Delidolu Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Delidolu Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2019 Pazar

Seçmeceler


   Bu saçma fotoğraf da neyin nesi derseniz... Kitaba ismini veren Yedi Ulak öyküsünü minimalistik bir şekilde anlattım, hehe. Babasının krallığının sınırlarını keşfetmek üzere yedi ulağıyla yola koyulan bir adamdan bahsediliyor öyküde.

   Aslında kitabı okurken aklıma gelen bir anıyı buraya not alacaktım, sonra baktım kitaba nasıl bir fotoğraf çekeceğim konusunda aklımda zerre fikir yok... Eğer ayraçlarım yanımda olsaydı, en azından yanına bir ayraç iliştirirdim, herhâlde Van Gogh'un Tutuklular Çemberi'nden bir kesit alınmış olanı.

   Yedi Kat öyküsünden kısaca bahsedeyim anıdan önce (spoiler içerir). Yedi katlı bir hastane var; yedinci katta en hafif hastalar, giriş katında ölüm döşeğindekiler olmak üzere. Giussepe Corte, yedinci kattan giriyor, ancak çeşitli talihsizlikler sonucu katları inmeye başlıyor teker teker.

   Ben lisedeyken dokuzuncu sınıflar en üst, yani üçüncü katta olurdu, on ikinci sınıfa geldiğinizde birinci kata inmiş olurdunuz yüzde doksan ihtimalle. Kat meselesi önemliydi, zira okulun tavan boyu çok yüksekti, üçüncü kattaysanız kantine inene kadar teneffüs biterdi :P Sınıftan ayrılmanız, derse geç kalacağınız anlamına gelirdi... Sınıf dışında geçen bir saniye, sınıfta geçen bir dakikaya eşitti, tüm teneffüsü dışarıda geçirdiğinizde, sınıfa dönünce on saat geçmiş, gün bitmiş oluyordu- tamam, tamam, dönüyorum anıya...

   Onuncu sınıfın başlangıcı dört gözle bekleniyordu, bir alt kata inecektik! Ancak ikinci katta yer kalmadığı söylendi bize, ve üçüncü katta kaldık... Ama sonraki yıllarda aşağı katlara inerken önceliğimiz olacaktı, öyle denmişti, haksızlık olmayacaktı.

   Yanılmıyorsam on birinci sınıfta birinci kata indik. Herkes mutlu, teneffüsler hiç olmadığı kadar uzun... Sonra müdür yardımcısı gelip bizden ricada bulundu, ikinci kattaki on ikinci sınıflardan birinde muzdarip olduğu rahatsızlığı ağırlaşmış bir öğrenci vardı ve merdivenler ona zorluk oluşturmaktaydı, mümkünse bir üst kata geri dönebilir miydik, o sınıfı da buraya alsalardı?

   Özetle, üçüncü katın üstüne zamanla kaçak kat çıkıldı, yedinci kattan mezun olduk :P

16 Ocak 2019 Çarşamba

Leyleğin Getirdiği

   Leylekler Eganba'dan.


Ağustosböceği - Shaun Tan: Shaun Tan'ın en son çıkan kitabı. Kargonun gelişi tam derse gitmek için yola koyulduğum vakte denk geldiğinden, kargoyu açışım ders öncesi oldu. Arkadaşlarımla hüzünlü bir şekilde bolca "yaaaaa" çekerek okuduk. Bir gün detaylı yorum da yazarım elbet (yazamadı).



Unut Gitsin - Edwards St. Aubyn: Yazın Patrick Melrose dizisini izledim. Pek bir içim parçalandı izlerken, epeyce sevdim de diziyi. Kitabın varlığından dizisinden önce haberdardım aslında, Kitaplık Kedisi'nde görmüştüm ilk. Kitabın yarı-otobiyografik oluşu insanı daha da kötü yapıyor. Serinin ilk iki kitabını okumayı düşünüyorum şimdilik, devamını okuyup okumamaya sonra karar vereceğim.

Tabiata Giden Bütün Yollar - Andrea Barrett: Yüz Kitap'ın yayınladığı son öykü kitaplarından. Hem bilim insanlarını konu alışı hem de güzelim kapağı beni cezbetti. Kitap elime geçip de künyesine bakınca ne göreyim: Kapak illüstrasyonu Yelena Bryksenkova'ya aitmiş! Kendisi çok sevdiğim illüstratörlerden biridir. Onun bir eserini barındıran bir kitaba sahip olmak da epey hoş oldu benim için.

Soğuk Deri - Albert Sanchez Pinol: Jaguar'ın Prospero serisinin ilk kitabı. Umuyorum ki yorumu da yakında. Edit: Yorum.



Şikeste, Evlilikler, Sirius Deneyleri, Gezegen 8 - Doris Lessing: Kanopus Arşivleri serisini okumayı oldukça uzun bir süredir istiyordum. Tam artık gözümü karartmış Şikeste'yi alacakken setin %45 indirime girdiğini gördüm. Esasında zam öncesi fiyatıyla %40 indirime denk geliyor, ki sık sık yapılırdı bu indirim. Şimdiyse %35'e bile pek rastgelmedim sanırım.

   Seriden Evlilikler hasarlı gelmişti, değişim talebinde bulundum. Ne telefonda bekletildim ne de değişim sürecinde herhangi bir aksaklık yaşadım. Benim kitabı geri gönderip kargo takip numarasını bildirmemin üzerinden yarım saat geçmeden karşı taraftan kargonun yola çıktığı mesajı geldi, hemen ertesi günü de kitap elime ulaştı. Çok memnun kaldım, iş ahlâklarını takdir ediyorum. Arada başka sitelerin kampanyaları sebebiyle gözüm kaymasa, Eganba'dan şaşmazdım açıkçası.

   Ufukta birkaç leylek daha var, ancak onlardan sonra bahsedeceğim. Yeni yazılarda görüşmek üzere...

22 Kasım 2018 Perşembe

Tazecik Kitap Yorumu: Triffidlerin Günü - John Wyndham


   "Çarşamba olduğunu düşündüğünüz bir gün pazar gibi başlamışsa ciddi bir sorunla karşı karşıyasınız demektir."

    Bir iş gününde duyacağınız bütün o gürültüden uzak bir sabaha uyandığınızı hayal edin, ne motor kükremesi, ne korna, ne de bir yerlere yetişmek için oradan oraya koşuşan insanların adım sesleri. Sessizlik; ara sıra tereddütlü ayak sürüme sesleri ve çığlıklarla kesilen.

   Bill Masen, triffidler üzerine çalışan bir bilim adamıdır. Bir çeşit bitkidir bu triffid, hareket kabiliyeti olan, etçil bir bitki. İnsanları bile öldürebilecek kuvvette bir zehir üretir. Peki neden yine de insanoğlu bu triffid denen bitkiyi yaşatır? Ondan elde edeceği yağın ekonomik getirisi için elbette.

   Masen bir gün bu zehrin gözüne sıçraması üzerine hastaneye kaldırılır, başı da sargıya alınmıştır. Sargılarının açılmasından önceki gece radyolardan duyuru yapılır, gökyüzünde muazzam bir şölen vardır, daha önce böylesi parlak renkli ve ışık saçan bir meteor yağmuru görülmemiştir. Aslına bakarsanız, belki bir daha görülmeyecektir de... Çünkü ertesi gün, bu olaya tanık olan herkes kör olmuştur.

   Sargılarını korkarak açar Masen, ancak bu gözlerini yeniden açtığı dünya, kaçınılmaz bir yıkımın eşiğindeki bir dünyadır: Nüfusun %99'unu etkileyen bir körlük, dünya üzerindeki en zeki ve manipülatif varlık olan insanın bir bakıma elenmiş olması sebebiyle besin zincirinde bir üst basamağa geçen triffidler ve bir de etrafı kasıp kavuran bir salgın hastalık...

   Ana karakterimizle beraber şehri dolanırken, intihara kalkışan birçok insana da rastlarız; bu da kurgunun geçtiği dönemde, ülkelerin uzaydaki uydularına verecekleri tek bir komutla birbirlerini haritadan silebilecekleri tehditlerinin gırla döndüğü paranoya döneminin etkisi olsa gerektir. Öte yandan, yazarın kendi içinde yaşadığı dönem de esasında pek farklı değildir.

   Kitapta bu muazzam afete çeşitli yaklaşımları görme fırsatımız olur; görenlerin kaçıp medeniyeti sıfırdan inşa etme ideali veya görenlerin görmeyenlere liderlik ederek sistemi kurtarmaya çalışması gibi... Açıkçası, Triffidlerin Günü okuduğum en korkutucu ve ahlaki açıdan en çok ikilemde bırakan kıyamet senaryosuydu. Yazarın tüm durumları artıları ve eksilerini ele alarak yazışı ve herhangi bir seçeneği idealize etmeyişini takdir ettim.

   Kitapta aklımı başımdan alan noktalardan biri de karakterlerden birinin kadınlara güçsüzlük fikrinin kabullendirilmesi üzerine söyleviydi. Sırf o kısım için bile kitabı tavsiye edebilirim.

   Kitapla ilgili yorumları incelerken okurların Yürüyen Ölüler havası hissettiklerini yazdıklarını gördüm, özellikle de ilk sahneyle. İki kurgunun da hastanede gözlerini dehşet dolu bir dünyaya açan karakterlerle başlaması bunda etkili tabii, sokakta insanları yemek için dolanan varlıklar da haliyle. Ben ise bunu asıl Masen, küçük bir kız çocuğu olan Susan'la karşılaştığında hissetmiştim, Telltale'in oyununu hatırlayarak. Susan'a nasıl triffidlerle baş edeceğini öğretmesi, bir bakıma ona baba oluşu...

   Triffidlerin Günü'nü okurken hatırlanabilecek bir diğer eserse Saramago'nun Körlük'ü. Ancak Wyndham'ın senaryosunda, Körlük'teki gibi bir yozlaşma yaşanmıyor. Aslına bakarsanız, kitapta bir noktada gören-görmeyen oranları farklı olsa işlerin nasıl değişebileceğinden bahsediliyor. Bir de bence yozlaşmama sebeplerine sokaklarda kol gezen tehlikeleri ve dönemin paranoya havasını da katmak gerekli.

   Kitapta Percy Shelley'nin Ozymandias şiirinden bir alıntıya yer veriyor Wyndham. Sunuş kısmında "İnsanlığın kibrinin bir trajedisi," diyor Langford bu kitap için, şiirin bir yansıması ve kitabın da muhteşem bir özeti olarak.

   Kitabın kapak tasarımını maalesef beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Yıllar önce kitabın çıkacağı ilk duyrulduğunda şu linkteki ikinci tasarım kullanılmıştı. İçim kaldı diyebilirim. Kitabın cildi kaliteli, iç kapağını çok beğendim. Kitabın çevirisi Niran Elçi'ye ait ve her zamanki gibi muhteşem. Ayrıca tertemiz bir okuma da sunuluyor bizlere.

   Sanırım en sevdiğim yazarlar arasına bir yazar daha kattım. Wyndham'ın diğer eserlerini de okumayı muhakkak istiyorum.

Puan: 4,5

21 Kasım 2018 Çarşamba

Sıradakinden Alıntı

   "Bize bir şey olmaz" duygusu, yaşadığımız zaman ve mekânın felaketlerin ötesinde olduğu hissi, ırkımızın en direngen, en rahatlatıcı sanrılarından biri olmalıydı.

18 Ağustos 2018 Cumartesi

Kitap Heberleri

   Asırlardır bu bölüme yazmadım, ama bu haberi pas geçemem...

   George Saunders ile Shaun Tan'ın yeni kitapları çıkıyor! İkisini de pek bir severim, haliyle de pek bir heyecanlandım. Ah, bir de Cağaloğlu Tudem açık olaydı.... Zaman içinde ya Beşiktaş'takine ya da Kadıköy'dekine dadanacağım sanırım.


   Saunders'ın kitabı "Frip'in Aşırı Israrcı Pırtlakları", çocuk edebiyatına giriyor. Hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.



   Shaun Tan'ın kitabı "Ağustosböceği" ise en basit tabiriyle çalışma hayatı üzerine. Bu kitap için de sizi buraya yönlendireyim.

   İki linkten de kitapların "tadımlık"larına ulaşabilirsiniz.

4 Şubat 2018 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Aralığın Onu - George Saunders


   Aralığın Onu, George Saunders'ın Delidolu'dan çıkan ilk kitabı. Cağaloğlu Tudem açıkken (hala hatırladıkça ağlayasım geliyor) oraya düzenli giderdim. Aralığın Onu'nu da daha ilk çıktığı vakitler görmüştüm ancak ilgimi yeterince çekmediğinden almamıştım. Sonra ne mi oldu? Saunders'ın yazdıklarına aşık oldum, ne olacak...

