17 Ağustos 2018 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: İşte İnsan - Michael Moorcock


   İşte İnsan, kaybolmuş ve arayışta bir genç olan Karl Glouger'in zaman makinesiyle milattan sonra 29 yılına; Hz. İsa'nın son aylarına ve çarmıha gerilişine şahit olmaya gidişini anlatıyor. Bu olaylara tanık olarak, en azından aklındaki bazı sorulara cevap bulabileceğine inanıyor.

   Kurguda Karl'ın kendi yaşadığı dönem ile zaman makinesiyle vardığı dönem arasında sık sık geçişler yapılıyor. Bu geçişler, Karl'ın iç dünyasını anlamaya bir olanak sağlıyor.

   Açıkçası, kitabın arka kapağını okuduğumda bilim kurgu soslu bir Hesse eseri okuyacağımı sanmıştım, ancak yanılmışım. Öte yandan, güzel bir yanılgıydı bu. Tarihe şahit olmak amacıyla zaman yolculuğu yapılışı da Connie Willis'in Kıyamet Kitabı'nı hatırlattı.

   Kitapta üzerine düşünülebilecek ilgi çekici noktalara değinilmiş. Ancak bazı yerlerde sorgulamaların biraz sert bir dille yapılması sebebiyle dini hassasiyeti olan okurların belki rahatsız olabileceğini düşünüyorum.

   Kitaptan birkaç alıntı verip bunlar üzerine birkaç şey yazmak istiyorum.

   "Monica. İçimde bir şey eksik..."
   "Ne tür bir eksiklik?"
   "Yani; belki bir eksikliğin eksikliğidir, bilmem anlatabiliyor muyum?"

   "Eksikliğin eksikliği" tabirinin aslında birçok insan için geçerli olan bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Her şeyin görünürde tastamam olmasına karşın, insanın huzura varamaması, bir tür arayış içinde oluşu ve bunun sebebini bilmeyişi... Eğer açıklanabilir bir sebep olsaydı, en azından ortada bir gerekçe olması sebebiyle daha rahat hissedilebilirdi belki. Bu arayışın sebebi olarak söylenebilecek şeyler de mevcut, insan olmanın özüyle ilgili misal; kimliğini keşfetme, merak, öğrenme arzusu...
***

   "Korku olmadan din hayatta kalamaz."

    Korku olmadan dinin hayatta kalamayacağına katılsam da, sadece korkunun bir dini yaşatmak için yeterli olacağına inanmıyorum; bir teselliye, vaade de ihtiyaç vardır dinin sürdürülebilmesi için. Dünyadaki zorlukların verdiği korku, yüce bir güce sığınma ihtiyacı doğurabilir ancak zorlukların ortadan kalkışı, dinin terk edilmesine sebep olabilir. Bu durumda da inanılan gücün muhtemel gazabından kaynaklanan korku ve o gücün vaatleri, kişinin dinden çıkmasına engel olabilir.

***

   "İnsanlar ihtiyaç duyduğu zaman akla hayale gelmeyecek başlangıçlara sahip büyük bir din yaratabilirler."

   "Fikir mi önce gelir, gerçeklik mi?" tartışmasında geçen bu kısım, bence de Karl'ın dediği gibi "fikir önce gelir" savını desteklemekte. Kaldı ki tüm dünyaya tanıtılmış/kabul ettirilmiş çeşitli kavramlar veya düşünce akımları da aynı bağlamda düşünülebilir.
***

   Kitabın kapak tasarımına bayıldım, Ozan Korkut'un ellerine sağlık. AĞIR SPOILER! Kiliselerdeki vitrayları temsil eden bir tasarım, ancak çerçevenin bir nevi imkansız şekil oluşturarak zaman yolculuğunun yol açtığı paradoksa işaret edişi; elinde İsa maskesi bulunduran İsa, Karl'ın İsa personasıyla bütünleşmesi... Hay Allah'ım, aklıma Scooby Doo'yu da getirmiyor değil (nasıl nöron bağlantıları bunlar). Tüm kitap boyunca Karl'ın arayışına ortak olup en sonunda İsa maskesini kaldırıp altında yine Karl'ı buluşumuz... SPOILER BİTTİ.

   Kitap, önceden Phoenix Yayınları'ndan çıkmıştı, ancak "İşte O Adam" adıyla. Kitabı biraz inceleme fırsatım oldu kitapçıda. İsim farkı nereden kaynaklanıyor diyecek olursanız, Yuhanna İncili'nde İsa'nın başında dikenli taçla dışarı çıktığı an, Pilatus'un "İşte o adam!" dediği yazıyor. Bu açıdan bakıldığında Phoenix'in isim tercihini daha doğru buldum.

   Phoenix baskısında, İthaki'den farklı olarak yazarın Türkçe baskısı için yazmış olduğu ön söz, İsa ve Jung hakkında notlar ve bir de yine yazarın elinden çıkma, uzunca bir not yer almakta. Elzem olmamakla beraber okunabilir. Son olarak da, İthaki çevirisini daha çok beğendim, Barış Tanyeri'ne teşekkürlerimi sunuyorum. 

Puan: 4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder