29 Ocak 2019 Salı

Tazecik Kitap Yorumu: Gece Yarısı Gezegeninden Raporlar - Nalo Hopkinson


   Kitap, dört bölümden oluşuyor: İki öykü, kitaba adını veren bir konferans konuşması, bir de ropörtaj.

   Şişedeki Mesaj, küratörlük ve zaman yolculuğunu tek potada eritiyor, Değişim ise Sheakespeare'in Fırtına'sını yeni bir bakış açısıyla ele alıyor. Öykülerin konularını beğensem de maalesef üsluptan zevk alamadım.

   Gece Yarısı Gezegeninden Raporlar, yazarın fantastik edebiyatta ırk konulu konferanstaki konuşması. Bu konuşmayı kendi kültüründen mitolojik elementlerle harmanlayarak hazırlamış ve şahane bir sonuç çıkmış ortaya. Irk, etnisite, egzotiklik ve evrensellik kavramlarının asıl ifade ettikleri üzerinden konuya giriyor ve vurucu bir şekilde iletiyor mesajını. Konuşmayı izlemek isterseniz diye dipnotta yer alan linki verecektim ama link kırık çıktı. Elle linki girdikten sonra bunu fark etmek paha biçilemez... Maalesef aratarak da videoyu bulamadım.

   Son kısım olan Dengeleri Ayarlamak'ta Terry Bisson'ın yazarla yapmış olduğu bir ropörtaj yer alıyor. Ropörtajın bir noktasında Hopkinson kumaş tasarımıyla uğraştığından bahsediyor, tasarımlarını sattığı siteye buradan ulaşabilirsiniz.

   Kitabın baskısı oldukça kaliteli, minik bir ayracı da mevcut. Kapak tasarımınaysa zaten bayıldım, Berat Pekmezci'nin ellerine sağlık. Gül Korkmaz'ın çevirisi de güzel, birkaç ufak hata mevcut, ama pek önemli değil bence. Belirtmek istiyorum ki, şuan kitabın etiket fiyatı on liradan ucuz.

   Ayrıntı Yayınları'nın Bilimkurgu Klasikleri dizisi, hem içeriği hem ucuz fiyatı hem de kaliteli baskısıyla takip edilmeye değer bir seri olacak gibi duruyor. Diğer kitapları da okumak isterim. Hopkinson'a gelince, o da büyük ihtimalle konuları ilgimi çektiğinden kitaplarını okuyacağım bir yazar olacak.

Puan: 3,5

22 Ocak 2019 Salı

Tazecik Kitap Yorumu: Soğuk Deri - Albert Sanchez Pinol


   Orada, bir ada var uzakta... Gitmesek de, görmesek de, o ada bizim adamızdır...

   Sahi, o ada nasıl bizimdir? Bir toprağın sahibi olduğumuza nasıl bir bakışta karar veririz hemen?

   Meteoroloji uzmanı ana karakterimiz kendisinden önceki uzmanın görevini devralmak üzere dünyanın diğer ucundaki, haritada bile görünmeyen minnacık bir adaya gider. Adada kendisinden başka tek bir insan daha yaşamaktadır, fener görevlisi.

   Bir nevi sürgün sayılabilecek bu bir yıllık görev, hem fener görevlisinin tuhaflığı hem de hava kararınca ortaya çıkan akıl almaz tehlike sebebiyle bir hayatta kalma savaşına dönüşür.

   Değinmek istediğim birkaç nokta var. Esasında özellikle kitabın ortalarında da bu durum fazlasıyla açık bir şekilde göz önüne konmasına rağmen spoiler olarak değerlendirilebilir.

   Spoiler ihtimali. Ana karakterimiz "istilacı" İngilizlere karşı topraklarını korumak üzere savaşmıştır ülkesi İrlanda'da. Peki bir toprağın mülkiyeti nereden gelir? Karakterimiz adaya ayak bastığında artık onun bir istilacı olduğunu fark ederiz.

   Spoiler ihtimali. Kitaptaki bir sahnede, akıl hocası baş karakterimizin kafasına bir İngiliz şapkası takar, ona aynada ne gördüğünü sorar. Karakterimiz defalarca şapkanın varlığı ve anlamları üzerine cevap verir, en sonundaysa kendisini gördüğünü söyler. Önemli olan farklılıklara bakıp ötekileştirmek değil, bunların ardındakini görebilmektir.

   Spoiler ihtimali. Bu ötekileştirme, aklıma Black Mirror'ın Men Against Fire bölümünü aklıma getirdi. Karşımızdaki düşmanla aramıza bir mesafe koymadıkça, onu canavarlaştırmadıkça, nasıl savaşmaya devam edebiliriz ki? Aynı özden olduğumuzu düşünürsek nasıl düşman kalabiliriz?

