29 Ekim 2015 Perşembe

Sıradakinden Alıntı

   İnsanlar ne kadar zavallı yaratıklar. Öyle güçsüzüz ki her şeyi berbat etmeden iyi bir şey yapamıyoz. Başka bi şeyleri yıkmadan yenilerini inşa edemiyoz.

   Bizi sona yaklaştıran Manklar diildi.

   Kendimizdik.

24 Ekim 2015 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Asla Neden Diye Sorma - Shaun Tan


   İlk cümlede bunu yazmazsam patlarım; muhteşem bir kitaptı! Kitaba başlarken beklentim epey yüksekti ve ne mutlu bana ki, beklentilerimin karşılığını tam olarak, hatta daha da fazlasıyla aldım.

   Kitap kırk sekiz sayfacık ve kitapta toplamda on sekiz cümle var. Öte yandan bu on sekiz cümle ve bu cümlelerin eşlik ettiği muhteşem resimler; derinlikleri açısından yüzlerce sayfalık bir romana taş çıkarır. Ciddiyim.

   Biri diğerinin kulağına fısıldayan iki çocuğun resmiyle karşılaşıyoruz, ardından ''Bu yaz şunları öğrendim:'' cümlesi ve kitap başlıyor. Bundan sonraki cümleler oldukça tuhaf ve biraz da esrarengiz; Sıradakinden Alıntı bölümünde resmiyle beraber paylaşmış olduğum ''Sakın çamaşır ipinde kırmızı çorap bırakayım deme.'' örneğin. ''Sakın bir davette son zeytini yeme.'', ''Şifreyi asla unutma.'', ''Asla neden diye sorma.'' ve diğerleri... Tüm bu ilginç cümlelere de şahane birer resim eşlik ediyor. Resimlerin her biri hem oldukça göze hitap ediyor; hem de kelimelerin anlatamayacağı birçok şeyi ifade ediyor. Her resim biraz fantastik bir hava da içeriyor, ama bunlar normalmiş gibi geliyor size.

   Cümleleri okur ve resimleri incelerken, ''Bu çocuklar sahiden bu tuhaf şeyleri yaşamış mı, yoksa çocuğun hayal gücü mü çok geniş?'' diye düşündüm durdum. Son sayfalarda cevabımı aldım ve cevap hoşuma gitti :) (Küçük bir spoiler: Cevap ''her ikisi de'' gibi bir anlam taşıyordu bence. Değil mi ama, ey kitabı okuyanlar?)

   Resimleri babamla incelerken fark ettik ki (ailemin her ferdine okuttum bu kitabı, yaşasın!) her resimde, arkada bir karga var. Bu küçük bir ayrıntı, ancak kitabın geneline bakıp, anlam çıkarmaya çalışırsanız, bu kargaların iyi birer metafor olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca, resimlere bakarken, olay örgüsüne uygun bütünlüğün yanı sıra, bazı karakterlerin çeşitli sayfalarda tekrar karşınıza çıktığını da göreceksiniz. Bu da hoş bir başka ayrıntıydı bence.

   Shaun Tan bu kitapla ilgili yazmış olduğu yazısında (yazıya buradan ulaşabilirsiniz), kitaptaki her resmin anlatılmamış bir hikâyenin parçası gibi görülebileceğini ve bunların okuyucuların hayal gücüyle derinlik kazanacağını söylemiş. Ki ben bunu kitabı incelerken kesinlikle yaşadım. Her sayfaya tekrar tekrar baktım, kafamda binbir türlü kurgu oluşturdum. Bundan aşırı zevk aldığımı da söylemeden geçmeyeyim.

   Bir önceki paragrafın başında linkini vermiş olduğum yazıda, her resmin çiziliş hikâyesi yer almakta (fikir nasıl ortaya çıktı, çizilirken nelerden ilham alındı gibi). Yazıyı okurken de kitabı okurken aldığıma benzer bir zevk aldım. Eğer kitabı okuduysanız, yazıyı da okumanızı tavsiye ederim.

   Kitabın baskısına gelecek olursak, o da muhteşem. Dışı ciltli, sayfaları kuşe, resimler harika kalitede. Baskıya gösterdiğiniz özen için, teşekkürler Desen Yayınları!