   İlk Saunders okumam İkna Ulusu oldu. Diyorum ki, iyi ki de o kitapla başlamışım, çünkü eğer Aralığın Onu'yla başlasam Saunders'a devam etme isteğim yeterince güçlü olmayabilirdi ve onun şahane diğer öykülerini okumadan bir ömür sürebilirdim (zavallı paralel dünyadaki ben).

   Bu kitabı neden Saunders'a başlamak için tavsiye etmem peki? Öncelikle, arka kapakta sevgili yazar gayet güzel övülürken, övgüler bununla sınırlı kalmıyor. Kitabın başında bizi minik puntolu üç sayfalık "kimler nasıl övmüş" kısmı karşılıyor. Ben minik puntolu üç sayfa yazarak övemez miyim onu, ben de överim... Sadece bir kitaba yazarı bu kadar çok allayıp pullayarak başlamanın pek hoş olmadığını düşünüyorum.

   Hadi o üç sayfayı pas geçelim. Bu sefer bizi "GEORGE SAUNDERS BU SENE OKUYACAĞINIZ EN İYİ KİTABI YAZDI" başlıklı, New York Times'tan Joel Lovell'ın bir yazısı karşılıyor (ön kapaktaki alıntı da yazının başlığından, evet). Başlık epeyce iddialı ve açıkçası yine bundan pek hoşlandığımı söyleyemem. Doğru mu peki? Kendi adıma, neredeyse. Aralığın Onu'nu çok sevdiğimden değil. Aralığın Onu'yla çok yakın bir zamanda okumuş olduğum Pastoralya'ya bayıldım, ki o da Saunders'tan. Aynı yıl içinde başka yazarlardan yine çok sevdiğim kitaplar oldu, bu sebeple "George Saunders 2016'da okuduğum en iyi kitaplardan 'birini' yazdı" diyebilirim (2018'e girdik değil mi? Şşşt, çaktırmayın, utanıyorum...).

   Lovell'ın yazısından devam edelim. Yazıda Saunders'ı övüyor (ne sandınız?). Ancak hem destekli övdüğü hem de Saunders'ın yaşamına bir bakış imkanı sunduğu için yazıdan hoşlandım. İkna Ulusu'ndaki Noel adlı öykününse yazarın bir zamanlar yaşamış olduklarını birebir anlattığı öğrenince üzüldüm epey.

   Kitapla ilgili diğer sorunuma geliyoruz. Giriş yazısında Saunders'tan bir alıntı yapılmış. Daha kapsayıcı olmak, daha fazla okura hitap etmek istediğini söylemiş yazar. İşte bu noktada, diyorum ki maalesef, olmamış. Çünkü öykülerin tamamına yakınında yazarın tarzı biraz körelmiş gibi. Ne okuduğum diğer kitaplarındaki çarpıcılığı bulabildim ne de yeterince bağ kurabildim karakterlerle. Öykülerin tamamı demiyorum, çünkü iki istisnai öykü mevcut bence: Semplika Kız Günlükleri ile Örümcek Kafasından Kaçış. Özellikle Semplika Kız Günlükleri, Saunders'tan okuduğum en güzel öykülerden. Öykülerin genelinin ne anlattığına dairse bir şey yazamayacağım, kafam karışık. Arka kapak yazısının size yardımcı olacağını umuyorum.

   Yazarı sevenlerin bu kitabı pas geçeceğini düşünmüyorum. Ancak Saunders'a yeni başlayacaklar için doğru seçim olduğunu gerçekten sanmıyorum. Bence İkna Ulusu veya Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı daha iyi olacaktır. Küçücük bir not: Giriş yazısında henüz daha çevrilmediğinden "Phil'in Kısa ve Ürkütücü Hükümdarlığı" olarak geçiyor kitap. Son halinin ismini çok daha beğendiğimi söylemek istedim.

Puan: 3

13 Ağustos 2017 Pazar

Leyleğin Getirdiği

   Bloga yazmayalı leyleği fıtık ettim.

   İlk alışverişim idefix'tendi.


Doktor Dee'nin Evi - Peter Ackroyd: Üçüncü baskısını yapmış bir kitabın kapağında yazarın adının yanlış yazılmış olması üzücü. Onu geçtim, bu kitaba dair ne umutlarım vardı, okuyunca hepsi söndü. Yorumunu yazmayı düşünmüyorum, bu sebeple burada bahsedeyim. Kitapta iki farklı zaman diliminde geçen ve birbirine bağlanan iki öykümüz var; biri Doktor Dee'yi konu alıyor, diğeri ise babasından kendisine gizemli bir malikane miras kalmış Matthew'u. Arka kapakta ''Dickens'dan bu yana hiçbir romancı Londra'yı Peter Ackroyd kadar güçlü anlatamadı. Ackroyd, başrolü yine Londra'ya verdiği Doktor Dee'nin Evi'nde, bu muazzam, soğuk ve gizemli kentin her ayrıntısını yetkinlikle kavrayıp aktarıyor.'' diyor. Londra'yı anlatmaktan kastı her sayfada on tane özel yer ismine vermekse evet, başarılı. Ama benim başarı kıstasım bu değil ve ne bu isimlere dayalı ''tasvirinden'' zevk alabildim ne olay örgüsünden. Kitabın dili de pek bana hitap etmedi, kuru bir anlatımı vardı. Olay örgüsünün sürpiz kısmı ise bangır bangır bağırarak geliyordu resmen. Belki de sürpriz olması amaçlanmamıştı, ben yanlış anladım. Bitirdikten sonra ne hissedeceğimi, hakkında ne düşüneceğimi pek bilemediğim bir kitap oldu özetle.

Nereye Gidiyoruz Baba? - Jean-Louis Fournier: Aldıklarım arasında ilk okuduğum oldu. Yazar, iki engelli çocuğuyla olan yaşamını anlatıyor. Edit: Yorum yazmaktan vazgeçtim, ancak kısaca bahsedeyim. Kitap kara mizah kullanılarak yazılmış, yazarın üslubunu beğendiğimi söyleyebilirim. Bazı noktalarda insanın içi kan ağlıyor tabii okurken. Bu kitabı beğendiyseniz That Dragon, Cancer oyununa da bakmanızı şiddetle tavsiye ederim. Yılda gözünden iki yaş döken bendenizi hüngür hüngür ağlatmayı başarmıştır bu oyun.