   Kitabın gerilim dozu oldukça yerindeydi, sonunu da sevdim. Okuma süreci boyunca bazı yerlerde koptuğumu hissettim ancak genel anlamda sürükleyici buldum.

   Soğuk Deri, Jaguar'ın Prospero Kitaplığı'ndan çıkan ilk eser. Serinin tanıtım yazısı şu şekilde:

   "Shakespeare’in Fırtına’sında Prospero, kızıyla birlikte on iki yıl yaşamak zorunda kaldığı adadan ayrılırken sihirli asasını ve kitaplarını gömer. Prospero’nun kayıp kitaplarından mahrum kalan insanlığın kendi rüyalarını (ütopya), kâbuslarını (distopya), hayallerini (fantastik) ve geleceğini (bilimkurgu) yazmaktan başka çaresi kalmamıştır artık."

   Tanıtımı okuduğum an vurulmuştum açıkçası, daha güzel bir tanıtım yazılabilir miydi bilmiyorum. Serinin kapaklarını ise ilk başta oldukça renksiz ve sade bulmuştum. Ama şimdi misal bu kitabın kapağına bakınca deniz fenerini görüyorum ve başarılı buluyorum tasarımı.

   Kitabın ilk sayfasının üst kısmında seriye adını veren Fırtına'dan bir alıntı mevcut, sayfanın ortasında ise etrafında bir çember olan bir daire bulunuyor (alıntıya ithafen olsa gerek), en altta da yukarıda paylaşmış olduğum tanıtım yazısı mevcut. Çok hoşuma gitti açıkçası bu sayfa. Eleştiri olarak alıntının İngilizce oluşunu söyleyebilirim, dili bilmeyen okurlar için üzücü olacaktır bence, Türkçe çevirisinin yazılması daha doğru bir karar olurdu diye düşünüyorum. Alıntıya da yer vereyim (bu alıntı için çeviri olarak Emine Ayhan'ınkini beğendiğimden onu iliştirmeye karar verdim) :

"We are such stuff
As dreams are made on; and our little life
Is rounded with a sleep."


"Bizler aynı hamurdan yoğrulmuşuz düşlerle
Ve naçiz hayatımız döner döner,
Bir uykuyla son bulur gene."


   Yıldız Ersoy Canpolat'ın çevirisi oldukça güzel, ellerine sağlık. Tek aklıma takılan, birkaç yerde gözbebeği - iris karmaşası yaşanması, ancak yazar kaynaklı da olabilir bu durum, bilmiyorum. Kitapta beş-altı tane yazım hatasına rastladım, umuyorum ki bir sonraki baskıda düzeltilir. Daha önceden herhangi bir Jaguar kitabında hataya rastlamadığım için şımarmış olabilirim :P

Puan: 4

21 Ocak 2019 Pazartesi

16 Ocak 2019 Çarşamba

Leyleğin Getirdiği

   Leylekler Eganba'dan.


Ağustosböceği - Shaun Tan: Shaun Tan'ın en son çıkan kitabı. Kargonun gelişi tam derse gitmek için yola koyulduğum vakte denk geldiğinden, kargoyu açışım ders öncesi oldu. Arkadaşlarımla hüzünlü bir şekilde bolca "yaaaaa" çekerek okuduk. Bir gün detaylı yorum da yazarım elbet (yazamadı).



Unut Gitsin - Edwards St. Aubyn: Yazın Patrick Melrose dizisini izledim. Pek bir içim parçalandı izlerken, epeyce sevdim de diziyi. Kitabın varlığından dizisinden önce haberdardım aslında, Kitaplık Kedisi'nde görmüştüm ilk. Kitabın yarı-otobiyografik oluşu insanı daha da kötü yapıyor. Serinin ilk iki kitabını okumayı düşünüyorum şimdilik, devamını okuyup okumamaya sonra karar vereceğim.

Tabiata Giden Bütün Yollar - Andrea Barrett: Yüz Kitap'ın yayınladığı son öykü kitaplarından. Hem bilim insanlarını konu alışı hem de güzelim kapağı beni cezbetti. Kitap elime geçip de künyesine bakınca ne göreyim: Kapak illüstrasyonu Yelena Bryksenkova'ya aitmiş! Kendisi çok sevdiğim illüstratörlerden biridir. Onun bir eserini barındıran bir kitaba sahip olmak da epey hoş oldu benim için.

Soğuk Deri - Albert Sanchez Pinol: Jaguar'ın Prospero serisinin ilk kitabı. Umuyorum ki yorumu da yakında. Edit: Yorum.



