kimse bilmiyor.

   Yer yer Lina'nın hatıraları da var bölüm sonlarında. Bunlar kitaba ayrı bir hoşluk katmış bence.

   Genel olarak kitabı beğendim. Beğenmediğim bir nokta var ama. Kitabın yarıda kesildiğini düşünüyorum. Lina sürgünün ilk yılını anlatmış anlatmasına ama peki kalan on bir yıl? Lina'nın sürgünde tanıştığı Andrius, kamplar değişince Lina'yı nasıl buldu? Lina babasını bulabildi mi? Lina sürgünden nasıl kurtuldu? Evine nasıl döndü? Döndüğünde evini, ülkesini ne halde buldu? Kuzeni Joana'nın ailesi ne durumda? Hatta daha birçok sorum daha var da, bu yazdıklarım kadar önemli değil. Kitabı aslında sonuna kadar zevkle okudum ancak sonunda cidden hayal kırıklığına uğradım, aklımda epey soru işareti kaldı.

   Sonuç olarak, güzel bir kitap ancak bence daha sonu yazılmamış :D Eğer yukarıdaki soruların cevaplarını alabilseydim, kitaba beş puan vermeyi düşünebilirdim.

Puan: 4

Sıradakinden Alıntı

   Bir sarkacın üzerinde sallanıyormuşum gibi hissediyordum. Sarkaç bir yandan umutsuzluk uçurumuna doğru kayıyor, sonra tekrar ufak tefek hoşlukların olduğu tarafa geliyordu.


24 Haziran 2013 Pazartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Güzeller - Scott Westerfeld


   Serinin ilk kitabı Çirkinler'in yorumu burada.

   Tally, artık bir güzel. Sürekli partilere katılıyor, eğlenceyle ömrünü geçiriyor. Ama aklının köşesinde onu rahatsız eden bir şey var. Peki ne? Tally bunu hatırlayamıyor.

   Shay, kendisinin de bir üyesi olduğu, şehrin en gözde gruplarından biri olan Suçlular'a Tally'nin katılmasını istiyor. O gün Valentino Malikanesi'nde düzenlenecek partide, Tally'yi gruba almak için oylama yapılacak. Partinin başlarında pek bir sorun yok. Ancak Tally sonradan kendisini birisinin takip ettiğini fark ediyor. Özel maskesi takmış birisi. Sonradan o kişinin Tally'nin önceden tanıdığı, Duman'dan biri olduğu ortaya çıkıyor: Croy. Croy, Tally'nin bir şeyleri hatırlamasını sağlamaya çalışıyor. Tally'ye bir paket verecek, ancak o sırada Özeller partiye baskın yapmak için geldiğinden, paketi koyacağı yeri Tally'ye söylüyor.

   Tally, o gün Suçlular'a kabul ediliyor ve Suçlular'ın başkanı Zane, Tally ile konuşuyor. O da Croy'u görmüş ve onu eskiden tanıyor. Sonra Tally olanları Zane'e anlatıyor, bunlar iyice kaynaşıyor. Sonra da paketi birlikte aramaya başlıyorlar. Paketten çıkan şey ise... Kitabın heyecanını kaçırmayayım.

   Küçük bir şey, kitapta Rudolph Valentino'nun doğuştan bir güzel olduğu da yazıyor. Güzellik ölçütünü kafanızda canlandırabilirsiniz. Başka bir ayrıntı, bilirsiniz, insanda gözün renkli kısmına iris denir. Ancak ya yazarlar ya da çevirmenler bunu nedense göz bebeği olarak ele alıyor. Ama Güzeller'de, neredeyse tüm kitaplarda yapılan bu hata yoktu. Bu da hoşuma giden bir nokta oldu. Bu ayrıntının farkına varmaları sebebiyle hem Westerfeld'i hem de Niran Elçi'yi kutlarım.

   Açıkçası, ben Güzeller'i, Çirkinler'den çok daha fazla beğendim. Verilen mesajlar olsun, aksiyon olsun, Zane olsun. Bu kitapta Suçlular'ın çevirdiği numara da harikaydı, gökten yağan insanlar! Eğer Çirkinler'i okuduysanız, Güzeller'i kaçırmamalısınız.

   Edit:
   Serinin üçüncü kitabı Özeller'in yorumu burada.
   Serinin dördüncü kitabı Ekstralar'ın yorumu burada.

Puan: 5

22 Haziran 2013 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   ''Başıboş bırakıldığında insanlar veba gibidir. Amansızca çoğalır, her kaynağı tüketir, dokundukları her şeyi yok eder.''


20 Haziran 2013 Perşembe

Tazecik Kitap Yorumu: Bütün Şiirleri - Ahmet Hamdi Tanpınar


   Donmuş bir anın büyüleyici bir tasviri Tanpınar'ın şiirleri. Muazzam detaylara sahip bir resme dalıp gitmek gibi bu şiirleri okumak. Neye hasret duyduğunu bilmeden hasreti, nostaljiyi, hüznü iliklerinde hissetmek. İlginç bir deneyim.

   Şiirlerden bazıları gerçekten çok güzeldi, örneğin Bursa'da Zaman, Son Yağma, Başımızın Üstünde Bir Bulutun, Ne İçindeyim Zamanın... Ancak bazılarını da okurken çok zorlandım; birkaç kere okumama rağmen dikkatim dağıldı, zevk alamadım. Sonuç olarak ise şiirlerin bir kısmını çok beğendiğim ve onlardan etkilendiğim, ancak kalan kısmını anlayamadığım/hissedemediğim için üç puan veriyorum.

Puan: 3

Sıradakinden Alıntı

BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE BİR BULUTUN

Başımızın üstünde bir bulutun
Güneşe asılmış gölgesi, 
Uzakta toz halinde dağılan
Yoğurtçu sesi,
Gün bitmeden başladı içimizde
Yarınsız insanların gecesi.


Tazecik Kitap Yorumu: Eşleşme - Ally Condie


   Mükemmel hayat şartları. Mükemmel insanlar. Mükemmel Toplum.

   Toplum, sizin için en iyisine karar verir. Size en uygun meslek hangisi, eşiniz kim olmalı, ne kadar yaşamalısınız, nasıl beslenmelisiniz... Bu sayede mükemmel bireyler, dolayısıyla da mükemmel bir toplum var olur. Peki, Toplum hata yaparsa ne olur?

   Toplum, on yedi yaşına basan gençlerin eşlerinin kim olacağını belirliyor. Cassia da çocukluktan arkadaşı olan Xander ile eşleşiyor. Her çifte birbirlerini tanımaları için, içinde gerekli bilgiler olan mikrokartlar veriliyor. Cassia kendi mikrokartını açtığında Xander'ın yüzünü görüyor görmesine, ancak sonra kartta başka birinin daha yüzü görünüyor. Cassia'nın önceden tanıdığı Ky Markham'ın. Halbuki bu imkansız. Çünkü herkesin sadece bir eşi olabilir, bu bir. İkincisi ise Ky bir ihlalci olduğu için asla eşleştirilemeyecek, evlenemeyecek. Cassia ilk başlarda bu durum üzerine pek ciddi bir şekilde düşünmüyor. Eşleşme Departmanı'ndan bir görevli de onu rahatlatma ve karışıklığı giderme amacıyla Cassia'yla konuşuyor. Şimdilik her şey tamam. Ancak sonra, Cassia gerçekten sevdiği kişinin Ky olduğunun farkına varıp onun resminin mikrokartta boşuna çıkmadığını düşünmeye başlıyor...

   Kitabı biraz yüzeysel anlattığımın farkındayım, ama bence kitaba güzellik katan şeylerden biri ayrıntılardı, o yüzden ayrıntılara girmekten kaçındım.

   Bence Eşleşme güzel bir kitaptı, verdiği mesajlar da iyiydi, ama sanki bir şeyler eksikti. Ne olduğunu hala çözebilmiş değilim. Xander'a üzüldüm ve şunu dediği kısım da ayrı bir içimi burktu: ''O ekranda ben de göründüm Cassia, ama sen onu görmeyi tercih ettin.'' Ayrıca, Cassia'nın bazı saftiriklikleri ve çelişkilerine de gözlerimi devirmekten kendimi alamadım.

   Kapak tasarımının da harika olduğu düşüncesindeyim, kitabın mesajına uygun. İnternette araştırırken iki çizim buldum (buradan ve buradan). Şahaneler, çizerlerinin ellerine sağlık.


  
   Serinin devam kitaplarını alır mıyım? Evet, çünkü gelecek vaat ettiğini düşünüyorum. İşlerin nasıl gelişeceğini de merak ediyorum.

   Edit:
   Serinin ikinci kitabı Yol'un yorumu burada.

Puan: 4

Sıradakinden Alıntı

   O esnada Xander bana bakıp ''Ne düşünüyorsun?'' diye sorunca ona ''Ne kadar şanslı olduğumuzu,'' yanıtını veriyorum. Gerçekten de böyle düşünüyorum. Onun hakkında öğrenilecek daha birçok şey var. Şu ana kadar Xander'ı sadece bir arkadaş olarak tanıdım. Ama şimdi benim eşim o.

   Hostes bu söylediğimi kibarca düzeltiyor. ''Şanslı değil, Cassia. Toplumda şans diye bir şey yoktur.''

   Başımı sallayarak onaylıyorum. Tabii ya. Böyle arkaik ve uygunsuz bir sözcük kullanmamam gerekirdi. Toplumda sadece olasılık vardır. Bir şeyin olup olmayacağını ancak olasılık tayin eder.

19 Haziran 2013 Çarşamba

Tazecik Kitap Yorumu: Oda - Emma Donoghue


   Jack beş yaşında ve annesiyle birlikte Oda'da yaşıyor. Ömründe hiç Oda'dan dışarı çıkmamış. Oda'da televizyon var, ama Jack'e annesi televizyonda gördüklerinin sahte olduğunu, oradaki insanların başka gezegenlerde yaşadıklarını söylüyor. Jack de bütün dünyanın Oda'dan ibaret olduğunu sanıyor. Ara sıra da Oda'ya Yaşlı Nick uğruyor, gerekli malzemeleri vs. getiriyor.

   Yaşlı Nick, iğrenç herifin teki. Jack'in annesini on dokuz yaşındayken kaçırmış ve onu Oda'ya hapsetmiş. Kadın yedi senedir hapis. Oda'dan tüm kaçma çabaları hüsranla sonuçlanmış. Şimdi, tekrar bir kaçma planı oluşturmuş. Artık Jack'in, onu ve dünya hakkındaki gerçekleri anlayabilecek yaşa geldiğini düşünüyor. Kitap da onların Oda'dan kaçana kadar geçirdikleri zamanı, kaçışlarını ve kaçıştan sonra nasıl normal hayata uyum sağladıklarını anlatıyor.

   Kitap beş yaşındaki Jack'in gözünden anlatılıyor. Sanki yaşına göre düşünce yapısı hala biraz basit ama olsun. Ancak üslup sebebiyle kopup bazen öyle bir sıkıldım, öyle bir sıkıldım ki. Daha doğrusu o kadar sıkıldım ve bazen o kadar sinirlendim ki kitaba bir puan veriyorum. Oda'daki eşyaların isimlerinin hep özel isimmiş gibi büyük harfle başlaması da biraz sinirime dokundu.

   Sıradakinden Alıntı'da kitabın şu kısmını paylaşacaktım, ancak spoiler olur diye vazgeçtim. Kaçış planlarının nasıl olduğuyla ilgili bir bölüm. Spoiler istemeyen okumasın, uyarıyorum. Önemli değil diyenler, buyrunuz:

   ''Monte Kristo Kontu'nu hatırlıyor musun?''

   ''Bir adadaki zindanda hapsedilmişti.''

   ''Hı-hı, ama nasıl çıktığını hatırlıyor musun? Ölen arkadaşıymış gibi yaptı, kefene sarındı ve muhafızlar onu denize fırlattı ama Kont boğulmadı, sarıldığı bezden kurtulup yüzerek kaçmayı başardı.''

   ''Hikayenin sonunu da anlat.''

   Anne elini sallıyor. ''Bu önemli değil. Asıl mesele, Jack, işte senin yapacağın da bu.''

   ''Denize fırlatılmak mı?''

   ''Hayır, Monte Kristo Kontu gibi kaçmak.''

   Yine kafam karışıyor. ''Ölü bir arkadaşım yok ki.''

   ''Yani sen ölmüş gibi yapacaksın diyorum.''

   Ona bakakalıyorum.

   ''Aslında lisedeyken seyrettiğim bir oyuna daha çok benziyor. Juliet diye bir kız, sevdiği oğlanla kaçmak için ilaç içerek ölmüş gibi yaptı, ardından birkaç gün sonra uyandı, ta-ta.''

   ''Hayır, onu Bebek İsa yaptı.''

   ''Ah-tam olarak değil.'' Anne alnını ovuşturuyor. ''O aslında üç gün boyunca ölüydü, sonra hayata geri döndü. Sen hiç ölmeyeceksin ki, sadece oyundaki kız gibi numara yapacaksın.''

   ''Bir kız gibi nasıl yapılır bilmiyorum ki.''

   ''Hayır, ölmüş gibi yapacaksın.'' Anne'nin sesi biraz hırçın.

   Bence Anne hırçın olmakta son derece haklı, ben bu kısmı okurken kafamı duvara vurmak istemiştim :D

   Genel olarak aklımdan silmek istediğim bir kitap oldu ve öneremeyeceğim. Tabii, isteyen alsın okusun, zevkler renkler farklıdır vs.

