James S. A. Corey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
James S. A. Corey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Aralık 2013 Pazartesi

Kitap Heberleri

   Enginlik Serisi'nin ikinci kitabı olan Caliban'ın Savaşı çıktı! İlk kitap olan Leviathan Uyanıyor yorumuma ulaşmak için buradan.



   İskender Pala severlere ise ayrı bir haber: Ocak ayında İskender Pala'nın yeni kitabı çıkıyor! Asistanı twitter'da yayınladı, buyrunuz.



   James Dashner'ın ''Maze Runner'' kitabı da bu ay çıkacakmış diye duydum, emin değilim :D Edit: Yorum!

   Eşleşme serisinin üçüncü kitabı İsyan da, Ocak sonunda çıkacakmış.


2 Kasım 2013 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Leviathan Uyanıyor - James S. A. Corey


   Koltuğunuza iyice yerleşin ve kemerlerinizi sıkıca bağlayın, bayanlar baylar. Zira, gerçek bir bilim kurgu kitabı bizi beklemekte!

   Geleceğe hoşgeldiniz. İnsanlık Güneş Sistemi'ne dağılmış durumda, ancak yıldızlar hala erişilmez-şimdilik-. Kuşak diye bir yapı inşa edilmiş ki bu, bir bakıma durak yeri, büyük bir insan kolonisine de ev sahipliği yapan bir yapı. Geleceğin İpek Yolu gibi aynı zamanda. Ticaret gemileri burada durmadan geçmez. Kuşak'ın iç kısmında Dünya ve Mars var ki, bunlar iç gezegenler olarak nitelendiriliyor. Kuşak'ın arka kısmında kalanlar ise dış gezegenler.

   İnsanların Güneş Sistemi'ne dağılmasıyla birlikte, yapılarında da birtakım değişiklikler meydana gelmiş. Mesela, düşük yer çekimine sahip olan Kuşak'ta doğmuş büyümüş insanlar sırım gibi uzun boylu ve incecikken, Dünyalılar daha kısa boylu ve iri yarı kalıyorlar onlara göre. Bu arada, sadece gezegenlerle sınırlı değil kolonileşme, uydularda da var. Ay olsun, Ganymede olsun...

   Genel olarak gezegenler arasında ticari bir ilişki var. Su ihtiyacı da Satürn'ün halkasındaki buzlardan gideriliyor mesela. Canterbury de buz taşıyıcısı olan masum bir gemi. Kurban.

   Kitap Julie Mao ile başlıyor. Julie'nin uzay gemisi Scopuli ele geçirilmiş ve gemiyi ele geçiren adamlar da kendisini bir dolaba kilitlemiş. Gemisindeki mürettebattan haber alamıyor, sadece bir tanesinin hava kilidinden dışarı atılırkenki yalvarmalarını duyuyor. Bu da yiyecek vs. verilmesi için, dolabın önündeki askerlere yalvarmaya diye topladığı tüm cesareti alıp götürüyor. Sekiz günün sonunda artık pes ediyor. Zaten üç gündür de ne insan sesi, ne de başka bir ses duymuş. Kırıyor dolabın kapağını, çıkıyor dışarı. Ama ortada bir sorun var. Mürettebattan olsun, gemisini ele geçiren korsanlardan olsun, kimse yok. Sonra mühendislik odasına gidiyor. Orada da bir şey var ki...

   İkinci bölüm Holden'in ve kitap bundan sonra bir bölüm Holden'e, sonraki bölüm Miller'a olacak şekilde ayrılıyor. Holden idare subayı. Canterbury bir acil durum sinyali tespit ediyor ve uzay kanunlarına göre acil durum sinyallerinin görmezden gelinmesi suç. Kaptan, Holden'a sinyalin kaynağına gitmesini emrediyor. Holden yanında üç kişilik mürettebatı ve minik gemisi Şövalye ile sinyalin kaynağına gidiyor. Scopuli'ye.

   Şövalye mürettebatı, Scopuli'ye çıktığında geminin dışında bir delik fark ediyor. Bu delik, geminin tüm havasını vakumlamış, yani içeride bir canlının olmasına imkan yok. Bulamıyorlar da zaten. Ancak çok daha kafa karıştırıcı bir şey buluyorlar. Acil durum sinyalinin hiç çalıştırılmamış olduğunu. Sinyalin ise sahte bir vericiden geldiğini. Sahte vericinin pilinde ise Mars Donanması'nın damgası var. Holden bu durumdan endişeleniyor ve hemen Şövalye'ye geri dönüyorlar. Öğrendiklerini tam Canterbury'deki kaptana aktarırken, kaptan, üzerlerine altı tane torpil doğrultulduğunu söylüyor. Şövalye'nin Canterbury'ye torpillerden önce yetişmesinin imkanı yok. Canterbury yok ediliyor.

   Holden, bunların üzerine herkese açık bir yayın hazırlıyor ve Scopuli'deki sahte vericide bulduğu pildeki Mars Donanması damgasından ve Canterbury'nin yok edildiğinden bahsediyor. Canterbury bir Kuşak gemisi. Bu yayın, Kuşak ile Mars arasındaki eskiden beri var olan gerilimi had safhaya çıkarıyor.

   Miller, bir Kuşak polisi. Kendisine Julie Mao'yu bulma görevi veriliyor. Bu sırada, Holden'ın yayınıyla birlikte Kuşak'ta isyanlar başlıyor. Miller diğer polislerle birlikte isyanları bastırırken, Julie Mao ile Holden'ın arasında bir bağlantı olduğunu fark ediyor: Scopuli.