   Shaun Tan ile tanışmak için oldukça iyi bir kitap oldu bu. Kalbimde de ayrı bir yer kazandı kendine. Canım sıkıldıkça sayfalarını açıp kendimi dünyadan soyutlarım. Kitabı bitireli beri birkaç kez yaptım bunu, bıkmadan devam edeceğim yapmaya herhalde :)

Puan: 5

18 Ekim 2015 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Tünelin Ağzından Dehşet Hikâyeleri - Chris Priestley


   Serinin ilk kitabı Montague Amca'nın Dehşet Hikayeleri'nin yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Kara Gemi'den Dehşet Hikâyeleri'nin yorumu burada.

   Robert, yeni okulunun bulunduğu şehre gidecek treni bekliyor; yanında da üvey annesi bulunmakta. Üvey annesi bir ara treni beklerken uyuyakalıyor ve çığlık atarak uyanıyor uykusundan. Robert'a, içine bir önsezi doğduğunu; birazdan gelecek olan trene binmesinin Robert için hiç de iyi olmayacağını hissettiğini söylüyor. Robert bunu çok saçma buluyor, zaten üvey annesinden ayrılmak için sabırsız, bu sebeple tren gelir gelmez biniyor trene.

   Bir süreliğine uyuyakalıyor Robert, uyandığındaysa tren tünelin ağzında durmuş; ayrıca Robert'ın bulunduğu vagonda yeni bir yolcu var, beyaz elbiseli bir kadın. Kendisi ve beyazlı kadın haricinde, vagondaki diğer yolcular oldukça ağır bir uykuya dalmış durumda. Robert eğer uykuya dalarsa, bir daha asla uyanamayacağını hissediyor. Bunun üzerine başlıyor beyazlı kadınla konuşmaya; daha doğrusu kadının anlattığı dehşet hikâyelerini dinlemeye...

   Öncelikle şunu belirteyim ki; hikâyelerin olay örgülerini beğendim. Ancak her hikâyenin ana karakteri, sorunlu bir insandı. Biraz çeşitlilik katılabilirdi sanki bu ana karakterlere. Bir de, bazı hikâyelerin sonu eksikmiş hissi verdi bana.

   Hikâyeler arasındaki bölümlere gelecek olursak... çok fazla tekrara dayalıydı. İlk iki kitapta da böyleydi aslında, ancak bu kitapta çok gözüme battı. Çünkü ilk iki kitapta tekrar eden bir-iki şey vardı sadece. Bunda ise yedi-sekiz tane. Her öykünün sonunda Robert'ın uykuya yenik düşmemeye çalışması, dinlediği öykünün son sahnesini kafasından atamaması, beyazlı kadına saati sorması ama cevap alamaması, yeni bir hikâye dinlemek istememesine rağmen dinlemek zorunda kalması, yanındakileri uyandırmaya çalışıp da başaramaması, sanki göz ucuyla bir şey görür gibi olması, vagondan çıkmaya çalıştığında takatinin kesilmesi, beyazlı kadının öykünün konusunun ne olduğunu söylemeyeceğini yoksa öykünün heyecanının kaçacağını söylemesi... Sahiden çok fazla tekrar var, değil mi ama?

   Kitapta beni çok şaşırtan bir şey vardı bir de... SPOILER! İlk kitaba dönüş yapılıyor! Serinin kitapları bağımsız olduğu için böyle bir şey beklemiyordum, ancak hoşuma gitti. SPOILER BİTTİ.

   Kitabın kapağı her zamanki gibi şahane. David Roberts'ı ne kadar takdir etsek az.

   Hikâyeleri sevsem de, hikâyeler arası geçişler çok gözüme battığı için verdiğim puan düşük. Yine de, eğer ilk iki kitabı okuyup sevdiyseniz, bu kitabı okumanızı tavsiye edebilirim.
  
Puan: 3,5

5 Ekim 2015 Pazartesi

Sıradakinden Alıntı

   ''Bir şey sadece hikâyede geçiyor ve o hikâyede bir efsane ya da salt hayali bir şey anlatılıyor diye, bu o şeyin büsbütün asılsız olduğu anlamına gelmez.''