29 Eylül 2013 Pazar

Sıradakinden Alıntı

   ''Mucube mi?''

   ''Bir tür mutant. Mutant ucube. Mucube,'' diyerek omuz silkti Diana. ''Mucube, Muti, ucube. Hiç yiyeceğimiz yok ama bir sürü takma adımız var.''


Tazecik Kitap Yorumu: Yoklar - Michael Grant


   Perdido Sahili'nde son derece normal bir günün ortasında her şey kendi seyrinde giderken, birdenbire tüm yetişkinler ortadan kaybolur, daha doğrusu on dört yaşın üstündeki herkes.

   Kitapta güzel bir karakter çeşitliliği mevcut. Bölümler de bu karakterlere dönüşümlü olarak yer veriyor.

   Sam ve Quinn, yetişkinler kaybolduğu sırada okulda, derste. Öğretmenleri bir an önce ders anlatırken, bir an sonra ortadan kayboluyor. Çocuklar bakışıyor önce bir, hoca nereye gitti, bize şaka mı yapıyor acaba diye, o sırada içeriye dahi lakabıyla anılan Astrid giriyor. ''Öğretmeniniz nerede?'' diye soruyor, ancak kimse bilmiyor haliyle. Astrid'in öğretmeni ve kendisinden yaşça büyük çocuklar da ortadan kaybolmuş. Sam ve Quinn, Astrid'le birlikte onun sınıfına gidiyorlar, tahmin edildiği üzere kimse yok. O sırada bir çığlık geliyor dışarıdan, sebebi ise telefonların çalmaması, acil durum numaraları dahil. Bu, okulda gerilime yol açıyor ve bir şeylerin döndüğü kesinleşiyor. Daha sonra bu üçlü evlerini kolaçan etmek ve ailelerini aramak üzere ayrılıyorlar okuldan.

   Lana, dedesi ve köpeği ile birlikte arabada, yokuş aşağı gitmekte. Dedesi bir anda ortadan kaybolunca direksiyon boş kalıyor ve Lana kemerini çözüp direksiyonu kontrol altına almaya çalışıyor. Ne var ki araba dengesini kaybedip yuvarlanmaya başlıyor ve fena halde yaralanıyor.

   Albert, büyük olay gerçekleştiğinde diğer çocuklar gibi paniğe kapılmak yerine, gidiyor McDonalds'a, orayı işletmeye başlıyor.

   Mary, olay gerçekleştikten sonra, kreşteki küçük çocukların başında artık kimse olmadığı için kardeşi ile oraya gidip onlara bakıcılık yapmaya başlıyor.

   Orc, okulun kabadayı serserisi, Howard ise onun yalakası. Olaylar olduğunda Orc hemen ekibini toplayıp, kendini ''kumandan'' ilan ediyor. Howard, herkesin diline dolanacak olan RSGB kısaltmasını bulan kişi, ''radyoaktif serpinti gençliği bölgesi'' ismini. Neden böyle bir ad koyduğuna gelecek olursak, çocuklar bulundukları bölgeyi çepeçevre saran gri ve neredeyse saydam bir duvar; bir kubbe keşfediyorlar. Yıllar önce de, Perdido Sahili'ndeki nükleer santrale bir göktaşı çarpmış ve epey bir radyasyon yayılmış bölgeye. Devlet her ne kadar radyasyonun temizlenmiş olduğunu söylese de Perdido Sahili'nin adı çıkmış bir kere. Sonuç olarak çocuklar aşılamayan bir duvarın içinde, radyasyonlu olduğu düşünülen bir bölgede.

   Çocuklar hala panik içinde, evlerinde oturup yetişkinlerin geri dönmesini beklerken, birkaç tane son model araba geliyor şehir meydanına. Gelenler Coates Akademisi'nden. Coates Akademisi, genellikle sorunlu çocukların gittiği bir okul ve Perdido Sahili çocukları ile Coates çocukları arasında hafif bir çekişme var. Coates'tan gelen çocukların amacı da bu küçük yeni dünyanın hakimiyetini ele geçirmek. Bu yeni gelenler arasında Caine, Drake, Diana ve Jack var.

   Caine, kontrol bağımlısı bir deli. Diana Caine'i kullananan, sivri dilli bir kız. Drake bir sadist ve Jack de bir bilgisayar hastası. (Çok stereotipik tanımladığım için afedersiniz).

   Perdido çocukları, Caine'nin grubunun karizmatik girişini ve onların kendilerinden emin tavırlarını görünce her şeyin düzelebileceğine dair bir umutlar besliyorlar içlerinde. Tabii nereden bilsinler, hepsi ayrı bir sorun. Bu noktada insanın aklına Sineklerin Tanrısı geliyor.

   Kendi adıma, Albert ile Lana'nın bölümlerini okumaktan ayrı bir zevk aldım. Albert'ta kesinlikle iş var; çocuk, herkes sadece yiyip, içip, oturup DVD seyrederek vakit geçirdiği müddetçe hiçbir halt olmayacağını, yiyeceklerin nihayetinde biteceğini, bu yüzden de o raddeye gelmeden çalışmaları gerektiğini anlamış durumda. Ne var ki herkes ''Biz daha çocuğuz.'' bahanesinin ardına sığınıyor.

   Her bölümün başında kalan süre yazıyor ve bu süre gitgide azalıyor. Peki sürenin sonunda ne oluyor? Gerçi, kitabı okurken rahatlıkla tahmin ediyorsunuz ne olacağını, çünkü yazarın bunu saklama gibi bir amacı yok. Ama bu demek değil ki hiç heyecanı yok bu süre bitiminin. Öyle şeyler oluyor ki...

   RSGB'nin yetişkinlerin olmaması, aşılmaz kubbe ve iletişim aletlerinin çalışmaması gibi tuhaf özelliklerinin dışında bir enteresanlığı daha var: Çocukların geliştirdikleri güçler. Telekinezi, iyileştirme gücü, yıldırım çıkarma vs.

   Kitaptaki espriler ve aksiyon sahneleri ayrı bir hoşuma gidiyor. Kitabın dili basit, çok kolay okunuyor, epey sürükleyici de hem. Tadından yenmiyor.

   Edit: Kitabın İngilizcesini okurken gördüm ki; sevgili çevirmen bu kitabı Türkçeye çevirirken çeşitli tuhaflıklar yapmış. Betimlemeleri kırpmak mı dersin, konuşmaları değiştirmek mi... Böyle şey mi olur, hiç yakıştıramadım. Yine de bundan puan kırmıyorum.

   Yine edit:  
   Serinin ikinci kitabı Açlık'ın yorumu burada.
   Serinin üçüncü kitabı Yalanlar'ın yorumu burada.
   Serinin dördüncü kitabı Veba'nın yorumu burada.
   Serinin beşinci kitabı Korku'nun yorumu burada.


Puan: 5

18 Eylül 2013 Çarşamba

Sıradakinden Alıntı

   ''Korkmamız gereken tek şey korkunun kendisi,'' diye fısıldadı Astrid.

   ''Ne?''

   ''Büyük Buhran sırasında bütün ülke panik içindeyken Başkan Roosevelt böyle söylemişti.''

   ''Biliyor musun,'' dedi Quinn. ''Bu işin tek iyi tarafı tarih dersinden yırtmamızdı ama şimdi tarih yine gelip bizi buldu.''


12 Eylül 2013 Perşembe

Tazecik Kitap Yorumu: Hacıyatmaz - Kurt Vonnegut


   Yakın gelecek ABD.

   Herkese bir göbek adı vererek 'genişletilmiş yapay aileler' ve 'kardeşlik kastları' oluşturulmuş. Çinlilerin yerçekimiyle oynaması yüzünden gündelik yaşam son derece çetrefilli. Salgın hastalıklar ve enerji krizleri sonucunda ülke viran ve dünyanın geri kalanıyla ilişkisi kopmuş. New York ve Boston ve San Fransisco limanları yeniden ormanlarla kaplanmış. Makineler çalışmıyor.

   Yukarıya, arka kapak yazısının bir kısmını yazdım. Beni heyecanlandıran ve ''Harika bir kurgu olmalı bu'' dedirten kısmı. Ama fena halde hayal kırıklığına uğradım. Resmen yukarıda bahsedilen olaylar kitapta iki üç cümlede ya bahsedilmiş ya bahsedilmemiş. Kitabı dikkatsizce okursanız, sonradan arka kapak yazısına baktığınızda, ''Kitapta böyle bir şeyden bahsediyor muydu ki yahu?'' demeniz normal. E, madem bunlardan kısacık bahsedilmiş, kitabın kalanında neler oluyor diye soracak olursanız, tipi bir Neandertal'e benzeyen Wilbur Swain'in yaşam hikayesi anlatılıyor.

   Wilbur ve ikiz kardeşi Elizabeth, doktorlara göre on beş yaşlarına kalmadan ölecekler. Çocukların anne babası çok zengin. Zaten ikizleri görmek bile onları dehşete düşürüyor, onlardan uzak durmanın en iyisi olduğuna karar veriyorlar. Yerleştiriyorlar onları bir malikaneye, hizmetçiydi, doktordu falan ayarlıyorlar ve çocukların doğum günleri hariç ziyarete bile gelmiyorlar. Doktorlara kalırsa ikizlerin zekası asla üç yaş zekasını geçemeyecek. İkizler de buna uygun rol yapıyor. Halbuki kafa kafaya verince çok zekiler, her ne kadar birbirlerinden ayrılınca kafaları biraz dursa da. Kendilerini malikanedeki diğer insanlardan gizlice, gayet iyi yetiştiriyorlar. Bir gün annelerini ağlarken görüyorlar, keşke çocuklarımız normal olsaydı diye. Ertesi günü ikizler aptal rolünü oynamayı bırakı, ne kadar zeki olduklarını ortaya koyuyorlar. Sonra bu çocuklara bir zeka testi daha yapılıyor. Elizabeth'in okumayı yazmayı bilmediği ve asla öğrenemeyeceği ortaya çıkıyor bu yeni testte. Wilbur ise zeki çocuk olarak kabul ediliyor ve özel okullara vs. yollanıyor, Elizabeth ise deliler hastanesi tarzında bir yere. Wilbur ile kardeşinin arası iyice açılıyor, hayat devam ediyor, Wilbur ABD başkanı oluyor vesaire, vesaire, vesaire.

   Wilbur'un insanlarla ilişkileri hastalıklı geldi bana. Aslında kitabın tamamı hastalıklı idi diyebilirim. Kaşlarımı çata çata okudum.

   Yazarın önsözde yazdığına göre, bu kitap, otobiyografiye en yaklaştığı kitabıymış. Wilbur, kendisini temsil ediyormuş.

   Kitap kısa kısa, birkaç paragraflık pasajlardan oluşuyordu, bu da okuma kolaylığı sağlıyordu bence. Tabii konudan konuya atlamayı da bayağı kolay kıldığını düşünüyorum.

   Kitabı büyük bir beklentiyle okudum son sayfaya kadar, ancak beklentim boşa çıktı. Kitaba iki puan veriyorum, yazımın başında paylaştığım arka kapak yazısında yazanlar sayesinde, kitabın büyük bir potansiyelinin olması, iyi bir kurgu okuyacağımı düşünmem sebebiyle.

Puan: 2

8 Eylül 2013 Pazar

Sıradakinden Alıntı

   Ağabeyime dair bir anekdot var ki ufak tefek farklılıklarla bana dair de olabilir:

   Bernard bir süre New York, Shenectady'deki Umum Elektrik Araştırma Laboratuvarı'nda çalıştı ve gümüş iyodürün kimi türden kar ve yağmur bulutlarını yoğunlaştırabileceğini keşfetti. Laboratuvarı, tökezleyen sakar bir yabancının düştüğü yere göre bin bir farklı şekilde ölebileceği kadar olağanüstü bir dağınıklıktaydı.

   Şirketin bu her an patlamaya hazır tuzaklarından oluşan hengameyi ilk gördüğünde bayılmanın eşiğine gelen bir güvenlik sorumlusu vardı. Ağabeyime çıkıştı.

   Ağabeyim parmak uçlarıyla alnına vurarak şöyle dedi ona: ''Eğer buranın kötü olduğunu düşünüyorsan asıl şurayı görmelisin.''


7 Eylül 2013 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Kuralsız - Veronica Roth


   Serinin ilk kitabı Uyumsuz'un yorumu burada.

   Tris ve müttefikleri Bilgelik rejimini yıkmak istiyorlar. Hem saklanmak için, hem de kendilerine yardımcı olabilecek kişiler bulabilmek için Dostluk topluluğuna sığınıyorlar.

   Kitap sonsuz tekrardan oluşuyordu resmen. Tris ve arkadaşları bir topluluğa sığınırlar, sorun çıkar, başka topluluğa sığınırlar, gene sorun çıkar, başka topluluğa sığınırlar, falan filan. Tris Dört'le tam yakınlaşır, derken Dört'e anlatmadığı sırları gelir aklına, uzaklaşır, sonra gene yakınlaşır, gene araları bozulur, ıvır zıvır. Bir de kim müttefik, kim düşman sorunu var. Kimin dost, kimin düşman olduğu kitapta o kadar çok değişen bir şey ki, bir süre sonra o kadar çok sürpriz olması kitabı sıradanlaştırdı.

   Kitap hakkında daha fazla şey anlatabilmek isterdim, ancak aklıma kitaptaki tekrarlardan başka bir şey gelmiyor. Bir de Tris'in yardım önerilerine aldırmayıp depresyon durumunda olduğunu hatırlıyorum.

   Kitaba dört puan veriyorum, ki o da kitabın bir süreklilik, bir değişkenlik içinde olması sayesinde. Gerçi yazdığım yorumu okuyunca ''Ben niye dört vermişim ki buna?'' da dedim :D Her neyse. Herhalde zaten Uyumsuz'u okuyup beğenenler, bu kitabı da okuyacaktır :D

Puan: 4

2 Eylül 2013 Pazartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Bilge Adamın Korkusu - Patrick Rothfuss


   İlk kitap olan Rüzgarın Adı'nın yorumu burada.

   Ömrümde okuduğum en uzun kitaptı bu. Yine de, bu kitabı gerekenden uzun sürede bitirdim, o ayrı mesele. Ve sanırım yazıda her zamankinden biraz daha fazla spoiler olacak-1000 küsür sayfa sonuçta-. Uyarmadı demeyin.

   İlk kitapta Kvothe'nin hikayesini anlatmaya başladığı bölümden alıntı yaparak başlamayı uygun gördüm. Ara sıra bu alıntıya geri döneceğim çünkü.

   Adım Kvothe. Aşağı yukarı 'Kıvote' diye okunur. İsimler önemlidir, çünkü size bir insan hakkında çok şey söylerler. Birinin duymaya hakkı olduğundan çok daha fazla isim duydum.

   Ademler bana Maedre derler. Telaffuz şekline bağlı olarak bu, ''Alev'', ''Gök Gürültüsü'' ya da ''Kırık Ağaç'' anlamına gelebilir.

   Beni görecek olursanız ''Alev'' ismi hemen aklınıza gelir. Parlak kızıl saçlarım var. Birkaç asır önce doğsaydım herhalde iblis diye yakılırdım. Saçımı hep kısa kessem de pek asidir. Kendi haline bırakılırsa dimdik durur ve beni alev almışım gibi gösterir.

   ''Gök Gürültüsü'' adınıysa, güçlü bariton sesime ve küçük yaşlarda aldığım sahne eğitimine borçluyum.

   ''Kırık Ağaç'' adını hep önemsiz buldum. Tabii şimdi düşününce, bunun kısmen de olsa gerçeği yansıttığını kabul etmeliyim.

   İlk hocam bana E'lir derdi, çünkü akıllıydım ve bunun farkındaydım. İlk sevgilim bana Dulator derdi, çünkü telaffuzu hoşuna giderdi. Bana Shadicar, Eli Hafif ve Altı Tel dendiği de oldu. Kansız Kvothe, Esrarengiz Kvothe, Kralkatili Kvothe de dediler. Bu isimlerin hepsini hak ettim. Hepsinin bedelini ödedim.

   Ama Kvothe olarak yetiştirildim. Babam bir keresinde bunun ''bilmek'' anlamına geldiğini söylemişti.

   Tabii bana daha başka pek çok şey de dendi. Bunların çoğu kaba sözlerdi, lakin çok azı hak edilmemişti.

   Uyuyan höyük krallarından prensesler kaçırdım. Trebon kasabasını yakıp kül ettim. Felurian'la bir gece geçirdim ve hem canıma hem de aklıma mukayyet olabildim. Çoğu insanın kabul edildiğinden daha küçük bir yaşta Üniversite'den atıldım. Başkalarının gündüz gözüyle ağızlarına almaktan bile korktukları yollardan, ay ışığı altında geçtim. Tanrılarla konuştum, kadınlar sevdim ve ozanları ağlatan şarkılar yazdım.

   Belki beni duymuşsunuzdur.

   Bu kitapta Kvothe Üniversite'deki eğitimini sürdürüyor sürdürmesine, ancak eğer hatırlarsanız, ilk kitapta rüzgarı çağırıp, Ambrose'un kolunu kırmıştı. Bunu Imre'de yaptığı için, başı demir yasalarıyla dertte. Bu sebeple bütün arkadaşları, hatta bazı öğretmenleri bile ona Üniversite'den birkaç dönemliğine ayrılmasını söylüyor. Aksi takdirde Üniversite'nin namı zedelenebilir. Kvothe'nin harç ücreti de bayağı yüksek gelir; parayı hiç denkleştiremeyeceği kadar yüksek. Bu sebeple Kvothe, Üniversite'den ayrılıyor bir süreliğine. O sırada Kont Threpe ona bir iş teklifiyle geliyor, Vintas kralıyla kan bağı olan Maer Alveron'un, ağzı iyi laf yapan birine ihtiyacı var. Threpe bu iş için Kvothe'yi uygun bulmuş. Hemen yolculuğu ayarlayıp, yolluyor Kvothe'yi Severen'e.

   Maer'in bir yardımcı aramasının sebebi, Meluan Kilipsiz ile evlenebilmek. Ancak bunu nasıl yapabileceğini bilmiyor. Kvothe'den de bu şekilde yardım alıyor; Kvothe onun için mektuplar, şarkılar, şiirler yazıyor.

   Kilipsiz'i aslında ilk kitapta da gördük. Leydi Lackless tekerlemesinde. Lackless dilimize Kilipsiz olarak çevrilmiş. Bilge Adamın Korkusu'nda da tekerlemenin başka bir versiyonu var. O tekerlemelerin çok önemli olduğu kanaatindeyim.

   Meluan Kilipsiz Edema Ruhlardan nefret ediyor. Çünkü kız kardeşi Netalia Lackless, bir Edema Ruh kumpanyasıyla kaçmış. Şimdii... Kvothe'nin annesinin Netalia Lackless olduğunu söylesem? Zaten kitabı bitirdiğinizde ''Eh, Kvothe, gün gibi ortada işte Meluan'ın senin teyzen olduğu'' diyeceksiniz. Eğer teyzesi çıkmazsa, şok olurum. Nereden vardın bu kanıya derseniz... İlk kitapta Lauren soylu bir aileden geldiğini söylemişti. İkinci kanıt olarak, Kvothe, Sim ile Wil'e, babasının söylediği bir şarkı yüzünden, annesinin onu nasıl arabanın altında uyumaya bıraktığını anlatıyordu. O şarkının sözlerinde şöyle bir dize de varmış ''Not tally a lot less''. Okunuşu Netalia Lackless'i andırmıyor mu ama? Üçüncü kanıt olarak, Kvothe Meluan'ı ilk gördüğünde aşırı tanıdık geliyordu yüzü. Dördüncü olarak da, Lauren'in yaşı, Meluan'ın kardeşi olmak için tutuyor.

   Kvothe kur yapma işi dışında, Maer'in çok önemli bir sorununu da çözüyor. Tam artık Kvothe ayrılacakken, Maer ona son bir görev veriyor: Vergileri çalan haydutları yakalamak. Yanına iki iri kıyım asker olan Dedan ile Hespe'yi, iz sürücü Marten'i ve bir Adem olan Tempi'yi veriyor. Haydut işi bittiğinde, bir han bulmak üzere yürürlerken bir şarkı çalınıyor kulaklarına. Şarkının kaynağına gittiklerinde ise, gözlerine inanamıyorlar. Karşılarında Felurian duruyor. Kvothe Felurian'ın peşinden gidiyor. Yukarıdaki alıntıda bahsettiği gibi, onun yanına gidip de hem canlı hem de aklı başında oradan çıkıyor. Ki daha önceden böyle bir şey duyulmuş değil.

   Kvothe haydutları aramaları esnasında Tempi'yle yakınlaşıyor ve ondan Ademlerin sanatları olan Ketan ve Lethani'yi öğrenmeye başlıyor. Kvothe Felurian'ın yanından geri döndükten sonra grupça Maer'in yanına dönmek için hazırlanıyorlar. Ancak başka Ademler geliyor ve Ademlerden olmayan birine Adem sanatları öğrettiği için Tempi'nin başının dertte olduğunu söylüyorlar. Bunun üzerine Tempi, Ademre'ye doğru yola koyuluyor. Kvothe de ona yardımcı olmak için onunla beraber gidiyor.

   Oraya gittiklerinde Kvothe eğer kendini kanıtlayabilirse Tempi ceza almayacak. Aksi takdirde, Tempi Ademre'den sürülecek ve Kvothe'nin başına da kötü şeyler gelecek, bayağı kötü şeyler. Kvothe kendini kanıtlıyor. Eğitiminde elinden gelenin en iyisini yapıyor, bir kılıç ve isim edinmeye hak kazanıyor.

   Bu iş de bitince, Ademre'den ayrılıyor ve ver elini Severen. Yolda kumpanyacılara rastlıyor ki, o kısım çok etkileyiciydi yahu.

   Geri döndüğünde Maer'le konuşuyor vs. Sonra Maer eşiyle anlaşıp ona Kilipsiz kutuyu gösteriyor. Ne bir menteşesi var kutunun, ne de bir birleşim yeri. Üstünde de birtakım oymalar var. Kvothe bunun Yll hikaye düğümlerinden olduğunu düşünüyor. Kvothe kutuyu inceledikten sonra, Maer'e yolda rastladığı kumpanyacılardan bahsediyor. Bundan bahsederken, kendisinin bir Edema Ruh olduğunu açıklaması da gerekiyor. Bunu duyan Meluan sinirden kuduruyor. Kvothe odasına yollanıyor. Sonra Maer'den ve Meluan'dan mektuplar geliyor. Maer'in mektubunda Kvothe'nin tüm Üniversite harçlarını karşılayacağı yazıyor. Ayrıca Kvothe için bir ilam da hazırlamış. Meluan'ın mektubunu ise maalesef okuyamıyoruz, ama Kvoth'nin saraydaki arkadaşı Bredon okuyor ve Kvothe ile aralarında bir konuşma geçiyor. O kısım çok hoşuma gitti. Eksik kalmasın, siz de okuyun:

   Bredon mektubu tuttu ve dudaklarını hafifçe oynatarak okumaya başladı. Sayfada ilerledikçe yüzü daha da soldu.

   ''Hanımefendinin ifade sanatına karşı büyük bir yeteneği var,'' dedim.

   ''Ona ne şüphe,'' dedi Bredon. ''Bunu kanla yazsa da olurdu.''

   ''Bana kalırsa öyle yapmayı mutlaka aklından geçirmiştir,'' dedim. ''Ama ikinci sayfayı doldurmak için kendini öldürmesi gerekirdi.''

   Kvothe, saraydan olabildiğince çabuk ayrılması istendiği için hemen hazırlanıyor ve gidiyor, Üniversite'ye geri dönüyor. Mülakata giriyor, ancak daha ilk günden ''Bir Hocaya Karşı Uygunsuz Hitap'' ile suçlanıyor. Laf attığı hoca tabii ki de Hemme. Başka türlüsü beklenebilir miydi ki? :D

   Kapaktan hiç bahsetmedim. Kapaktaki Denna. Denna'yı da hiç sevmiyorum yahu.

   Kitapta en beğendiğim kısımlar Elodin'in Hemme'nin odasını ateşe vermesi, Ademlerin duyguları el hareketleri ile anlatmaları, Kvothe'nin haydutların ve kumpanyacıların üstesinden nasıl geldiği, Elodin'le fırtınada çatıda kalmaları. Yazının sonunda hoşuma giden bölümlerden alıntılar da olacak.

   Şimdi şu baştaki alıntıya geri dönelim, üçüncü kitapta neler olacağını görmek için. Kvothe Maedre, E'lir, Altı Tel isimlerini ve Kansız ile Esrarengiz lakaplarını aldı. Trebon'u yaktı, Felurian'ı buldu, Üniversite'den atıldı ve sabahleyin adları anılmaya korkulan yollardan gece geçti (vergi hırsızları haydutların peşinde iken), kadınlar sevdi ve şarkılar yazdı. Geriye kalanlar ise şunlar: Dulator, Shadicar, Eli Hafif (bundan emin değilim, ilk iki kitapta geçti mi hatırlayamıyorum) isimlerini ve Kralkatili lakabını almak, uyuyan höyük krallarından prensesler kaçırmak ve tanrılarla konuşmak. Bunlar kendini tanıtırken bahsettiği ancak henüz anlatmadığı şeyler. Bir de üçüncü günde açıklaması gerekenler listesi var.

