24 Ağustos 2015 Pazartesi

Entel Dantel: Thriller

   Michael Jackson'un Thriller'ını dinlemeyen, dinleyip de sevmeyen var mı? Şarkının klibi de oldukça güzel, eğer izlemediyseniz veya tekrar izlemek istiyorsanız sizi buraya alalım.

   Geçenlerde Dreamworks'ün Spooky Stories derlemesini izliyordum ki; bu Thriller'ın, Shrek'e uyarlandığını gördüm (ya da tam tersi, hangisi doğruysa). Çok beğendim, zaten Shrek serisinin de hastasıyım; harika bir kurgusu var serinin. Neyse, lafı fazla uzatmıyor ve sizi Shrek-Thriller ikilisinin büyüsüne bırakıyorum... (buram buram reklam koktu değil mi? :D)


23 Ağustos 2015 Pazar

Sıradakinden Alıntı

   ''Buradaki herkes birinin kızı,'' diyor sessizce. ''Dışarıdaki her asker bir başkasının oğlu. Tek ama tek suç birinin canını almaktır. Daha ötesi yoktur.''

   ''Sen de bu yüzden savaşmıyorsun,'' diyorum.

   Sertçe bana dönüyor. ''Yaşamak zaten savaşmaktır,'' diye çıkışıyor. ''Hayatı korumak insanın temsil ettiği her şeye karşı savaşmaktır.''

   Sinirli bir şekilde soluk alıp veriyor. ''Ve şimdi de o, tüm bu bombalarla. Ne zaman bir kadının kör olmuş gözlerini bandajlasam ya da bir bomba kurbanının bedeninden şarapnel parçalarını çıkarsam onlarla savaşıyorum.''

   Sesi yükseliyor fakat sonra yeniden alçalıyor. ''Savaş budur,'' diyor. ''Yani benim verdiğim savaş.''


22 Ağustos 2015 Cumartesi

Hoşuma Yapışanlar

   Lucy Knisley Harry Potter serisini illüstre etmiş, yedi kitaplık seriyi sekiz sayfaya sığıştırmış; ortaya şahane bir çalışma çıkmış! Çok beğendim, sizle de paylaşayım ^_^  Lucy Knisley'in sitesine gitmek için buradan buyrun, resimleri düzgün görüntüleyemiyorsanız da buradan (gönderinin sonunda yer alıyor).




 





21 Ağustos 2015 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Koralin ve Gizli Dünya - Neil Gaiman


   Canınız çok sıkılıyorsa.... anne ve babanız sizi başından savıyorsa... can sıkıntınızı gidermek için evdeki tüm pencereleri, kapıları ve mavi şeyleri bile saymışsanız, ne yaparsınız? Bu sayımı yaparken; arka odada hiçbir yere açılmayan bir kapı bulsanız? Bu kapının ardı tuğlayla örülmüş olsa... ama bir gün bu kapının bir tünele açıldığını görseniz? Girer miydiniz?

   Tünelin ardında yine sizinki gibi bir dünya var. Ama daha renkli, istediğiniz her şeyin mevcut olduğu bir dünya; ilgi ve eğlencenin eksik olmadığı bir dünya. Bu dünyada kalmak için tek yapmanız gereken, gözlerinizin yerine birer düğme dikilmesine izin vermek.

   Koralin, o gizli kapıyı buluyor. Kapının ardında, düğme gözlü diğer anne babası var. Koralin'e, onu çok seveceklerini söylüyorlar, onun istediği her şeyi yapacaklarını... Yeter ki gözlerinin yerinde düğme olmasını kabul etsin Koralin. Bu öbür dünya Koralin'e cazip gelse de, Koralin kendi anne babasından vazgeçmiyor. Bunun sonucu ise ağır oluyor... Sen misin şefkatli düğme gözlü anne?

    Koralin aşırı cesur bir kız. Hayran kaldım kendisine. Ben olsam, en başta o kapıdan geçmezdim zaten (nerede bende o yürek). Kitabı çok sevdim, ancak kapının ve öbür dünyanın tarihi hakkında birazcık bilgi sahibi olabilmeyi isterdim, merak ettiğimle kaldım. İllüstrasyonları beğendim, Dave McKean'ın ellerine sağlık; kitabın tekinsiz havasına uyum sağlamış çizimleri. Ama keşke biraz daha fazla olsaymış bu illüstrasyonlar, sadece bölüm başlarıyla sınırlı kalmasaymış. Son olarak, kitap çevrilirken neden Coraline ismi Koralin olmuş? Tuhaf geldi bana.

   ''...İnsanlar bu kitabı okumaya başladığında öğrendim ki, çocuklara macera yaşatan, yetişkinlere ise kâbuslar gördüren bir hikâyeymiş bu.'' demiş Gaiman. Çocukların bu kitabı okurken nasıl dehşete düşmediklerini aklım almıyor. Tehlikeyi anlayamıyorlar mıdır, nedir, hayret bir şey. Okurken gerim gerim gerildim ben :D Ciddiyim, içimde o dehşeti hissettim. Evet, bir çocuk kitabının size bunu hissettirebilmesi tuhaf bir şey. Ama demek ki bu kitap, o bildiğiniz çocuk kitaplarından değil.

   Bu kitaptan uyarlanan animasyonun sloganıyla bitirelim yorumu: ''Ne dilediğinize dikkat edin.''



Puan: 4,5

20 Ağustos 2015 Perşembe

Leyleğin Getirdiği

   Bir kitap alışverişiyle karşınızdayım! (yorum da yazsam iyi olur hani...)

   İdefix'te yaz indirimleri başladı -hatta belki de bitiyor-. Aslında kitap almayacaktım (bak sen şu işe), ancak günün fırsatında Sefiller'in beş cilt tam metin çevirisini görünce, aklım çelindi. Ne var ki, kaç gündür günün fırsatı aynı... Çok saçma oldu böyle :D

   Neler aldığıma gelirsek:


Baltasar ile Blimuda - José Saramago: Eğer blogu takip ediyorsanız, Saramago sevgimi biliyorsunuz. Bilmiyorsanız da öğrenmiş oldunuz. Bu arada, Kırmızı Kedi Yayınevi'nin kitapları %40 indirimde! Bu şahane kitapları bu kadar ucuza almayı seviyorum -olabildiğince ucuz, neyse-.

Kağıt Ev - Carlos Maria Dominguez: Çok methini duydum sevgili kitap. Yine küçük bir not düşeyim, Jaguar Kitap'ta da %45 indirim var. Edit: Bloga yorumu yazılmayacak.

Yitik Adanın Öyküsü - José Saramago: Evet, bir tane Saramago kitabı aldığım yetmemiş gibi, ikinciyi de aldım. Bir önceki siparişimde de iki Saramago kitabı vardı: Bütün İsimler ve Mağara. Bütün İsimler'i okuyalı çok oluyor ancak yorumunu henüz yazmadım (çok tembelim -,-). Mağara'nın da yarısını okudum. Ancak sonra, elimin altında başka Saramago kitabı olmadığı için tırsıp bıraktım okumayı (öyle de bir deliyim). Artık yeni Saramago kitaplarım olduğuna göre ve kitabı bitirince yoksunluk çekme durumum olmayacağına göre, Mağara'yı bitirebilirim.



Sefiller - Victor Hugo: Beş ciltlik güzelliği görmektesiniz. (Arkada da dolabımın ayaklarını :D Fotoğrafı nerede çekeceğimi bilemedim, görmezden geliverin, olur mu?) Aslında kütüphanede Sefiller'in tam çevirisi vardı-dört ciltlikti sanırım. Ancak Oda Yayınları'ndandı ve o yayınevinin çevirilerini pek başarılı bulmuyorum açıkçası. Hem, ilk cilt de bir türlü geri dönmemişti kütüphaneye, biri ödünç adı altında yürüttü müdür kitabı, nedir... Sefiller'i tam metin edinmeyi ve okumayı çok istiyordum, bugüne kısmetmiş (edinme kısmı, tamam; sıra okumada :D)

   İşte bu şekilde... Şimdi gidip kendimi yorum yazmaya hazırlayayım bari, sonra da boşver geç oldu vakit deyip, ertesi güne diye geçiştireyim ve bu geçiştirmeler günler sürsün... Kendime bir ara çeki düzen vereceğim (ama bugün değil! :P).

   Kendinize iyi bakın ve düzenli olun, ertesi güne bırakmayın işlerinizi :D Sevgiler!

18 Ağustos 2015 Salı

Sıradakinden Alıntı

   Koralin yüzüne vuran sabah güneşiyle uyandı.

   Bir an şaşaladı. Nerede olduğunu bilmiyordu; kim olduğundan bile tam olarak emin değildi. Sabah içinde uyandığımız yatağın kimliğimizi bu kadar belirleyebilmesi hayret vericidir ve ayrıca kimliğimizin bu kadar kırılgan olması da hayret vericidir.

13 Ağustos 2015 Perşembe

Entel Dantel: Bugün...

   Bugün en sevdiğim iki dizinin karmasının işlendiği bir tişört gördüm! Ve bu iki dizi, önceden bahsettiğim üzere Breaking Bad ve Futurama. Havalara uçtum tişörtü görünce... ama kısmen (yani hafiften sıçradım diyebiliriz :D).


   Keşke arka planı alacalı ve koyu renk olmasaymış (kırmızı alacalısı vardı, o daha kötüydü, o sebeple çekmedim). Keşke altta sadece Breaking yazmasaymış, ikinci kelimeyi de yazsalarmış. Breaking Bender veya Bending Bad falan olabilirdi, bilmiyorum. Keşke Br'nin sembolü azıcık daha belirgin olsaymış (atom numarasının yazmasını istesem çok mu şey istemiş olurum?).

   Evet, neden kısmen uçtuğumu gördünüz :D İlk başta direkt resme odaklandığım için, bu kadar göze hitap etmeyen bir şey olduğunu fark etmemiştim. Neyse, en azından bana ilham oldu bu, istediğim halini çizerim bu sayede.

Tazecik Kitap Yorumu: Hayaletin Cadıları - Joseph Delaney


   Wardstone Günlükleri'nin yorumlarına ulaşmak için buraya buyrun (yazı içinde de kitapların yorumlarını verdim).

   Hayaletin Cadıları, Wardstone Günlükleri'nin devamı değil, bir yan kitap. Ama bu yan kitabı okumadan önce Wardstone Günlükleri'nin en azından altı kitabını okumanızı öneririm, çünkü bu kitapta, altıncı kitabın sonuyla ilgili bir spoiler verilmiş. Niye durduk yere spoiler yiyesiniz ki, değil mi ama?

   Kitapta beş hikâye bulunuyor. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere, cadılarla ilgili hikâyeler bunlar. Hikâyelerdeki karakterlerin çoğunu önceden tanıyoruz (eğer bu kitabı okumadan önce seriyi okuduysanız tabii).

   İlk hikâye, ''Meg Skelton''. Hikâyenin anlatıcısı Hayalet Gregory (yaşasın!). Bu hikâyede Gregory'nin Meg ile nasıl tanıştığını ve olayların nasıl gelişip en sonunda Meg ile Marcia'nın kendilerini Hayalet'in Anglezarke'taki evin zindanında bulduğunu okuyoruz. Meg ile Marcia'yı, Hayaletin Sırrı'ndan tanıyoruz. Hatta Tom, bu Meg Skelton'ın öyküsünü Gregory'nin günlüğünden okuyordu hatırlarsanız. Hayaletin Sırrı'nı okurken Hayalet'in aşık yönünü görmek beni çok etkilemişti, bu sebeple Meg Skelton hikâyesini okurken duygulanmamak elimde değildi. Öykünün sonu, Hayalet gibi benim de çok kalbimi kırdı... Meg, bunu nasıl yaparsın? Gregory ki, seni ruhundan çok sevdiğini söyleyip seni cadı olmana rağmen çukura kapamazken... Ancak yine de Hayalet'in bundan ders çıkararak ''sakın sivri burunlu ayakkabı giyen kızlara güvenmeyin'' demesi tuhaf geldi bana, her sivri burunlu ayakkabı giyen kötü değil ki, çarpık bir sonuç olmuş bu bence. Bu arada, öykünün başında insanatın kapıyı açması çok komik geldi bana. Hayalet kapıyı tıklatıyor, o kadar insan öldüren insanat, usul usul yürüyor, geliyor kapıyı açıyor, sonra yine canavara bağlıyor :D

   İkinci hikâye, ''Pis Dora''. Deane klanından, karanlığa hizmet eden bir cadı bu Dora. Gençlik yıllarını ve ölümünü anlatıyor. Cadıların zevk aldığı şeyleri okumak çok ilginçti :D Bu öyküde Sorgulayıcı'yı da görüyoruz, ki Sorgulayıcı denen pis heriflerin ne iş yaptığını Hayaletin Laneti'nde okumuştuk. Öykünün başlarını sevsem de, devamını pek beğenmedim maalesef. Biraz yanlış yönlendirme yapılmış gibi geldi bana.

   Üçüncü hikâye, ''Grimalkin'in Hikâyesi''. Bu öyküde Grimalkin'in, nasıl (ve neden) Malkin klanının katil cadısı haline geldiğini okuyoruz. Fena bir öykü değildi. Ancak bu öyküyle ilgili yorumlara bakınca, ''Benim Adım Grimalkin'' kitabında bunların zaten yazılı olduğunu vs. gördüm. Kitabı henüz okumadım, bilemem. Okuyunca bir not bırakırım buraya. Bu arada, kapaktaki Grimalkin. Edit: Benim Adım Grimalkin'i okudum ve sonuna kadar katılıyorum :D

   Dördüncü hikâye, ''Alice ve Beyin Oburu''. Kemikli Lizzie'nin Alice'i nasıl teyzesi Agnes'tan aldığını ve eğitmeye başladığını okuyoruz bu öyküde. Kemikli Lizzie iğrenç bir cadı, Alice'in hayatına zerre gram değer vermiyor. Lizzie'nin beyin oburu türünden bir yardımcı cini var. Alice'in hayatı için bu pis yaratıkla mücadele etmesi gerekiyor (ve Lizzie onlara hiç müdahale etmiyor, hayret bir şey). Öyküyü beğendim, Alice'in cesaretine hayranım.

   Beşinci ve de son hikâye, ''Öcü Cadısı''. Hikâyenin anlatıcısı Tom. Öyküsüne başlarken yine Hayaletin Savaşı'ndaki yanlış yönlendirmeyi kullanıyor (küçük bir spoiler: düşman arayı kapatıyordu, beni yakaladı, zırt vırt, en azından düşmanım Alice'ti/Hayalet'ti). Bu öyküde Arkwright'ın yanında geçici süreliğine çıraklık ettiği zamana dönüyoruz (çok sevindim, çünkü Hayaletin Hatası'na bayılmıştım). Bu öyküde bir solukanla ve bir öcü cadısıyla karşılaşıyoruz. Öcü cadısı sayesinde azıcık da olsa, Kelt cadıları ve büyücüleri (yani karanlığın hizmetkarları) hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Öyküyü beğendim. Bir noktada Arkwright'ın bir davranışına şok oldum da neyse, dengesiz. Seviyorum ama adamı. Bu öykünün sonunda, yazının başında dediğim gibi, Hayaletin Kurbanı'nın sonundan bir spoiler var. Uyarmadı demeyin.

   Özetle kitabı beğendim. Ancak birkaç ufak eleştirim de var. İlki, nedense hikâyeleri okurken Alice'inki hariç, diğer hepsini Tom anlatıyormuş gibi hissettim. Farklı anlatıcılarda, anlatım tarzının da farklı olmasını bekliyordum-belki öyleydi de, ben hissedemedim bunu-. İkincisi de, kiminin yazardan, kimininse çevirmenden kaynaklandığını düşündüğüm hatalar. Wardstone Günlükleri'nde de ara sıra bu tip hatalara rastlıyordum, ama nadiren olduğu için pek önemsemiyordum. Ama bu kitapta biraz dozu kaçmış gibi geldi bana. Kitabın İngilizcesini bulabilseydim elimdeki kitapla karşılaştırıp hangi sorunların çevirmenden, hangilerinin yazardan kaynaklandığını net olarak söyleyebilirdim.

   Küçük (bir cümlelik) hataları pas geçelim (bunlar büyük ihtimalle çeviri hatasıydı). Üç tane hata çok gözüme battı, onlardan bahsedeceğim(ilk ikisi yazardan kaynaklanıyor-ikinciden emin değilim gerçi). Grimalkin, geleceğine bakması için bir kahine gidiyordu. Kahin de, Grimalkin'in hayatta kalabilmesinin tek yolunun çok güçlü olması, hatta şuanki Malkin katil cadısını yenmesi gerektiğini söylüyordu. Grimalkin onu yeneceğini söylediğinde de, kahin onla alay ediyordu. Ama eğer Grimalkin'in aklına bu fikri sokmuşsa, geleceğini de etkilemiş demektir. O halde küreye tekrar bakıp Grimalkin'in yeni katil cadı olacağını fark etmesi gerekmez miydi? İkincisi ise, Gregory'nin Marcia'yı bağlarken kullandığı zincirin ustasından kaldığını, aynı zamanda bunun kulede Meg'i bağlamak için kullandığı zincir olduğunu söylemesi. Yahu, onlar aynı zincir değil ki. Kendin söyledin ya öykünün başında, yanıma zincir almadım, Meg'i onu kurtardığım zincirle bağladım diye. Neyse. Üçüncüsü de, son hikâyede Arkwright'ın Tom'a hitabının sürekli değişmesi. Hayaletin Hatası'nda sadece ''Üstat Ward'' diyordu. Bunda ise, art arda cümlelerde bile hitap değişiyor, sadece hikâyenin sonlarına doğru süreklilik sağlanmış. Arkwright Tom'a, Usta Ward diyor, Ward Usta diyor, Üstat Ward diyor...

   Bu hatalardan rahatsız olmayabilirdim aslında, ama oldum. Neden diye soracak olursanız, Joseph Delaney ve Kerem Işık'a güvenimin tam olmasından. Daha iyisini yaptılar sonuçta, standartları yüksek insanlar. Bu sebeple hataları görünce canım sıkılıyor. Ama yine de şunu belirteyim, bu hatalar sebebiyle puan kırmadım, hikâyelerin olay örgülerine bakarak puanladım kitabı.

   Son olarak, kitabın kapağını beğendim. Yabancı ülkelerin bazılarında yan kitapların kapaklarını da Wardstone Günlükleri'nin kapakları gibi yapmışlar. Tudem'in bu illüstre kapağı kullanması bence çok daha iyi, çünkü bu sayede yan kitap olduğunu belli ediyor. Bu arada, kitabın sonunda da Hayaletin Yaratıkları kitabının tanıtımı var, kitap çıkmadı henüz. Heyecanla bekliyorum ^_^

Puan: 4

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Sessizliğin Müziği - Patrick Rothfuss


   Serinin ilk kitabı Rüzgarın Adı'nın yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Bilge Adamın Korkusu'nun yorumu burada.

   Şeyaltı'nın derinliklerinde ince yapılı, isimlerin sırrına vakıf olmuş, dünyayı düzene koymak için elinden geleni yapan bir kız yaşar. Adı Auri'dir, belki onu duymuşsunuzdur.

   Kitapta Auri'nin yedi günü anlatılıyor. Müzik getiren o kişiyi beklerken geçirdiği yedi gün. Neredeyse her gün Auri, Şeyaltı'nda oradan oraya koşuyor, birtakım nesnelerin yerlerini değiştiriyor, nesnelerden ayrılırken onları öpüyor ve elini yüzünü yıkıyor. Evet, tüm kitap bu şekilde geçiyor. Ama Rothfuss sizi uyarmadı diyemezsiniz! Kendisi önsözde belirtiyor, bu herkesin sevebileceği bir kitap değil diye.

   Kitabı okurken, Auri'nin yaptıklarını ilk başta garipseyebilirsiniz, ama azıcık sabrettiğinizde ve kendinizi kitabın akışına bıraktığınızda siz de sessizliğin müziğini duyabilir, sessiz şeylerin aheste ilgisini hissedebilirsiniz.