Şikeste, Evlilikler, Sirius Deneyleri, Gezegen 8 - Doris Lessing: Kanopus Arşivleri serisini okumayı oldukça uzun bir süredir istiyordum. Tam artık gözümü karartmış Şikeste'yi alacakken setin %45 indirime girdiğini gördüm. Esasında zam öncesi fiyatıyla %40 indirime denk geliyor, ki sık sık yapılırdı bu indirim. Şimdiyse %35'e bile pek rastgelmedim sanırım.

   Seriden Evlilikler hasarlı gelmişti, değişim talebinde bulundum. Ne telefonda bekletildim ne de değişim sürecinde herhangi bir aksaklık yaşadım. Benim kitabı geri gönderip kargo takip numarasını bildirmemin üzerinden yarım saat geçmeden karşı taraftan kargonun yola çıktığı mesajı geldi, hemen ertesi günü de kitap elime ulaştı. Çok memnun kaldım, iş ahlâklarını takdir ediyorum. Arada başka sitelerin kampanyaları sebebiyle gözüm kaymasa, Eganba'dan şaşmazdım açıkçası.

   Ufukta birkaç leylek daha var, ancak onlardan sonra bahsedeceğim. Yeni yazılarda görüşmek üzere...

12 Ocak 2019 Cumartesi

Kısa Kesmek İcap Ederse: Kırık Kanat, Beyaz Kum

   Bu yazıda tatlı mı tatlı bir arkadaşımın hediye etmiş olduğu iki çizgi romandan bahsedeceğim. Buradan da teşekkür edeyim tekrardan :P

Kırık Kanat - Antonio Altarriba & Kim: Altarriba bu kitapta annesi Petra'nın doğumundan ölümüne hayatını anlatıyor. Trajediyle dolu bu hayatta, arka planda da İspanya'nın geçirdiği değişimi görüyor, iç savaşın etkilerine tanık oluyoruz.
   Kitap dört bölüme ayrılmış, her bölüm Petra'nın hayatında önemli bir role sahip olan bir erkeğin yanında geçirdiği döneme denk geliyor. İlk bölüm bu kişi babası, bir sonrakiyse işvereni general, diğeri kocası, sonuncusu da sevgilisi.
   Altarriba, babasını anlatan Uçma Sanatı'nı yazdığında, okurlardan birisi "Peki ya anneniz?" diye bir soru yöneltmiş. Kitabın son sözünde itiraf ediyor, Uçma Sanatı'nda annesinin, sadece babasının öyküsünün altını çizmek için orada olduğunu. Annesine soğuk ve sofu bir rol vererek haksızlık yaptığını da. Uçma Sanatı'nı merak etsem de böylesi fedakâr, cefakâr, muhteşem bir kadının o şekilde anlatıldığını görmek beni mahveder.
   Kitabın çevirisi fena değil, bazı ifadelerin Türkçeleştirmesini epey başarılı buldum hatta, ama sık sık yapılan yazım hataları göz kanatacak durumda. Çizimler de fena değil. Kitap şömizli, şömizin altındaki kapağa bayıldım.
Puan: 3,5


Beyaz Kum - Brandon Sanderson: Onun adı Kenton... O son kum bükücü...
   Şakayı bir kenara bırakacak olursak, Kenton insanların kuma hükmedebilme yeteneğine sahip oldukları bir toplulukta yaşıyor, babası da bu hükmetme sanatında en yetkin olan isim ve topluluğun da başı. Kenton esasen pek bir kabiliyet gösteremiyor bu sanatta, ancak görüyoruz ki içinde bir cevher de mevcut.
   Kurgunun fazla derinlerine girmemek adına konusundan daha fazla bahsetmeyi düşünmüyorum, ancak yine de bir iki noktaya değineyim. Kitaptaki kimi olaylar okuru sanki biraz yanlış yönlendiriyor, Mastrell yolunu tamamlamak misal. Sanıyorsunuz ki bir ömür alacak, şansın da yardımıyla beş dakika sürüyor :D Bilemedim. Klişeye kaçan kimi olaylar da mevcut, bir önceki paragrafta bahsettiğim cevherin açığa çıkışı gibi.
   Kitabın çizimleri ilginç, sanki taslağın üstü direkt boyanmışçasına birçok kalem izi mevcut her yerde. Kitabın sonunda taslaklar yer alıyormuş, kıyaslayınca tabii gördüm ki son halindeki izler hiçbir şey... Renklendirmeyi ise başarılı buldum. Panellerin değişken şekilleri dinamik bir hava vermiş, o da hoşuma gitti.
   Kitabın çevirisi, editörlüğü son sayfalara kadar güzel, ancak sanki son sayfalarda nazar değmiş. Bir anda yazım yanlışları beliriyor, hatta konuşma balonları bile piksellerine ayrılıyor. Neden böyle oldu acaba.
   Sanderson seviyorsanız bakabilirsiniz, ancak konunun iyi işlenemediği kanaatindeyim. Puan: 3