8 Haziran 2018 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Saka Kuşu - Donna Tartt


   Saka Kuşu kitabını ilk gördüğüm anı hatırlıyorum, kapak tasarımı beni öylesine çarpmıştı ki. Kağıtla kaplanmış bir tablo, paketteki yırtıktan görünen bir saka kuşu. Maalesef daha öncesinde tablodan haberdar değildim. Araştırdığımda 1650'lerde Fabritius tarafından yapılmış olduğunu öğrendim. Ve... tablonun kitap kapağında görünmeyen kısmı, onu daha da çarpıcı yapıyordu. Çünkü bu sevimli minik kuş bir zincirle tüneğine bağlıydı.


   Kapak tasarımında sadece küçük bir kısmını görüp de bayıldığım, içimi titreten bu tabloya, bütününü görünce hepten aşık oldum. Kafamda istemsizce bir sonuca vardım, tablonun ismini alan bu kitap da güzel olmalıdır diye. Ne var ki fiyatı sebebiyle kitabı almayı epeyce erteledim. Ancak şansıma, okulun kütüphanesinde bu kitabı gördüm! Nasıl sevindim anlatamam.

   Kitabı ödünç aldım, keyifle okumaya başladım. Sonra keyifsizce okumaya devam ettim. Bir süre sonraysa artık elimde sürünüyordu.

   Kitabın anlatıcısı on üç yaşında bir çocuk olan Theodore Decker. Annesiyle oldukça güçlü bir bağları var. Theo, yanlış bir çocukla arkadaşlık ettiği için diyelim, uzaklaştırma almış okuldan, bunu görüşmek için de annesiyle beraber Theo'yu çağırmış müdür.

   Theo ile annesi yağmur bastırdığı için bir süreliğine sanat müzesinde dolanmaya karar verirler. İçerideki bazı tabloları Theo'nun annesinin ağzından dinleriz, ki bayıldım bu kısımlara. Çünkü aynı resimlere bakıp farklı şeyler fark etmek, farklı şeyler hissetmek bana hep hem ilginç hem büyüleyici gelmiştir. Anatomi Dersi serginin odak parçasıdır, ancak annesi Theo'ya Saka Kuşu'nu işaret eder, asıl favorisi olanın bu minik tablo olduğundan bahseder. Sonrasında da gösterimden kalkmadan önce Anatomi Dersi tablosuna yakından bir daha bakmak istediğini söyler, Theo ise onunla gitmek yerine Saka Kuşu'nun yakınlarında kalmak ister. Çünkü o an orada oldukça sevimli bulduğu bir kız vardır. Annesi öbür sergi alanına gider ve... bir patlama yaşanır.

   Theo kendine geldiğinde kızı göremez, ancak kızın dedesi gibi duran yaşlı adamı görür, adam epey kötü durumdadır. Adam ölene kadar onun yanında kalır Theo, onu dinler, adam eski anılarından bahsetmektedir. Aile yadigarı gibi görünen bir yüzük verir Theo'ya, bunu alıp gitmesi gereken yeri tarif eder. Bir de duvardaki, bir şekilde sağlam kalmış olan Saka Kuşu'nu işaret eder, yanına alması için. O akıl bulanıklığı anında Theo bunu sorgulamadan yapar.

   Dışarı çıktığında bir karmaşa sürmektedir şehirde. Theo eve döner ve annesinin de dönmesini bekler. Ancak günler geçse de annesi dönmez. Kapısı çalındığında da gelenler sosyal güvenlik görevlileridir. Böylece başlar Theo'nun öksüz yaşamı. Saka Kuşu tablosu da onun için bir saplantı olmuş gibidir.

   Kitabın ilk kısımlarını gerçekten çok sevdim; Theo'nun kayıpla yüzleşmesini, yaşadığı boşluğu ve zorlu geçiş dönemlerini okumak etkileyiciydi. Yüzüğü alıp kapısını çaldığı antikacı Hobart çok tatlı bir insandı, onunla geçen vakitleri okumaktan da epey zevk aldım. Ancak kitap devam ettikçe olaylar oldukça kaotik bir hal aldı. Theo yaptığı çeşitli şeyler sebebiyle, pek önemsemediğim bir karakter haline geldi. Hevesle, heyecanla başladığım bu kitabı sürünerek bitirdim.

   Kitabı okuduğum süreçte, bir gün derse giderken tepemden bir kuş sesi geliyordu, tabelaya tünemiş. Herhangi bir sanatsal kaygı taşımadan ( :P ), direkt fotoğrafını çektim. Sonradan baktım ki, fotoğraf bana bu Saka Kuşu tablosunu anımsatıyor, ya da ben kafayı ziyadesiyle kitapla bozmuş durumda olduğumdan öyle geldi. Karar sizindir sayın okuyucular. (Bu kadar minik haliyle benzemiyor, biliyorum. Ben kuşa epeyce zoom yaparak baktığım için de öylesi bir benzerlik algılıyor olabilirim.)


   Kitabın çevirisi iyi olsa da, arada bazı yazım ve imla hataları mevcuttu. Sonraki baskılarda düzeltilse ne güzel olur.

   Eğer kitap boyunca bahsedilen sanat eserlerini görmek isterseniz, şöyle bir derleme mevcut, yapanların ellerine sağlık. Ben kitapla eş zamanlı olarak takip ettim bu listeyi, çok zevk aldım, hemen her esere ayrı bir hayran kaldım.

   Kitapta, genel bölüm başlarında çeşitli alıntılar mevcut. Bunlardan birini de paylaşmak isterim. Nietzsche'den, "Hakikat yüzünden ölmeyelim diye var sanat."

   Son olarak, Anatomi Dersi tablosuyla ilgili bir şey paylaşmak istiyorum. Kitap, beklediğimden başka bir yere vardığı için, kendi şaşkınlığımı bu tablodaki adamın şaşkınlığıyla bağdaştırdım, "Nereye geldik biz?"


Puan: 2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder