28 Mayıs 2013 Salı

Sıradakinden Alıntı

   "Kitabınızı okudum efendim," dedi Jerry Banks.

   "Hangisi?"

   "Suç mahalli el kitabınız tabii ki. Ama resimli olanından bahsediyorum. İki yıl kadar önce çıkanı."

   "Onda kelimeler de vardı. Hatta çoğunluğu kelimelerden oluşuyordu. Onları okudun mu?"


24 Mayıs 2013 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Ada - Victoria Hislop


   Alexis, annesinin geçmişini öğrenmek için yanıp tutuşan bir kadın. Ancak annesi Sofia, ona geçmişi hakkında tek kelime etmiyor. Alexis de Girit'te yapacağı tatilde, annesinin büyüdüğü yer olan Plaka'ya da gitmeye karar veriyor, annesine bu kararından bahsediyor. Annesi de Alexis'e orada yaşayan bir dostuna vermesi için bir mektup yazıyor.

   Alexis Plaka'ya gittiğinde dikkatini ada çekiyor. Bu ada Spinalonga Adası ve eskiden burası bir cüzzam kolonisiymiş. Alexis Spinalonga'yı ziyaret ettikten sonra annesinin mektubunu vermek üzere Fotini'yi arıyor. Fotini, Alexis'in annesini doğduğundan beri tanıyor. Alexis de bu sebeple Fotini'den annesinin geçmişini öğrenmek için sabırsızlanıyor. Mektupta da buna izin çıkınca Fotini başlıyor anlatmaya.

   Fotini anlatmaya Sofia'nın anneannesi Eleni'den başlıyor. Eleni'nin cüzzama yakalanmasıyla başlıyor her şey. Kitap bir ailenin yıkılışını anlatıyor diyebiliriz ve öyle bir şekilde sonlanıyor ki Sofia'nın geçmişini anlatmak istememesine şaşmamalı.

   Bence Ada harika bir kitaptı. Son yüz sayfa bayağı üzücüydü. Kitabı okurken zaman kısmında kafa karışıklığı yaşadığım oldu. Bir cümlede beş yıl birden atlanabiliyor ama bir gün yirmi sayfada anlatılabiliyor. Bunu bir kenara bırakırsam çok beğendiğimi söyleyebilirim. Gizem ve dram sevenler bu kitabı kaçırmamalı bence.

Puan: 5

23 Mayıs 2013 Perşembe

Sıradakinden Alıntı

   Kyritsis'in sormak için yanıp tutuştuğu bir soru vardı. Hastalığı, belirtilerini, epidemiyolojisini ve patolojisini biliyordu. Bilmediği şey cüzzamlı olmanın insana ne hissetirdiğiydi. Onu tanıyana dek, bir hastasına bunu sormayı hiç düşünmemişti.

   ''Cüzzamlı olmak,'' diye başladı, ''nasıl bir şey?''

   Soru fazlasıyla özeldi, ama o cevap vermekte tereddüt etmedi.

   ''Bazı bakımlardan kendimi geçen senekinden farklı hissetmiyorum ama farklıyım çünkü buraya gönderildim,'' dedi. ''Benim gibi hastalığı her gün ilerlemeyen biri için, biraz hapishanede olmak gibi. Ama kilit ya da parmaklıklar yok.''


17 Mayıs 2013 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: 500 - Matthew Quirk

 

   Herkesin bir fiyatı vardır, uğruna ruhunu satacağı.

   Kitap, olayların ortasında başlıyor. Öyle bir olay ki ana karakterimiz Mike, ölmenin çare olduğuna inanıyor. Davies'le bir anlaşma yapıyor ve elindeki zarfı ona veriyor. Davies'in fiyatı bu zarf. Ancak zarf boş. Mike, Davies'i kendi oyununda yenmeye çalışıyor.

   Bu kısım bittikten sonra başa sarıyor kitap, bütün olayların başına. Mike Ford, Harvard Hukuk Fakültesi'ndeki üçüncü senesini bitirmek üzere. Bir seminere katılıyor. Seminerde, kolu her yere uzanan Davies Group'un sahibi Henry Davies, 1. Dünya Savaşı'nın neden çıktığını soruyor. Mike bu soruda diğerlerinin aksine kitaptan okuma şeyler söylemeyip sadece kendi fikirlerini anlatıyor. Davies o gün onu işe alıyor.

   Normalde Mike borçlardan boğuluyor. Annesinin kanser tedavisi için seksen üç bin küsür ve üniversitesine de yüz altmış bin küsür dolar borcu var. Annesi ölmüş; babası, Mike daha on iki yaşındayken yirmi dört yıllığına hapse girmiş. Borçları ödemek için okuldan sonraları işte çalışan Mike'ın canı çıkıyor. Ama Davies Group'a katılmasıyla hayat onun için tamamen değişiyor.

   Davies Group'ta kalmak çok da kolay değil yine de. Günde on beş saat çalışması gerekiyor. Ama asıl önemli olan şey, ''talep'' denilen iş. Bir bakıma şantaj diyebiliriz, ancak Davies'in de dediği gibi; şantaj, talebin yanında çok basit kalan bir şey. Talepte bulunulacak kişinin tüm özel hayatı didik didik inceleniyor, sonra da o kişinin önüne kirli işleriyle ilgili raporu koyup, senden şunu istiyoruz, kabul ediyor musun, diyorlar. Kişinin talebi kabul ettiği nokta, ruhunu artık sattığı zamandır, fiyatı da o rapordur, pis işlerinin kanıtıdır. Eğer talep reddedilirse Davies Group'ta artık o elemana yer yoktur.

   Mike ilk talebini başarıyla hallediyor. Başka bir talepte ise bir sorun çıkıyor. Davies, bu davanın Mike'ı aştığını ve davadan kesinlikle uzak durmasını söylüyor. Ama işte, rahat batıyor Mike'a. Sonra neler neler oluyor...

   Kitabın adının 500 olmasının sebebi ise Washington'daki en güçlü 500 insan. Davies Group bu kişilere talepte bulunuyor.

   Kitaba puan verirken çok zorlandım doğrusu. Bence aksiyonu beş üzerinden beşti. Ancak çok fazla argo kullanımı ve rahatsız edici kısım vardı. Bu sebeple kitaptan soğudum biraz, üç puan vermeye karar verdim.

Puan: 3

Sıradakinden Alıntı

   ''Gerçek güven işte budur, Mike. İki insanın, birbirlerinin sırlarını bildikleri zaman. İkisi de birbirlerini köşeye sıkıştırmayı başardıkları zaman. Karşılıklı yaşanacağı kesin olan yıkım.''


15 Mayıs 2013 Çarşamba

Tazecik Kitap Yorumu: Mürekkep Yürek - Cornelia Funke


   Okuduğunuz kitaptaki karakterlerin sizin dünyanıza geldiğini düşünün. Ya o gelenler, korkunç kişiler olursa?

   Meggie, babası Mortimer ile yaşıyor. Annesi yıllardır yanlarında değil ama Meggie bunun sebebini bilmiyor. Meggielerin evine bir gece bir ziyaretçi geliyor. Adamın adı Toz Parmak ve Mo'ya Büyülü Dil diye hitap ediyor. Ertesi gün Mo yeni bir yere taşınacaklarını, ama önce Meggie'nin annesinin teyzesi olan Elinor'a bir uğrayacaklarını söylüyor. Çünkü Elinor'un tamir edilmesi gereken kitapları var ve Mo da bir ciltçi.

   Evden ayrılmadan önce Meggie, babasının bir kitabı paketlediğini görüyor. Ancak yanına gidince babası kitabı saklıyor. Elinor'un evine gittiklerinde de Mo, o kitabı Elinor'un evinde bırakmaya karar veriyor. Sonra bir gün eve siyahlar içinde iki adam geliyor, babasını ve kitabı alıp gidiyorlar. Meggie de teyzesiyle birlikte Mo'yu kurtarmak için işe koyuluyor.

   Bence kitap biraz fazla uzatılmış. Mo'nun sesli okuduğunda kitaptaki karakterleri bizim dünyamıza getirdiğini 160 küsürüncü sayfada öğreniyoruz, bir de konuyu bu oluşturuyor, tanıtım yazılarında da yer alıyor. Ayrıca, Meggie'nin annesiyle ilgili mesele çok daha çarpıcı bir şekilde anlatılabilirdi. Neredeyse bütün sürprizi kaçmış. Yazar elindeki konuyu çok daha iyi kullanabilirmiş. Bu kitabı sanırım on yaşımda okusaydım çok daha hoşuma giderdi, ama ne yapalım.

   Kitabın adı neden Mürekkep Yürek diye soracak olursanız, Toz Parmak ve şu siyahlar giymiş adamlar -Capricorn'un adamları- Mürekkep Yürek adlı kitaptan çıkmış.

   Kitapta en çok hoşuma giden şey, her bölümün başında o bölümle alakalı olarak yazarın farklı kitaplardan yaptığı alıntılar oldu. Her bölümün sonunda da yazarın kendi illüstrasyonları var, bunlar da çok hoştu, çok beğendim.

   Biliyorsunuzdur, bu kitabın filmi de çekildi. Filmde Toz Parmak'ı oynayan kişi bence çok iyi seçilmiş. Ve, sansarı Gwin'in küçük boynuzlarını görebiliyor musunuz? :3


   Sonuç olarak, yazar konuyu daha iyi işleyebilirdi, ben de kitabı daha çok beğenebilirdim :D Peki kitabı sevdim mi? Sevdim. Devam kitaplarını okur muyum? Maalesef hayır.

Puan: 4

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Sıradakinden Alıntı

   Mo sustu. Dalgın dalgın önüne baktı, sanki kendi düşünceleri içinde kaybolmuştu.

   ''Ne oldu?'' diye fısıldadı Meggie. ''Neler oldu Mo?''

   Babası yüzüne baktı. ''Kitabın içinden çıktılar,'' dedi adam. ''Birdenbire koridora açılan kapının önünde belirdiler, dışarıdan gelmiş gibi. Bize doğru döndüklerinde, sanki birisi katlanmış bir kağıdı açar gibi hışırtılar geldi. İsimleri hala dudaklarımdaydı: Basta, Toz Parmak, Capricorn.''


Tazecik Kitap Yorumu: Küçük Ağa - Tarık Buğra


   ''Kurtuluş ümidi, altı asırlık yaşama geleneğinin karşısında idi. Hiçbir milletin tarihi bu kadar trajik bir çelişme görmemiştir. Bu çelişmede doğru yolu seçmek bir fazilet işi olmaktan çıkıyor, herkesten beklenemeyecek bir görüş üstünlüğü gerektiriyordu. Buna karşılık yanılanları suçlandıramazdınız; zira menekşe, rengi mor olduğu için ne kadar suçlu ise, bu insanlar da yanılmaları yüzünden ancak o kadar suçlu idiler.''

   Akşehir, 1919. Her hanenin savaşa gönderdiği birisi var, giden dönmüyor. Salih ise kolunu kaybetmesi neticesinde dönmesiyle bir istisna oluyor. Ancak tek kaybettiği şey kolu değil, benliği aynı zamanda. Meyhanelerden çıkmıyor, Rumlarla arkadaşlık ediyor ve halk ondan nefretle bahsetmeye başlıyor.

   Bir gün Salih, gene meyhaneye gittiğinde kapının kapalı olduğunu görüyor ve içeride Rumların Pontus devleti kurmak üzerine yaptıkları konuşmalarına kulak misafiri oluyor. Bu olay onda değişimi tetikliyor, sol kolunu da sağ kolu kadar iyi kullanabilmek için alıştırmalar yapıyor. Meyhaneye gitmeyi bırakıyor, Rumlarla ilişiğine son veriyor. Kendisini iyice geliştirdikten sonra aynı cephede savaştığı Doktor Haydar Bey'e gidiyor, ne yapabileceğini öğrenmek için. Doktor da ona Kuvayı Milliye'den bahsediyor, Salih de onlara katılıyor.

   Bu arada Akşehir'e bir hoca geliyor: Mehmed Reşid Efendi. Ona İstanbullu Hoca deniyor. Halk onun sözlerinden çok etkileniyor, zira çok iyi bir konuşmacı kendisi, ancak Kuvayı Milliye'ye karşı. Kuvayı Milliyeciler onu kendi taraflarına çekmeye çalışsa da İstanbullu Hoca her seferinde hayır diyor. En sonunda onun için vur emri çıkıyor. Öldürülmekten kaçan İstanbullu Hoca, Küçük Ağa'ya dönüşüyor, görüşleri de değişiyor Kuvayı Milliye'ye dair. Dilden düşmeyen bir isme dönüyor Küçük Ağa.

   Kurtuluş Savaşı'nı halkın gözünden aktaran, sürükleyici bir kitap. Herkesin bu savaş için yaptığı bir şey var, doğru ya da yanlış. Tarihin ders kitaplarımızda okuduğumuz kadar basit olmadığını göstermesi açısından da başarılı.

Puan: 4,5


Sıradakinden Alıntı

   Salih dondu kaldı. Ali Çavuş ise sözünü bitirir bitirmez ayağa kalkmış odayı teftişe başlamıştı. Çıkarken:

   ''Yarın sabah bit muayenesi var. Kimde bi tek bulursam yemin ossun atarım ağzına,'' dedi.

   Salih kendine gelmişti. Ardından bağırdı:

   ''Meraklanma Çavuş, bizimkiler hep çift gezer.''


5 Mayıs 2013 Pazar

Tazecik Kitap Yorumu: İki Dirhem Bir Çekirdek - İskender Pala


   İskender Pala'nın kalemini severim, kendisinden deyimlerin öykülerini okumak da çok hoş oldu. Kitaptaki deyimlerden hem anlamını hem hikayesini bildiklerim (ağzından baklayı çıkarmak, keçileri kaçırmak, sarı çizmeli Mehmet Ağa...), anlamını bildiğim ama hikayesini bilmediklerim (abayı yakmak, kaş yaparken göz çıkarmak, kabak tadı vermek...), hiç duymadıklarım (Ceza-yı Sinimmar, hoşafın yağı kesilmek, tazıya muska yazmak...) mevcuttu, her birini keyifle okudum.

   Eğer bakmak isterseniz kitaptaki deyimlerden biri olan "Yok Devenin Başı"na Sıradakinden Alıntı'da yer verdim.

   Kitapta toplamda doksan dokuz tane deyim yer alıyor. Kitaba adını veren ''iki dirhem bir çekirdek'' de bu kitaptaki deyimlerden biri. İlgi çekici ve bilgilendirici bir kitap olduğuna inanıyorum.

Puan: 5


Sıradakinden Alıntı

YOK DEVENİN BAŞI

   Olmayacak şeyler hakkında, inanılmayacak sözler karşısında yahut abartılmış yalanlar hakkında bir alay ifadesi olarak ''Yok devenin başı!..'' deriz. Hikaye güya, Hoca Nasrettin'in çocukluğunda geçmiş:

   Nasrettin'in dul annesi ince eğirip sıkı sardığı ipleri oğluna verir, götürüp pazarda uygun fiyata satarak, geçimlerini temin etmesini istermiş. Nasrettin yumakları pazara götürür, saatlerce elinde gezdirir, hatta bazı zamanlar satamadan geri getirirmiş. Nasrettin'in saflığından istifade etmek isteyen bazı uyanıklar, aralarında anlaşıp yok ''ipin kötü eğrilmiş'', yok ''gevşek sarılmış'' vs. diyerek, sözlerini yandaşlarına tasdik ettirip malı ucuza kapatmaya dadanmışlar. Nasrettin eve gelip de annesinden azar işitmeye başlayınca, aldatıldığının farkına varır, iş işten geçmiş olurmuş. Bir, iki derken Nasrettin bu işe içerlemiş ve pazar çetesine bir oyun oynamayı planlamaya başlamış.

   Bir kurban bayramı ertesi olsa gerek, Nasrettin, bir deve kellesi ele geçirip annesinin iplerini ona sarmış. Tabii yumak hem büyük, hem de ağır olmuş. Pazara vardığında ber-mutat aynı madrabaz müşteriler, etrafını çevirmişler. Ancak ne var ki yumak pek öyle ucuza kapatılacak gibi değil. Evirip çevirdikten sonra fiyatını sormuşlar. Nasrettin, o güne dek kendi hakkından ne kadar çaldılarsa hepsini toplayıp uygun fiyatı söylemiş. O sırada içlerinden biri güya fiyatı kırmak için alaylı alaylı söylenmiş:

   Nasrettin! Yumak oldukça büyük, pek de ağır. İçinde taş olmasın?!..

   Soruyu,

   — Yok devenin başı, diye cevaplar Nasrettin, alaylı alaylı!

   Pazarlık biter ve Nasrettin parasını alıp güle oynaya evin yolunu tutar. Ertesi gün yumağın içinden gerçekten deve başı çıktığını gören uyanıklar (!) Nasrettin'i tutup doğru, kadının huzuruna götürürler. Kadı sorar: 

   — Yumağın hileli imiş. Niye hileli mal sattın?

   Nasrettin itiraz eder:

   — Zinhar kadı efendi! Bunlar bana sordular ''İçinde taş mı var?'' diye. Ben de ''Yok devenin başı!'' dedim. Buna rağmen, onlar yine de satın aldılar. Bunda benim ne kabahatim ve hilem olabilir?

   O gün küçük Nasrettin mahkemeyi; Türk dili de bu deyimi kazanmış.

Tazecik Kitap Yorumu: Başlayanlar - Lissa Price


   Bir biyolojik savaş yapılmış ve dünyadaki bütün yetişkinler bu savaşta kullanılan bombalardan kaynaklı hastalıklar sebebiyle ölmüş. Geriye bir tek gençler ve yaşlılar kalmış, çünkü onlar bu hastalıklara karşı aşılanmış.

   Gençlere Başlayanlar ve yaşlılara da Sonlayanlar deniliyor. Sonlayanlar için hayat kendi seyrinde. Başlayanlar ise oldukça zor durumda; anne babaları ölmüş, devlet eşyalarına el koymuş. Ne paraları var ne de evleri. Şöyle de bir uygulama var ki, bir Başlayan, yaşayan bir akrabası yoksa bedenini beden bankasına kiralayabiliyor. Sonlayanlar da bu bedenlere kendi zihnini aktarıp bedeni anlaşma süresince kullanıyor.

   Callie bir Başlayan ve hayat epey zor onun için. Kardeşi hasta ve Callie'nin paraya ihtiyacı var, bu sebeple beden bankasının yolunu tutuyor. Ancak kiralamada bir sorun çıkıyor, Callie normalde anlaşma süresince uykuda olmalı ama kendi bedeninde uyanıyor. Sonraları kiracısının bir cinayet işlemek istediğini anlıyor.

   Keşke bu kadarla kalsa! Kitap ilerledikçe neler neler oluyor. Bir de Blake diye bir çocuk var ki kitapta, aah, ah. Yazık sana be çocuğum.

   Kitabı sevdim, iyi bir konusu var. Normalde bir serinin ilk kitabına dört puan verdiysem o serinin devamını almıyorum. Ama bu seriye bir ayrıcalık tanıyabilirim diye düşünüyorum.

Puan: 4

Sıradakinden Alıntı

   ''Madison, ağzından çıkanı kulakların duyuyor mu? Yeni bir elbise, yeni bir araba, yeni bir ev seçmek değil bu iş. Bunlar insan. Bunlar kanlı canlı, nefes alıp veren gençler, önlerinde koca bir yaşam var. Ama sen bu yaşamı onlardan çalarsan, bir yaşamları olamayacak.''

   Dudaklarını büzdü.

   ''Gerçekten ömrünün sonuna kadar bir başkasının bedeninde olmayı ister misin?''


1 Mayıs 2013 Çarşamba

Hoşuma Yapışanlar

   Bazen kendimi aşırı kaptırıyorum kitaba, bir bakıyorum ne hale girmişim okurken :D