   Kitabı tuhaf buldum mu, evet. Ancak kitap bittiğinde Auri'nin çabalarını anlayabildim. Her şey doğru yerde olduğunda hissedilen huzuru da kendi yaşantımdan bazı şeyleri düşünerek anlayabildim. Çok ilginç bir şey, nasıl anlatacağımı bile bilmiyorum :D

   Bu arada, kitapta Nate Taylor'un maharetli ellerinden çıkma illustrasyonlar bulunmakta, illustrasyonların tarzını çok beğendiğimi söylemem gerek.

   Bilge Adamın Korkusu yorumumun sonuna teorilerimin ve sorularımın listesini iliştirmiştim. Bu kitapla ilgili olarak da bir liste hazırladım, ama liste spoiler içerebilir, dikkat!

- Kitabı okudukça görüyoruz ki, Auri usta bir isimci ve simyacı. Acaba isimlerin sırrını ve dolayısıyla da dünyayı anlayınca çıldırmış olabilir mi? Üniversite'nin akıl hastanesi gibi bir şeyi vardı ya hani-adını hatırlayamadım, kitapları okuyalı çok oldu, adı olup olmadığından bile emin değilim aslında-, belki o hastanedeki hücresinden de isimlerin sırrına vakıf olması sayesinde kaçmış olabilir mi? Oradan çıkıp Şeyaltı'na sığınmıştır?
- Kitapta Auri'nin yeterince çığlık dinlemişliği olduğu yazıyordu. Akıl hastanesinde diğer hastaların çığlıklarını dinlemiş olduğuna dair bir gönderme yapılıyor olabilir mi?
- Şeyaltı'ndan kaç kişinin haberi var? Üniversite'nin altında böylesi büyük bir yapının olması ve kimsenin tam anlamıyla bu yeri keşfetmemiş olması çok ilginç değil mi?
- Şeyaltı ile Sakiniye arasındaki, Auri'nin deyimiyle ''ara bölge''ye gelen kim? Devi'yle alakası olabilir mi? (Devi de Şeyaltı'nı biliyor diye hatırlıyorum.)
- Farenin Auri'yi ısırması, dünyanın dengesinin bozulmasına dair bir işaret mi? (Kulağa komik geliyor olmalı bu yazdığım cümle, ama sahiden de kitapta bunu düşündüren bazı cümleler var.)
- Auri bulduğu heykelin bir Amyr heykeli olduğunu nasıl biliyor? Amyrleri nasıl öğrenmiş olabilir?
- Auri, günü gelince saklanması için Kvothe'ye bir yer hazırlıyor. Kvothe'yi saklamasının/korumasının sebebi nedir? Kvothe başını nasıl bir belaya sokacak ki, Şeyaltı'nda gizlenmesi gerekecek?
- ''Sırlar Kitabı'' da nedir? Neden henüz Kvothe'ye o kitabı vermenin vakti gelmemiştir? İçinde Chandrialılar ve Amyrler hakkında bilgi bulunuyor olabilir mi?
- Bilge Dokuz, dokuz Amyr'i temsil ediyor olabilir mi? (Kitabı bitirince böyle bir not almışım kenara, ama dokuz Amyr lafını nereden çıkardığımı hatırlayamıyorum :D)
- Kitapta bir yerde, Auri böyle bir şey yaşamayalı fani bir ömre bedel bir zaman geçmişti, diyor. Sahi, Auri kaç yaşında ki? (Mandrag Hoca'ya öğrencilik yaptığını biliyoruz. Ama kendisi Mandrag Hoca'yı sonradan geçmiş simyada, bunu da fark ediyoruz kitabı okurken, bu da küçük bir not.)
- Auri usta bir isimci olmasına rağmen, Auri'ye ismini veren Kvothe. Çok ilginç değil mi? Ki canlıların isimlerini bulmak daha zor diye hatırlıyorum, yanlışsa düzeltin.
- İnsanlar bencillikleri sebebiyle, zamanla nesnelerin gerçek isimlerine ulaşma yeteneklerini yitirmiş olabilir mi?
- Şeyaltı'nın, Üniversite'nin altında yer aldığını yukarıdaki bir maddede yazmıştım. Kara Kapı, Üniversite'nin kütüphanesindeki dört levhalı kapının açıldığı yere açılıyor olabilir mi? Auri'nin Kara Kapı'dan çekinmesinin sebebi nedir? Kara Kapı'nın ardına (veya teorimin doğruluğuna bağlı olarak, dört levhalı kapının ardına) korkunç bir şey veya muazzam bir güce sahip bir isim mi hapsedildi?

   Listem bu kadar. Eğer Kralkatili Güncesi'nin ilk iki kitabını okuduysanız, bu kitabı da okumanızı öneririm. Biraz ilginç bir okuma deneyimi olacak ama, uyarıldınız.

Puan: 4

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Mimlendim!

   Zaman Sandığı blogunun sahibi Sercan efendi tarafından mimlenmişim! Mimleneli bir ay olmuş da, ben yeni fark ediyorum, o da benim ayıbım. Yazısını da okumuştum halbuki, mimlenenler kısmını es geçmişim belli ki. Neyse, gecikmeli de olsa soruları cevaplayayım.

1- Klişe bir soruyla başlayalım: Film mi, kitap mı?
Film diye cevap veren bizden değildir :D
 
2- Ne tür kitapları tercih edersin?
Fantastik ve bilim-kurgu kitapları okurum genelde. Ama güçlü bir kurgusu veya mesajı olan başka türlerdeki kitaplar da elbette tercihlerim arasında yer alır.

3- Bir yazar olsan kim olmak isterdin? 
Başka birinin yerinde olmayı hiç düşünmedim, yazarlar da buna dahil. Bu sebeple bu soruyu pas geçiyorum.

4- Bir kitap yazmaya karar versen aklına ilk gelen konu hangi türe girerdi?
Fantastik.

5- Çok başarılı bir kitap yazdın. Film mi, yoksa dizi mi olmasını isterdin? Ya da kitap olarak kalmasını mı tercih ederdin?
Eğer kitabım birebir uyarlanacaksa film veya dizi olabilir. Seri yazarsam dizi olur, tek kitapsa film. Ama ben seri yazamam sanırım.

6- Issız bir adada yanına yol arkadaşı olarak seçeceğin kitap karakteri kim olurdu?
Wardstone Günlükleri'nden Alice Deane. Hem güçlü bir karakter, hem de çok fazla yeteneği var. Ne aç kalırdık, ne hastalanırdık; iyi de vakit geçirirdik :D

7- Hayatın boyunca sadece tek bir yazarın kitaplarını okuma şansın olsa bu kim olurdu?
Zalimlik ama bu :D Kate Morton ile José Saramago arasında kaldım... Kate Morton olsun.

8- Beraber bir kitap yazsalar harika olurdu dediğin iki yazar kimler?
Daha önce hiç böyle bir şey düşünmemiştim. Şimdi düşününce, Neil Gaiman ile Kate Morton; Yolun Sonundaki Okyanus tadında kitaplar yazarlardı, ama içinde bolca gizem ve kalp kırıklığı da (ve malikâne tabii :D) barındırırdı bu kitaplar. Sevdim bu ikiliyi :D

9- Sonunu değiştirmeyi en çok istediğin kitap?
Harry Potter ve Ölüm Yadigârları. Şu epilog bölümü yerine, Rita Skeeter'ın haberi olsaydı, çok hoş olurdu bence.

10- Önermekten sıkılmadığın, ''Dünya okusun!'' dediğin bir kitap?
Aslında her önüme gelene kitap önermem :D Sadece benden kitap ödünç alan arkadaşlarıma öneriyorum, onlara da zevklerine göre. Ama herkese bir kitap önermem gerekseydi, José Saramago'dan Görmek'i önerirdim (ayrıntı kaçırmak istemezlerse Körlük'ü de okurlar; çok da makbule geçer).

11- Bir kitabın içine hapsoldun, hem de ana karakter olarak. Hangi kitap olsa ''Beni burada bırakın.'' derdin?
Narnia Günlükleri'ne hapsolsam harika olur aslında. Ana karakter olarak da Lucy olurdum. Düşündükçe içim gidiyor... benim dolabım niye harika bir dünyaya açılmıyor? :'( Ne yapalım sihirli elma ağacından değilse dolabımın ahşabı?

   Mimlediğim kişilere gelirsek, isteyen herkes soruları cevaplayabilir. Blogunuz yoksa da yorum bırakın, severek okurum cevaplarınızı ^_^