Sessizlik - Şusaku Endo: Sanırım Goodreads'te gördüğüm bir yorum üzerine bu kitabı okumaya karar vermiştim. Geçenlerde filmi de çıktı. Kapağını çok sevdim kitabın, anlamıyla örtüşen bir tasarım. (alışveriş yazılarında ileride yorumlarını yazacağımı ümit ederek kitapların konularına pek değinmiyorum, havada kalmışlık ondan...)

Walden - Henry David Thoreau: Okumak istediğim bir kitaptı, ancak çoğu sitede baskısı tükenmiş görünüyordu. İdefix'te karşıma çıkınca şüpheyle de olsa aldım, iptal edilmesini bekliyordum. Kargo geldiğinde ise bu kitap da nereden çıktı diye epey şaşırdım, çünkü ben sipariş verdiğimde sitede kapak tasarımı bu şekildeydi kitabın, meğer yeni tasarım yapmışlar, şahane de olmuş.



Kitaplığımı Yerleştirirken - Walter Benjamin: Kitaplar veya okumak üzerine yazılmış kitaplar arıyorum. Genelde bulduklarım pek beni tatmin etmiyor maalesef ama neyse. Bu kitabı alırken de epey bir tereddüt ettim, özellikle fiyatı yüzünden. Kırk sekiz sayfa, yedi buçuk lira. Kapağında ''daktilo nüsha'' yazsa da pek önem vermemiştim, meğer cidden öyleymiş, sanırım fiyatı da buna göre belirlemişler. Edit: Bloga yorumu yazılmayacak.

Doktor Ox'un Deneyi - Jules Verne: Verne'in kitaplarına baştan başlamayı düşündüm defalarca, ama sonra vazgeçtim (Dünyanın Ucundaki Fener'i beğenmiş olsam bu kadar tereddüt etmezdim, onu okuduktan sonra Verne'in çocukluğumdaki müthiş etkisini bozma ihtimalinden çekindim biraz). Bu kitabı ise konusu ilgimi çektiğinden okumaya karar verdim. İthaki baskısı da vardı, ama bunun kapak tasarımına vuruldum açıkçası, zaten fiyatları da aynıydı. Sonradan öğrendim ki İthaki basımında illüstrasyonlar da mevcutmuş. Neyse, varsın eksik olsun, internetten incelerim artık.



Ben Buradan Okuyorum - Tim Parks: Yine, kitaplar üzerine kitap arayışım sonucunda bulduğum bir eser. Sanırım bir incelemeyi okuyup da almak istemiştim, üzerinden vakit geçti epey, pek emin değilim. Kapağını çok beğendim (yani aslına bakarsanız, bu siparişte aldığım kitapların hepsinin kapağına ayrı bir bayıldım).

Yürümenin Felsefesi - Frédéric Gros: Bu kitaba Cessie sayesinde denk geldim, sağolsun. Şu hayatta en sevdiğim şeylerden biri yürümek. Felsefesi de eksik kalmasın... (cıvımadan olmaz)



Gözetleme Listesi - Bryan Hurt: Gözetleme öykülerinden oluşuyor kitap, seçkinin konu güzelliğine bakar mısınız? Kapak da ayrı bir hoş.

Eric - Terry Pratchett: Diskdünya serisinin dokuzuncu kitabı. Blogu bir süredir takip edenler Cağaloğlu yazılarımda, her zaman Tudem'e uğradığımı okumuşlardır (yani birebir belirtmemiş olabilirim ama bir şey almasam da uğruyordum muhakkak), çok da sevdiğim bir yayınevidir (alt/yan (?) yayınevleri Delidolu ile Desen de dahil tabii). Diyebilirsiniz ki, neden zaten oraya gidince alabileceğin şeyleri internetten aldın? ÇÜNKÜ CAĞALOĞLU TUDEM'İ KAPATTILAR. HAYIR BEN AĞLAMIYORUM, SEN AĞLIYORSUN. Şaka bir yana, kapatılmasına cidden üzüldüm, çocukluğumla bağım kopmuş gibi oldu. Ne yapalım. Bir de son Cağaloğlu yazısında ''Böylece bir hafta sonrasında tekrardan Tudem'e gitmeme gerek kalmadı, iyi de oldu...'' demiştim, ben nereden bileyim onun son gidişim olacağını, inanmıyorum ya.

   İlk idefix siparişimden gelenler bu kadar. Bir de hediye çeki tanımlamalılardı, kampanya şartlarına uymuştum, ama ne kadar mail atsam da dönüş alamadım, aradığımda lafı çevirdiler, bazen yalan söylediler, bazen de benim herhangi bir yanlışımdan kaynaklanmış olduğunu söylediler. Pek de saygılı bulmadım cevaplarını, hoş değildi. Bu durumda insan ne yapar? Bu siteden bir daha alışveriş yapmaz değil mi? Yani evet, amacım aslında oydu, ama sonra güzel bir indirime denk geldim (enteli öldüren indirimdir...). Kendim kaşındım, bunu kabul ediyorum. (not: rica ederim, entel'i kelime anlamıyla değil, benim kendimle alayım olarak kabul edin.)

   Okumak istediğim iki kitap on liraya satılanlar listesindeydi (ruhumu çok ucuza satmışım).


Leibowitz İçin Bir İlahi - Walter M. Miller Jr.: Konusu şahane olan bir kitap. Birkaç yerde de tükendiğini görünce biraz panik yapmış olabilirim (niye).

Kül Dağı'ndaki Kütüphane - Scott Hawkins: Böyle iyi bir indirimde görmesem sanırım uzunca bir süre ertelerdim bunu almayı, öncelikli listemde değildi. Ancak, geçenlerde okudum ve bayıldım, mutluyum.

   Şey, kaşındım demiştim. Bu alışverişte ne mi oldu? Normalde on tane kitabı bir-iki günde temin eden idefix, kitaplardan birini on, diğerini on beş günde temin etti. İlk aradığımda yine savdılar ve sorun yok dediler, bir aya kadar temin süresini uzatma hakkımız var, sakin ol kardeş. Hıhı. Bir sonraki aradığımda ya aslında kitaplardan biri temin edilmiş ama bekliyor, acil olduğunu bildiriyoruz o zaman dediler (sanırım sekizinci ya da dokuzuncu gündü, zahmet oluyor ama...). Hadi ben kaşındım, idefix bana niye hayat dersi veriyor ben bunu anlamıyorum (gülsem mi kendime, ağlasam mı).

   Genelde yılda bir-iki alışveriş yapardım internetten, sanal fuarı beklerdim bunun için de. Ama bu düzeni de bozdum geçen sürede...

   D&R özellikle bu yıl, çok satan kitaplarda birkaç günlüğüne yüzde elli indirim kampanyası düzenlemeye başladı. Genelde aralarında İthaki'den yeni çıkanlar da oluyordu. Hatta kampanyanın birinde İthaki'nin neredeyse tüm kitapları yarı fiyatınaydı, o zaman alamadıklarıma yanıyorum biraz, çünkü sonradan indirime girmediler. Eh, D&R ile idefix aslında aynı gruba bağlı, ama farklıymış gibi davranıyorum, değil mi... En azından D&R'den kitaplar hasarlı gelince şubeye gidiyorum da değiştirebiliyorum.

   Aşağıda bahsedeceğim kitapların alışveriş sıraları kafamda tamamen birbirine karıştı, toplu halde aldıklarım da vardı, kargo bedava kampanyasıyla aldığım tek kitaplar da. Kitapların hemen hepsini yüzde elli indirimle aldım, birkaç tane de on-on beş tl kampanyasından aldığım var, hatırladığım kadarıyla onları belirteceğim.


İthaki Bilim Kurgu Seti: İsimlerini teker teker yazmaya üşendim, bende eksik olanları tamamladım elimden geldiğince, üç kitap kaldı yalnızca. Maymunlar Gezegeni'nin ne ayrıcalığı var da ortaya koydun derseniz, koyacak yer bulamadım, dedim ortada kalsın, amaan.



Dönüş - Robert Charles Wilson: Önceden gözüm aynı yazarın Darwinya'sına takılmıştı, ama hakkında pek olumlu yorumlara denk gelmemiştim. Bu kitabı daha bir sevilmiş sanki, bundan başlamaya karar verdim ben de.

Amerikan Tanrıları - Neil Gaiman: Bende kitabın eski baskısı vardı. Yazarın tercih ettiği metinde kalmıştı ama aklım, yani bu baskı. Meğer hiçbir şey kaybetmiyormuşum, hatta bendeki versiyon daha iyiymiş. Hatalı oldu bunu almam. İki baskı arasındaki kıyası inşallah yorumda yapacağım.



Puslu Kıtalar Atlası Çizgi Roman - İhsan Oktay Anar & İlban Ertem: Sanırım geçen yıldı, TÜYAP'a gidemedim ve bu kitap da yirmi liraya satıldı fuarda, iyi bir indirimdi yani. Kaçırdığıma üzülmüştüm, kitap ilk çıktığından beri okumayı çok istiyordum, ama fiyatı sebebiyle almayı erteliyordum (etiket fiyatı otuz beş lira ve daha önce pek iyi bir indirime denk gelmemiştim). Geçenlerde ise D&R'ın sitesinde kampanya dahilindeydi ve on beş liraydı, sevindim.

Tepe - Fırat Yaşa: Çizimleri ve renklendirmesi müthiş olan bu çizgi romanı da on liraya aldım. Edit: Yorum!



Anadolu Korku Öyküleri 1&2: Okumak isteyip de ertelediğim kitaplardandı, bu ikisinin de on lira kampanyasına dahil olduğunu görünce şimdi vaktidir dedim...



Yedikuleli Mansur - Mehmet Berk Yaltırık: Hakkında şahane yorumlar okudum bu kitabın, beklentim büyük.

Anadolu Efsaneleri - Halikarnas Balıkçısı: Çeşitli milletlerin efsaneleriyle ilgili kitaplar okumayı düşünüyordum. Şuan sistemli bir okuma yapmam söz konusu olmasa da denk geldikçe alıp okumaya çalışıyorum.

   Ve, leyleğin fıtık olma sebebini öğrendiniz. Sırada inşallah bir Cağaloğlu yazısı var, sonrasında yorum yazmaya başlarım diye umuyorum. Tam tersi de olabilir, karar vermedim.

23 Şubat 2017 Perşembe

Sıradakinden Alıntı

   Akşam yemeğinden sonra Emmett ile bahçede dolaştık. Emmett cerrah, haftada iki gün beyne takılan küçük elektronik cihazlarla ilgili bir şeyler yapıyor. Biyotronik miydi yoksa? Çok küçükler. Bir iğne başına yüzlercesi sığar. Yoksa on sente mi sığıyorlardı? Tam olarak takip edemedim. Bana işimi sorduğunda söyledim. Eh, şey, dedi, kültürümüzün bazılarımıza dayattığı tuhaf esrarlı işler hayret verici, küçük düşürücü şeyler, kimseye elle dokunulur bir faydası olmayan şeyler... İnsanların başları dik dolaşmasını nasıl bekleyebiliyorlar?

18 Şubat 2017 Cumartesi

Leyleğin Getirdiği


   Delidolu'nun çekilişini kazandım! Aslında ''kazandık'' demeliyim, çünkü bir arkadaşımla beraber katıldık yarışmaya, sağolsun :) Buradan Delidolu'ya teşekkürlerimi gönderiyorum (ki herhalde bu yazdıklarımı okumuyorlardır, heheh). Arkadaşıma da buradan tekrar teşekkür edeyim (ki o da blogumu okumuyor, heheheh).

   Şu yazıda söz verdiğim üzere teşekkürümü ettim, sıra itirafta :P Kitabı okumayı gerçekten çok istiyorum, kitabın ilk on sayfasını da okudum aslında, yazım şekli çok ilginç, merak uyandırıcı. Hani yazarı da Saunders, nasıl dayanayım değil mi... Ama hayır işte. Bu aralar maalesef hem okumaya eskisi kadar vakit ayıramıyorum hem de nasıl oluyorsa aynı anda üç/beş/on kitabı okuyorum o olmayan vakitte. Kitabı süründürerek ziyan etmek de istemiyorum... İnşallah güzel bir vakitte, rahat bir kafayla okuyacağım.

Cağaloğlu...

   14 Şubat'ta George Saunders'ın Arafta kitabının çıkacağından bahsetmiştim bir önceki alışveriş yazısında. Kitabı alıp okumayı dört gözle bekliyordum, ne var ki bu alışverişi kitap çıkmadan bir hafta önce yaptım. Çünkü Delidolu, Arafta çekilişi düzenliyordu ve ona katılmıştım. Ve spoiler :P Çekilişi kazandım. Böylece bir hafta sonrasında tekrardan Tudem'e gitmeme gerek kalmadı, iyi de oldu... Teşekkür kısmını ise Leyleğin Getirdiği yazısına saklayayım :P

   Neler aldım peki:


Muhafızlar! Muhafızlar!, Kış Ustası - Terry Pratchett: Muhafızlar! Muhafızlar!'ı arka kapak yazısını okuduğumdan beri pek merak ediyorum. En sevdiğim Diskdünya romanları arasına girecekmiş gibi hissediyorum, umarım yanılmam :P



Şapkada Eriyen Bay Karp - Cary Fagan: Aslına bakarsanız tüm o Tudem'den aldığım kartpostallar ve ayraçlarla beraber bu kitabın fotoğrafını çekmem ironik, çünkü kitap koleksiyonerlik üzerine :D Vakit bulabilirsem yorumunu yazacağım.
 

24 Ocak 2017 Salı

Cağaloğlu...

   Yaklaşık bir ay önce şunları almıştım Cağaloğlu'ndan, unutup duruyordum eklemeyi:


Triffidlerin Günü - John Wyndham: Konusu sebebiyle çok ilgimi çeken bir kitap. Körlük ve dünyayı ele geçiren etçil bitkiler! Edit: Yorum!

Güz Nehri - John Cheever: Bir öykü derlemesi. Öykülere zaafım var.



Piramitler, Küçük Özgür Adamlar, Gökyüzü Dolu Şapka - Terry Pratchett: Diskdünya'ya devam!



Bizim Hazin Evrenimiz - Scarlett Thomas: Yazara ait okuyacağım ikinci kitap olacak. Scarlet Thomas'ın hem fikirleri ilginç hem de bu fikirleri yedirdiği kurguları. Bay Y'nin Sonu'nu okumuştum geçenlerde, ancak kitap hakkında ne yazacağımı bilemedim. Anlatılmaz, okunur cinsten.

Philip K. Dick'in Peşinde - Anne R. Dick: PKD gerçekten çok sevdiğim ve hayran olduğum bir yazar. Bu biyografik kitabı da haliyle ilgimi çekti. Ancak kendisinin Anne Dick ile evliyken yazmış olduğu romanları henüz okumadığımdan, bu kitabı okumayı biraz ertelemeyi düşünüyorum.



Gökteki Göz, Sizi İnşa Edebiliriz, Alfa Ayının Kabileleri - Philip K. Dick: Alfa Yayınları'nın PKD kitaplarına girişmesi beni cidden sevindirdi. Umarım devamını da getirirler. Edit: Gökteki Göz yorumu burada.



Dünyaya Düşen Adam - Walter Tevis: Konusunu ilk okuduğumdan bu yana epey ilgimi çeken bir kitaptı bu. Kitap hakkında araştırma yaparken de Everest Yayınları'nın Modern Klasikler serisinde yer aldığını gördüm. Seride başka ilgimi çeken kitaplar da var. Ama onları sonra okuyacağım sanırım...

Kiracı - Javier Cercas: Javier Cercas merak ettiğim bir yazardı, ama aklımda Cercas okumaya başlamak için Salamina Askerleri vardı. Ancak hazır Alfa Dağıtım'a gitmiş ve bu kitabı görmüşken, neden bununla başlamayayım dedim. Aldıklarımdan da ilk okuduğum bu oldu. Bir ara yorumunu yazarım inşallah. Edit: Yorum yazmaktan vazgeçtim. The Twilight Zone'un Shatterday bölümüne oldukça benziyor kurgusu. Hatta kitabı okumak yerine direkt Shatterday'ı izlemenizi tavsiye edebilirim.

   14 Şubat'ta George Saunders'ın yeni kitabı Arafta çıkacak. Çok heyecanlıyım :P Yine bir Tudem'e gitmek isterim, gitmişken Muhafızlar, Muhafızlar'ı da alırım... Alınacak/okunacak şey bitmiyor...

15 Ocak 2017 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı - George Saunders


   Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı absürd, alegorik ve gerçekten dehşet veren bir kısa roman.

   İç Horner adında minicik bir ülke ve bu ülkeyi çevreleyen Dış Horner ülkesi anlatılıyor bu kitapta. İç Horner o kadar küçük bir ülke ki sadece bir vatandaş barınabiliyor ülkede, kalanlar ise sıraları gelene kadar Kısa Dönemli İkamet Bölgesi'nde bekliyor.

   Günlerden bir gün, zaten küçücük olan İç Horner daha da küçülüyor, kimse tamamen sığamaz hale geliyor, bu da Dış Hornerlılar için bardağı taşıran son damla oluyor. Zaten Dış Hornerlılar çok cömert değiller miydi İç Hornerlılara karşı? Zaten onlara Kısa Dönemli İkamet Bölgesi için alan sağlamamışlar mıydı? Artık kendi ülkelerinde barınamamaları da ne demekti?!

   Aslına bakarsanız Dış Horner epey geniş, kullanmadıkları epeyce alan da var, ancak bir gün o alanları da kullanıma katabilirler, bu sebeple kendi topraklarının birazının bile İç Hornerlılara verilmesi söz konusu dahi olamaz!

   Dış Horner milisleri İç Hornerlıları bir şekilde cezalandırmalı. Peki ne yapmalı?.. Kenarda, kahvehaneden Phil adında bir adam diyor ki onlardan vergi alın. Bu laflar, Phil'in tiranlığının başlangıcı oluyor. Vergi adı altında, akıl almaz vahşette olaylar yaşanmaya başlıyor...

   Kitaptaki karakterler makine parçaları ve organik parçalar karışık, ilginç bir yapıya sahip yaratıklar. Bu da kitabın alegorik kısmını oluşturuyor. Phil, beyni bir rafın üstünde duran ve eğer vidası yerinden çıkarsa beyninin raftan düşmesi sonucu, son derece gür sesle ve özgüvenli bir şekilde savaş çığırtkanlığı yapan bir adam misal.

   Kitabın sonlarına doğru dehşet, kaldıramayacağım kadar arttı. Kalan sayfa sayısına baktım, kitabın isminde ''kısa'' ifadesinin geçtiğini kendime hatırlattım ve bir nebze rahatladım. Olay örgüsü dehşet verici evet, ancak bunu asıl dayanılmaz kılan, gerçek hayatta bunun defalarca yaşanmış olması, hatta hala da yaşanmaya devam etmesi.