- Arşiv'deki dört levhalı kapının arkasında ne var? Valaritas ne demek?
- Kvothe hangi kralı öldürdü?
- Bast kim, Kvothe ile nasıl tanıştılar?
- Reshi ne demek?
- Ay nasıl çalındı?
- Kilipsiz kutunun içinde ne var?
- Kilipsiz kutunun üstündeki oymada ne yazıyor?
- Lorren, Kvothe'nin babasının Arliden olduğunu nereden biliyor?
- Chandrialılar ve Amyrlerle ilgili neden Arşiv'de hiç kayıt yok?
- Elodin kim? Nasıl bu kadar geniş bir bilgiye sahip? (Shaed'i, Adem el işaretlerini, şekil değiştirenleri biliyor.)
- Höyük kralından kaçırılan prenses kim?
- Auri'nin hikayesi ne?
- Denna neyden, neden kaçıyor?
- Denna Yll düğümleri ile yazmayı nereden biliyor?
- Kvothe işleri nasıl batırdı da dünya savaşı çıktı; scraeller kol geziyor?
- Scrael nedir, nereden geldi?
- Kvothe kaç yaşında? Tarihçi'den yaşlı mı, değil mi?
- Amyrler nerede?
- Kilipsizlerin hiçbir yere açılmayan kapıları nerede? Valaritas o kapılardan biri olabilir mi?
- Kvothe'nin kılıcı Durgu nerede? Onun yerine Düşüncesiz nasıl geldi?
- Denna'nın hamisi kim?
- Kvothe, Fae'de ne kadar yaşlandı? (Gerçi bunun cevaplanacağından şüpheliyim.)
- Maer, Amyrlerle ilgili Kvothe'ye ne anlatacak?

   Bir de teoriler listem var. Listedeki her şeyin başına ''bence'' koyup da okuyun.

- Dört levhalı kapının ardında Chandrialılar ve Amyrler hakkındaki kayıtlar var.
- Kvothe'nin öldürdüğü kral Maer. Kvothe Kilipsiz kutuyu görmek istedi, Maer izin vermedi, iş büyüdü, Kvothe Maer'i öldürdü. Kvothe'nin kendi sandığı da bu Kilipsiz kutunun bir kopyası.
- Kilipsiz kutunun içinde ayın ismi var. Lackless tekerlemelerinden birinde ''kan getiren oğul''dan bahsediliyor. Belki de Kvothe odur. Fae ile bizim dünyamızı birleştirmek için Kilipsiz kutuyu çalmaya kalkışmıştır. Kutuyu açıp da, ayın ismi serbest kalınca, iki dünya birleşmiştir, scraeller de öyle gelmiştir. Kan getirenden kasıt, savaş getiren olabilir.
- Kilipsiz kutunun üstündeki oymada Hemme'nin anlattığı ayın çalınışı hikayesinin gerçeği yazıyor.
- Lorren Amyr olabilir. Belki de Arşiv'deki kayıtları o saklamıştır.
- Kvothe'nin sandığında kendi ismi saklı olabilir. Şimdi o yüzden adı Kote'dir. Bu arada bir ayrıntı, Kote Siaruca'da bela anlamına geliyor. İlk kitapta Kilvin'le konuşurken geçiyordu bu.
- Derin isimlerin kimseye söylenmemesi gerekiyor. Kvothe'ninki Maedre. Ancak ilk kitapta onu söylüyordu. O halde artık Maedre geçersiz bir isim mi ki onu söylüyor? Sandığının içine o ismi mi koydu?
- Kvothe'nin eski yeteneklerini kaybetmesinin sebebi ismini değiştirmesi olabilir.
- Kitabın sonundaki iki asker Wil ile Sim olabilir. (N'olur olmasınlar ama. Çok üzülürüm, çok kötü olur eğer öyle olursa.)
- Denna'nın hamisi Bredon olabilir(düşük bir ihtimal). Aynı anda şehirden ayrılıyorlardı.
- Şekil değiştirenler hala var. Elodin Kvothe'nin bahsettiği, ismini sürekli değiştiren kişiyi duyunca dehşete düşmüştü. Şekil değiştirenlerin hala var olduğunun kanıtı olabilir bu.
- Krin, Denna'nın kız kardeşi olabilir.
- Gritaşlar Fae'ye geçişi sağlıyor olabilir. Felurian'ı bir gritaşın hemen yakınında buldular çünkü.
- Kvothe'nin ilk sevgilisi Auri olabilir. Denna'yı telaffuzu hoş geliyor diye Kvothe'ye Dulator derken hayal bile edemiyorum :D Öte yandan Auri çok uygun geliyor bana.
- Kvothe'nin dünya savaşına yol açmasının sebebi Cthaeth ile konuşması olabilir.