Puan: 1
 
 

16 Haziran 2013 Pazar

Sıradakinden Alıntı

   Bugün beş oldum. Dün gece Gardırop'ta uyumaya giderken dört yaşındaydım, ama karanlıkta Yatak'ta uyandığımda beş olmuştum, abrakadabra. Ondan önce üç, daha önce iki, daha da önce bir, daha daha önceyse sıfırdım. ''Ben hiç eksi sayılar oldum mu?''

   ''Ne?'' Anne kocaman geriniyor.

   ''Yukarıda Cennet'te. Eksi bir, eksi iki, eksi üç olmuş muydum?''


Tazecik Kitap Yorumu: Riverton Malikanesi - Kate Morton


   Grace Reeves 98 yaşında, ömrünün son demlerini yaşamakta olan bir kadın. Gençliğinde Riverton Malikanesi'nde hizmetçilik yapmış. Bir gün Grace'e bir mektup geliyor. Bir film yapımcısı, Riverton Malikanesi ile ilgili bir film çekmek istiyor, Grace'in de mümkünse kendisine yardımda bulunmasını istiyor.

   Film, malikanede ünlü şair Robbie S. Hunter'ın vurulmasıyla bitecek. Neredeyse hiç kimse şairin nasıl öldüğünü bilmiyor. İntihar mı, cinayet mi? Sadece üç kişi var bu sorunun cevabını bilen: Grace, Hannah ve Emmeline.

   Hannah ve Emmeline, Lord Ashbury'nin çocukları. Riverton Malikanesi'nde yaşıyorlar. Robbie ise Hannah ve Emmeline'ın I.Dünya Savaşı'nda ölen kardeşleri David'in arkadaşı. Kardeşlerin Robbie ile tanışıklığı çocukluğa dayanıyor, ancak aradan seneler geçtikçe ilişkilerinde de değişiklik oluyor. Hatta işler, Robbie'nin öldürülmesine kadar uzanıyor. Grace'in de bu cinayetle bir bağlantısı var. Kitap boyunca insanın aklını kurcalıyor ''Bu bağlantı ne olabilir?'' diye.

   Kitabın sonu bence hem çok şaşırtıcıydı hem de üzücüydü. Bunun dışında, kitabın içine bazı küçük sürprizler de serpiştirilmiş, biraz tahmin edilebilir olsalar da. Yine de bunlar, kitabı elinizden düşürmemenizi sağlıyor, olaylara sürükleyicilik katıyor.

   Bu kitap Kate Morton'ın ilk kitabı. Bu yazarın kendine ait bir tarzı, her kitabında olmazsa olmazları var: Bir malikane, sır saklayan kadınlar, farklı zaman dilimleri(nesiller diyebilirim), gizem. Bazıları bunu çok klasik buluyor, ama bence şahane. Hem kitap boyunca tahmin yürütmek de ayrı bir hoşuma gidiyor. Bu yazarı seviyorum!

   Küçük bir not: Mümkünse bu kitabı yalnızken okuyun, insan bazı şeylere ister istemez tepki veriyor :D İyi okumalar!

Puan: 5

Sıradakinden Alıntı

   Anılarda yaşayanlar, asla gerçekten ölmezler.


12 Haziran 2013 Çarşamba

Tazecik Kitap Yorumu: Candor - Pam Bachorz


   Candor, Oscar'ın babası Campbell Banks'ın ömrü boyunca hayalini kurduğu, şimdi de gerçekten kurduğu bir kasaba. Bu kasabada herkes mükemmel. Çünkü kasabanın her yerinde aralıksız çalan müziklerde insanın bilinçaltına işleyen mesajlar var. Sağlıklı beslenmeyi, başkalarıyla iyi geçinmeyi, çalışkan olmayı vs. öğütleyen mesajlar. Oscar da tam bir örnek çocuk. Ancak babasının bilmediği bir şey var. Oscar para karşılığı, bu kasabaya yeni yerleşen ailelerin çocuklarının kaçmasını sağlıyor. Çünkü bilinçaltına işleyen mesajlar, sizi mükemmel yaparken kişiliğinizi de yok ediyor. Oscar, mesajlara karşı koymanın yolunu bulmuş ve bunu başkalarına da öğretiyor.

   Bir gün yeni birisi taşınıyor kasabalarına: Nia. Genelde sorunlu çocukları olan zengin aileler Candor'a taşınır ve Nia da çok asi olduğu için buraya taşınmışlar. Oscar'la Nia tanışıyor, konuşuyor derkeen Oscar Nia'nın elindeki sprey kutusunu alıyor ve bir yere graffiti yapıyor. Ertesi gün okuldaki müzikte yeni bir mesaj var, graffitiyi kimin yaptığını biliyorsan anlat, diye. Çünkü topluma zarar verecek faaliyetlerde bulunmak suçtur. Oscar, kendisinin yaptığı anlaşılırsa diye panik yapıyor, çünkü o örnek bir çocuk ve eğer babası graffitiyi onun yaptığını öğrenirse, onu Dinleme Odası'na gönderir ve beynini mesajlarla yıkar, Oscar'ın da mesajlara karşı koymak için uyguladığı bütün o yöntemler gider. Oscar bu sebeple Nia'yı bulup onun konuşmamasını garantilemek istiyor falan filan derken de, bu ikisi birbirine aşık oluyor ve kitap bu noktadan sonra bana göre kopuyor.

   Kitaptaki diğer iki önemli karakter de Sherman'la Mandi. Sherman baş belası bir tip. Bir kitapta olsun, filmde olsun, en nefret ettiğim tipleme. Hani ana karakter şunu yapma der, onu yapar, bunu yapma der, onu da yapar, başkalarının aralarını bozar, işlerine burun sokar. Mandi ise, Oscar'ın kız arkadaşı. O da aşırı kibirli bir tip, dünyada kendisinden iyisi olmadığını düşünüyor. Beyni mesajlarla yıkanmasına rağmen hala eski kişiliğinin su yüzüne çıktığı oluyor. Ama yine de Mandi'nin araya karıştığı kısımları çok sevdim, çünkü ortalığı esaslı karıştırıyor, kitaba okunasılık katıyor.

   Kısacası, kitabın çıkış noktası güzeldi, sonradan battı. Karakterleri de sevemedim.

Puan: 2

8 Haziran 2013 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Kemik Koleksiyoncusu - Jeffery Deaver


   Taksi sahibi bir katil, aracına binen insanları kaçırıyor ve öldürüyor. Her olay mahallinde bir sonraki cinayete ilişkin ipuçları var. Polisler zamanla yarışmak zorunda.

   Polisler ve dedektifler, bu katilin onların yeteneklerini aştığının farkında. Bu işin üstesinden ancak o gelebilir, diyerek Lincoln Rhyme'a gidiyorlar. Lincoln Rhyme, ülkenin önde gelen suç bilimcilerinden. Daha doğrusu öyleymiş. Bir soruşturma sırasında geçirdiği kaza sonucu kuadriplejiye yakalanmış. Boyundan aşağısında kullanabildiği tek kası, sol yüzük parmağı. Rhyme, bu durumdan bıkmış ve kendini öldürmeye karar vermiş. Ancak o kadar kötü durumda ki, bunu kendi başına yapamıyor. Sonra karşısına bu davayla geliyorlar. Onun ölmesine yardım edecek doktorun gelmesine de sadece birkaç gün var. Bu sebeple polislere, sadece birkaç günlüğüne yardım edebileceğini söylüyor. Zaten kitaptaki olaylar da bu iki günü anlatıyor. Ancak o günler öyle dolu dolu geçiyor ki, elimizde dört yüz yetmiş küsur sayfalık bir kitap oluyor.

   Ana karakterlerden Amelia Sachs var bir de. İlk kurbanı bulan kişi. Aslında o, soruşturma bölümünde çalışmıyor, tam da o gün eklem rahatsızlıkları sebebiyle devriye polisliğine geçecek, ancak bu mümkün olmuyor. Rhyme, Amelia'yı olay yerini inceleme ve korumadaki başarısı sebebiyle soruşturmada istiyor. Böylece, odasından çıkmayan Rhyme'ın gözü Amelia oluyor, onun sayesinde olay yerini inceliyor.

   Katile çok şaşırdım, ama hemen susuyor ve tadını kaçırmıyorum.

   Kitap 1997'de yazılmış. Kitapta suç biliminde kullanılan bayağı teknolojik aletler var. Gerçi kime göre teknolojik; belki aradan on altı sene geçince onlara artık antika gözüyle bakılıyordur, bilmiyorum.

   Kemik Koleksiyoncusu'nun bir filmi de var. Ben yedi-sekiz yaşındayken hangi cesaretleyse artık, seyretmiştim, hey Allah'ım :D O zamanlar haliyle bilmiyordum kitabı olduğunu, zaten kitap 2012'de Türkçeye çevrildi. Neyse, bunların bir önemi yok. Tek bilmeniz gereken, bu kitabın harika olduğu ve eğer cinayet romanlarını seviyorsanız, kaçırmamanız gerektiği. Şimdiden iyi okumalar diliyorum efendim.

Puan: 5