   Kitabın son kısmını çok sevdim. Bununla ilgili bir şeye değinmek istiyorum, ancak spoiler olacağını düşünüyorum, bu sebeple eğer kitabı okumadıysanız rica ederim son paragrafa geçin. SPOILER BAŞLANGICI. Yaratıcı'nın elinin gökten uzandığı sahne gerçekten muhteşemdi. Tüm Hornerlıları parçalara ayırıp baştan yapması, Phil'i ise kenara koyup önüne ''canavar'' yazılı bir tabela iliştirmesi ve nihayetinde de ''Sizin mutlu olmanızı istiyorum'' konuşması, bana helak edilmeyi düşündürttü. Helak olmak, korkunç bir şey olarak algılanır, çünkü Yaratıcı'nın gazabıdır. Öte yandan düşününce, bu yeni bir başlangıçtır ve bu olaydan geriye birtakım anımsatıcılar kalır ki diğer insanlar da aynı hatalara düşmesin ve daha güzel bir hayat yaşasın. Saunders bunu gerçekten güzel ifade etmiş bence birkaç sayfada. SPOILER BİTİŞİ.

   Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı kısacık olsa da bittikten sonra etkisini uzun süre sürdürecek bir kitap. Bir an önce depresyondan çıkmayı umut ediyorum...

Puan: 4

Sıradakinden Alıntı

   Phil dışarı baktığı zaman köprücük kemiklerinden sökülebilir megafonlar çıkmış üç yakışıklı, bakımlı, tıknaz küçük adam gördü.

   ''ADAM, SOKAKTAKİ YABANCILARA BAKIYOR!'' diye bağırdı ilk küçük adam.

   ''Siz ne yapıyorsunuz?'' diye sordu Phil.

   ''ADAM SORU SORDU VE YANIT BEKLİYOR!'' dedi üçüncü küçük adam.

   ''MEDYANIN ÖNDE GELEN TEMSİLCİLERİ KARŞILIK VERMEYE HAZIRLANIYOR!'' dedi ilk adam.

   ''MEDYAYA ÇOK MU FAZLA HESAP SORULUYOR?'' dedi ikincisi.

   ''Biz medyadanız,'' dedi ilk adam, megafondan değil, arka tarafındaki sırıtan ağızdan gelen normal bir sesle.

   ''Buralarda pek bir şey olmuyor da,'' dedi ikinci adam. ''Bu yüzden yalnızca idman yapıyorduk.''

   ''Bir gün bir şey olması ihtimaline karşı,'' dedi üçüncü küçük adam.

   ''GECE İLERLERKEN GÖKYÜZÜ HÂLÂ KARANLIK!'' dedi ilk küçük adam.

   ''Bu iyiydi,'' dedi ikincisi.

   ''Önemli bir mesele olduğunu düşündüm,'' dedi ilki.

   ''MEDYANIN ÖNDE GELEN TEMSİLCİSİ, MEDYANIN ÖNDE GELEN DİĞER TEMSİLCİSİNE ÖVGÜLER YAĞDIRDI!'' dedi ikinci küçük adam.

   ''MEDYANIN ÖNDE GELEN TEMSİLCİSİ, MEDYANIN ÖNDE GELEN DİĞER TEMSİLCİSİNİN MEDYANIN ÖNDE GELEN ÖTEKİ TEMSİLCİSİNE ÖVGÜLER YAĞDIRDIĞINI AÇIKLADI!'' diye bağırdı üçüncü küçük adam.

   ''MEDYA, MEDYAYA FAZLA MI ODAKLANIYOR?'' diye bağırdı ikinci küçük adam.

19 Kasım 2016 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Pastoralya - George Saunders


   Pastoralya, içinde altı öykünün yer aldığı bir kitap. Öykülerin ortak özelliği ise, ana karakterlerinin bir şekilde ''kaybeden'' olması. Kimisi kapitalizm yüzünden kaybetmiş, kimisi sosyal normlar yüzünden...

   Her öykünün ana karakteri, bir şekilde kendinize yakın hissedeceğiniz türden. Saunders o kadar basit ama insacıl ayrıntılara yer vermiş ki öykülerinde, empati yapmaktan kendinizi alamıyorsunuz.

   Saunders'ın dili yine muhteşem, hem esprili hem içten. Öyküleri, konusu ve kurgusu gereği trajikomik. Ancak, ne ağlayabiliyorsunuz ne kahkahayla gülebiliyorsunuz, sizi bir şekilde dizginliyor dili.

   Son olarak da kapağa ve çeviriye değinirsem... Kapak tasarımı muhteşem! Sadece göze hitap eden değil, kitabın ruhunu da yakalamış bir tasarım, ellerine sağlık Burak Tuna! Çeviri ise diğer Saunders kitaplarında olduğu gibi, Niran Elçi'ye ait, eh, o çevirir de bize söz mü düşer...

Puan: 5

3 Kasım 2016 Perşembe

Sıradakinden Alıntı

   Çocukluğunda kurduğu hayaller o kadar parlaktı, o kadar büyük umutları vardı ki, şimdi bir hiç olması doğru olamazdı, öte yandan bir hiç olmayan biri, hayatının en iyi yıllarını fotokopi makinesine küfrederek harcar mıydı?

13 Ekim 2016 Perşembe

Tazecik Kitap Yorumu: İkna Ulusu - George Saunders


   Şahane bir yazarla tanışmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

   İkna Ulusu, bir öykü kitabı. Kitap dört kısımdan ve on iki öyküden oluşuyor. İlginç bir şekilde, her öykü birbirinden çarpıcı, aralarında ayrım yapamıyorum.

   Saunders öykülerinde, tüketim toplumunun varacağı en uç noktaları gösteriyor bize, kapitalizmin insanların algılarını nasıl bozduğunu ve bozacağını. Birer uyarı gibi her öykü.

   Öykülerdeki karakterler seçim hakkına sahip, ancak onlara sunulan tercihler ''kötü'' ile ''daha kötü'' olmak üzere sınırlı. Bir özgürlük yanılgısına sahipler. İçlerinden bu yanılgıdan sıyrılanlar da oluyor tabii. Bir cesaretle çıkıp, var olan zalim düzeni değiştirmek istediklerinde de sistem tarafından sindiriliveriyorlar hemen.

   İkna Ulusu bana epeyce Black Mirror dizisini hatırlattı; insanlığın kara aynası... Ancak diziyi hatırlatmasına rağmen, kitabın absürtlük ve hiciv konusunda biraz daha önde olduğunu söyleyebilirim.

   Kapak tasarımını da pek uygun buldum kitaba, ellerin dert görmesin Burak Tuna...