   Kısaca, her şey olabilir -,- Bir de, kitabı bitirdikten sonra, ilk bölümlere tekrar baktım ve dikkatimi bir şey çekti. Kvothe'nin mülakatında Elodin şöyle diyor: ''Ona sadece bir isimcinin cevap verebileceği sorular mı sorayım?'' Sorduğu soru da: ''Ay tepemizdeki gökyüzünde bulunmadığı zaman nereye gider?'' O halde isimciler ayın isminin çalındığını ve Ay gökte yokken, Fae'de olduğunu biliyorlar, değil mi ama?

   İlk kitapta da dikkatimi çeken bir nokta oldu. Haliax Köz'e: ''Seni Sithelerden kim korur?'' diyor. O halde Köz de Cthaeth ile konuşmuş. Şimdi iki ihtimal var, ya Köz Cthaeth'le bir kere konuştu ve Sitheler bunun farkına varıp, Köz'ü öldürmek için onun peşindeler ya da Köz birden fazla kez Cthaeth ile konuştu ve o her konuşmaya gittiğinde Haliax onun Sitheler tarafından fark edilmemesini sağlıyor. Üçüncü kitapta bu da açıklanır herhalde.

   Daha fazla uzatmadan, sizi alıntılarla baş başa bırakıyorum...

   ''Bana söz vermelisiniz,''dedim. ''Yoksa akıl almaz derecede aptalca bir şey yapacağım sanırım.'' Yutkundum. ''Ve ikimiz de bundan zararlı çıkacağız.''

   Elodin beni süzdü. ''Ne denli bir dürüst tehdit,'' dedi. ''Normalde tehditler bundan çok daha kaba ve kıkırdaklı olur.''

  ''Kıkırdaklı mı?'' diye sordum. ''Korkulası demek istiyor olmayasınız?''

   ''İkisi de,''dedi. ''Genellikle tehditlerde dizlerini kırarım, boynunu kırarım gibi laflar havada uçuşur.'' Omuz silkti. ''Öyle şeyler duyunca aklıma hep tavuk keserken olduğu gibi kıkırdaklar gelir.''


***

   ''Hikayelerdeki ihtiyar dilenciler sahiden ihtiyar dilenciler değildirler,'' dedi Simmon, sesinde bir itham tınısıyla. ''Cadı, melek, prens falandırlar.''

   ''Gerçek hayatta ihtiyar dilenciler hemen hemen her seferinde ihtiyar dilencilerdir,'' diye belirttim.

***

   Vashet ciddiyetle öne doğru eğildi. ''Sorununun bir sebebi de lisanın,'' dedi. ''Aturca çok açıklayıcıdır. Kesin ve dolaysızdır. Bizim dilimizse imalarla doludur. Bu yüzden açıklanamayan şeylerin varlığını kabul etmemiz kolaydır. Bunların başında da Lethani gelir.''

   ''Bana Lethani dışında bir örnek verebilir misin?'' diye sordum. ''Ve lütfen 'mavi' falan deme, yoksa buracıkta aklımı kaçıracağım.''

   Edit:
   Serinin iki buçuğuncu kitabı Sessizliğin Müziği'nin yorumu burada.

Puan: 5

1 Eylül 2013 Pazar

Sıradakinden Alıntı

   Ufaktır bir somun ekmeğin bedeli, o yüzden herkes sahiptir somuna, ama bazı şeylere paha biçilemez; mesela toprak, aşk ve kahkaha.