   Miller çok zor zamanlardan geçiyor kitapta. Peki Holden? Holden'ın durumu epey acınası. Kitap boyunca neredeyse bindiği tüm gemiler arkasından buhar oluyor. Alıntı yapmak istiyorum burada.

   Holden adamın elini sıktı, sonra da gülmeye başladı. Tebessüm etmekten vazgeçmeyen Fred şaşkın gözükmesine rağmen Holden'ın elini bırakmadı ve neyin bu denli komik olduğunun açıklanmasını bekledi.

   ''Üzgünüm ama bunun ne kadar hoş olduğunu bilemezsin,'' dedi Holden. ''Bir aydan uzun zamandır ilk defa indiğim bir gemi arkamdan patlamıyor.''

   Yazık değil mi? Bir de şu kısmı okuyun :D

   ''İstasyonu yok edecekler,'' dedi Holden. Sesinde bir tür huşu mevcuttu. ''İçinde olduğum gemilerin patladığı günleri özleyeceğimi hiç sanmazdım. Artık sıra istasyonlara geldi.''

   Kitap bir tür sır matruşkası gibi. Her sır çözüldüğünde altından başka bir sır çıkıyor. Olayların birbirine bağlanışı da ''Öh.'' dedirtecek cinsten. Ben dedim, en azından :D

   Kitap aşırı sürükleyici. Holden'ın bölümlerini ayrı bir sevdim. Miller da iyi bir karakter, ancak Holden'ın hikayesinin çok daha hareketli oluşu beni cezbetti sanırım. Bunun dışında kitap, yazının başında dediğim gibi ''gerçek'' bir bilim kurgu kitabı. Birkaç sayfada bir bilimsel bombardımana tutulmak yerine size yeri geldikçe veriliyor bu bilgiler. Bir geminin ilerleyişi, kalktı-ilerledi-durdu şeklinde değil. Yavaş yavaş artan g kuvvetinden bahsediyor mesela. İticilerinin nasıl çalıştığını açıklıyor ilk bölümlerde. Bilimsel bakımdan açığı yok kitabın. Bunun da dışında, kitabı çok daha gerçek yapan şeyler var. Kültürel birikimler olsun, gezegenler arası siyaset olsun. Sanki kurgu değil de, hepsi gerçekmiş ve size aktarılıyormuş gibi. Yazarları çok takdir ettim bu konuda. ''Yazarlar'' diyorum çünkü, Ty Franck ve Daniel Abraham birlikte yazmışlar bu kitabı, kalem ismi olarak da S.A. Corey'i seçmişler. Acaba Holden ve Miller'ı ayrı ayrı mı yazdılar, yoksa ikisinin de iki karakterde birden payı var mıdır?

   Uzay öykülerine aşırı bir sempatim vardır. Leviathan Uyanıyor da beklentilerimin üstünde çıktı. Kapağını da çok beğendim. Leviathan denilen İskandinav mitolojisindeki su canavarı. Kitabın ismi de anlamlı. Thomas Hobbes Leviathan kitabında, Leviathan kavramı mutlak güç ve yetkilere sahip egemen devleti ifade etmek için kullanmış. Kitabın sonlarına doğru o devletin de hangisi olduğu anlaşılıyor zaten. Güzel bir gönderme olmuş.

   İkinci kitap olan Caliban'ın Savaşı da ha çıktı ha çıkacak. TÜYAP'ta satılacağını biliyorum, ancak henüz baskısı yapılmadı sanırım. Okumayı çok istiyorum o kitabı! Acaba Holden'a rastlar mıyız o kitapta? Belki de Miller'a?

Puan: 5

Sıradakinden Alıntı

   ''Saat kaç?'' diye sordu Miller.

   ''Geç.''

   Kelimenin bir derinliği vardı. Geç. Gerçekten de geçti. İşleri yoluna koymasını sağlayacak tüm fırsatlar her nasılsa elinden kaçmıştı. Sistem savaş halindeydi ve hiç kimse niye öyle olduğundan emin bile değildi. Miller gelecek Haziran'da ellisine basacaktı. Artık çok geçti. Yeniden başlamak için çok geç. Yanlış yolda koştururken kaç senesini boşa harcadığını fark etmek için çok geç.


20 Nisan 2013 Cumartesi

Leyleğin Getirdiği

   Sırayla tüm kitap satış sitelerini deniyorum :D Bu seferki ise D&R.


Leviathan Uyanıyor - James A. Corey: Uzayda geçen bir bilim kurgu. Edit: Yorum!

Kıyamet Kitabı - Connie Willis: Zaman makinesini kullanarak aslında farklı bir zaman dilimine gitmek isterken kazara vebanın yaygın olduğu döneme yolculuk yapan birinin öyküsü. Edit: Yorumunu yazmayacağım. Fazla uzatılmış gibi geldi, bazı yerlerdeki tekrarlar da insanı bezdiren cinstendi.



İnsan Sürümü: 0.4 - Mike Lancaster: İtiraf edeyim, bu kitabın bilim kurgu olduğundan başka pek bir şeyini bilmiyorum. Edit: Yorum! (şuursuzmuşum)

Efsane - İskender Pala: İskender Pala benim çok sevdiğim yazarlardan birisi. Efsane de onun en son çıkan kitaplarından biri. Barbaros Hayrettin Paşa'yı anlatıyor.



   Artık İngilizce kitap okumaya başlamak istiyorum. Ancak elimde sözlükle okumak istemediğimden, bende Türkçesi olan kitapları aldım.

Gone - Michael Grant => Yoklar, yorumu burada.

The Forgotten Garden - Kate Morton => Saklı Bahçe, yorumu burada.

Matched - Ally Condie => Eşleşme, yorumu burada.