   Saunders'ın öykü konuları orijinal olduğu kadar, dili de oldukça güzel. Hem alaylı, hem samimi. Sırf dili için bile kitaplarını okuyabilirim.

Puan: 4,5

8 Ekim 2016 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   Hayatta, kaybetmekten bıktığınız, artık kaybetmemeye karar verdiğiniz ama sonra kaybetmeye devam ettiğiniz bir an gelir. Sonra gerçekten kaybetmeye bir son vermeye karar verirsiniz ve kaybetmeye devam edersiniz. Kaybetme o kadar uzun sürer ki daha ne kadar düşebileceğinizi merak ederek izlemeye başlarsınız.

7 Ekim 2016 Cuma

Seçmeceler

   Yorumlarını yakında yayınlayacağım iki kitap (yarın bile olabilir):



   Edit: İkna Ulusu'nun yorumu burada.
           Pastoralya'nın yorumu burada.
  

2 Ekim 2016 Pazar

Cağaloğlu...

   Belki siz kitap alışverişi yazılarımdan sıkıldınız, ama ben bunları yazmaktan (ve tabii kitap almaktan) sıkılmadım, nihahaha... Tamam, yok bir şey :( (neden artık yazılara tuhaf başlangıçlar yapıyorum?)

   Aslında Terry Pratchett'ın Tiffany Sızı serisi yeniden basılana kadar Cağaloğlu'na gitmeyecektim, ama Eminönü'nü bir dolaşınca ve Tudem'in yerine de o kadar yakın olunca, kendimi tutamadım yine.

   Neler aldım?


Pastoralya, Aralığın Onu, Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı - George Saunders: Evet, aslına bakarsanız Tudem'e girmemin amacı George Saunders kitaplarını toplamaktı. Geçenlerde İkna Ulusu'nu okudum ve beğendim (öhöm, ''Bu yazarın tüm kitaplarını okumalıyım!'' krizi de geçirmiş olabilirim, bu aralar neden bu kadar uçlarda yaşıyorum duygularımı :P) Edit: Pastoralya yorumu burada, Phil'in Dehşet Verici Kısa Saltanatı'nın yorumu burada, Aralığın Onu yorumu da burada.

   Soldaki ayraç Hünkar Kasrı Sergi Salonu'nda düzenlenen Tahayyül - Geleneksel Türk Sanatları sergisinden bir hatıra. Sergide muhteşem çalışmalar vardı, ellerine sağlık tüm emeği geçenlerin. Sergiye gitmenizi önerirdim, ama maalesef sergi bitmiş durumda. Sergiyi düzenleyen Gülce Sanat Grubu'nun Instagram sayfasına buradan ulaşabilirsiniz ama. Bence bir bakın.

   Hünkar Kasrı ise zaten başlı başına bir sanat abidesi. Düzenlenen sergiler değişse de, Hünkar Kasrı hep açık diye biliyorum. Muhakkak görmeniz gereken yerlerden biri, insan gezerken mest oluyor. Eğer uğrama imkanınız yoksa da şu ve şu sitelere bakabilirsiniz, güzel inceleme yazıları ve fotoğraflar var :)

   İş Bankası'nın müzesine girdik babamla sergiden çıkışta. O kasa odasını görmeniz lazım, gerçekten ilginç. Kasaya giden koridorda da yere projektörlerle kayan ve değişen sayılar yansıtılıyor, Matrix'teymişçesine bir hava veriyor insana (Matrix'de olmadığımızı kim söyledi ki?).

   Son olarak da hayvan satışlarının yapıldığı çarşıya girdik. Hayvanları görebileceğimiz bir yer olması güzel aslında, ama bakımsızlıkları insanı aşırı derece üzüyor ve dehşete düşürüyor. Tabii her satıcı öyle değil, ama kötü bakanlar da var hayvanlara. Beyaz renkli güvercinlerin kafeslerinin önünde yem yiyen özgür gri güvercinlerin görüntüsü ise acayip bir ironik durum oluşturuyor :P

   Bu sefer farklı bir yazı oldu, hım? Normalde sadece alışveriş odaklı yazıyordum ama beğendiyseniz bundan sonrakileri de bu şekilde yazabilirim. Beğenmediyseniz eğer, bu yazdıklarımı yine de silmeyeceğim :D

   Sağlıcakla kalın! (Son bir not: Beyoğlu'nda elli gün sürecek sergi furyası başladı. O sergilere de gitmeyi düşünüyorum, siz de bir bakın isterseniz, belki ilginizi çeken çıkar. Şu haberin sonunda tarihleriyle birlikte sergi listesi var.)

30 Ağustos 2016 Salı

Cağaloğlu...

   Bir öncekinin üzerinden pek vakit geçmeden, yine bir kitap alışverişi yazısıyla karşınızdayım. Okuduklarıma yorum yazma işini bu yıl epey aksattığımın farkındayım, ama ne yapalım.

   Dün Tudem'e gittim. Aslında Tudem'e çok fazla uğradığımdan alacak pek bir şey bırakmadım da, neyse :D Eylül'de Diskdünya serisinin Tudem'den çıkmış kitapları tekrar basılacak, o zaman yine gitmeyi düşünüyorum.

   Neler aldığıma gelirsek...


Viran Şatodaki Ejderhalar - Terry Pratchett: Aşırı sevimli çizimlere sahip bir çocuk kitabı. Yazarı ise üstat Pratchett :P Bana da okumak düşüyor.

Ucube Kocakarılar - Terry Pratchett: Diskdünya serisinin altıncı kitabı. İlk beş kitabı okudum, ancak sadece ilkinin yorumunu yazdım bloga. Diğerlerini de yakın zamanda yazarım umarım.



Wondla-Arayış - Tony DiTerlizzi: Bu kitabı önceden nasıl gözden kaçırdım bilemiyorum. Konusu da, illüstrasyonları da oldukça ilgi çekici.

Karanlık Yaşam - Kat Falls: Bu kitap önceden de birkaç kez gözüme takılmıştı ama almamıştım. Geçenlerde Neal Shusterman'ın bu kitap için yaptığı yorumu görünce okumaya karar verdim. 



İkna Ulusu - George Saunders: Hem öykü kitaplarını sevmem hem de Saunders'ı merak etmem sebebiyle bu kitabı aldım. Dilimize çevrilmiş birkaç kitabı daha var. Edit: Yorum!

   Şimdilik bu kadar, esenle kalın!