Yeni yıl için Neil Gaiman çok hoş bir mesaj yayınlamış, David Mack da bunu resimlemiş. Bu mesaja şuradan ulaşabilirsiniz.
Beğendiğim ressamlardan/illustratörlerden de birkaç yeni yıl resmi paylaşayım.
Bu cici çizim Sketchy Stories'ten. Facebook sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
Kova, ice bucket challenge'ı; top, dünya kupasını; köpek, Naruto'yu (Naruto bu yıl final yapmış sanırım); cin, Robin Williams'ı; uzay aracı, sanıyorum ki kuyruklu yıldıza iniş yapan Rosetta'yı temsil ediyor. Groot'la Flappy Bird'i biliyorsunuzdur zaten.
Bu sevimli resim de Alexander Jansson'dan. Facebook sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
Çekiliş bitti! Herkesin ismini, çekiliş haklarına göre bir Excel dosyasına kaydettim, liste uzun olduğu için listeyi buraya koymuyorum, ancak isteyen varsa mailine atabilirim :) Toplamda 181 hak oluyor. Ve kazanan...
113 numara da, Hatice Albayrak oluyor! Tebrik ederim, iletişim bilgilerinizi entelkitap@gmail.com adresine atabilir misiniz lütfen? :)
Şu yazımda demiştim kii, blogun ikinci yılına özel bir çekiliş yapacağım. Vakit, o çekilişin vaktidir arkadaşlar!
Geçen seneki yıl dönümü çekilişinde olduğu gibi; geçen bir yılda okuduğum (bir yıldan kastım blogun yıldönümleri arasındaki bir yıl) ve beş puan vermiş olduğum kitaplardan beşini seçtim. Çekilişi kazanan kişi, bu beş kitaptan istediği bir tanesine sahip olacak. Bu beş kitap şunlar (kitabın ismine tıklayarak, yorumuna ulaşabilirsiniz):
Bir de, malumunuz, yılbaşı yaklaştı. Ajanda almadım, ama hoşunuza gideceğini düşündüğüm bir defter aldım. Bir de yılbaşı kartı aldım, kazanan kişiye özel, yılbaşı kartının içine bir şeyler yazacağım.
Çekilişe katılmak için yapmanız gerekenler:
- Blogumun izleyicisi olmanız ve hangi kitabı istediğinizi bu yazının altına yorum olarak yazmanız (zorunludur, bir çekiliş hakkı sağlar)
- Eğer ben ek çekiliş hakkı istiyorum derseniz de, bu çekiliş haberini
bir sosyal platformda (Facebook, Twitter, Blogger) paylaşıp,
linkini yorumunuzda belirtmelisiniz (Hepsi için üçer çekiliş hakkı. Yani toplamda dokuz ek çekiliş hakkı.) Google Plus'u kabul etmiyorum, üzgünüm.
Türkiye dışına gönderim yapamıyorum. Çekiliş bir hafta sonra, 29 Aralık
Pazartesi günü bitecek, aynı gün de kazananı açıklayacağım inşallah. Sağlıcakla kalınız efenim :)
Serinin ilk kitabı Harry Potter Ve Felsefe Taşı'nın yorumu burada.
Harry, korkunç bir yaz tatili geçirmektedir, her zamanki gibi. Hogwarts'a gitmesine yakın, bir gün odasında Dobby adında bir ev cini belirir. Dobby, Harry'ye kesinlikle Hogwarts'a dönmemesi gerektiğini, orada korkunç şeyler yaşanacağını ve Harry'nin hayatının tehlikeye gireceğini söyler. Harry için Hogwarts'a gitmemek diye bir durum söz konusu değildir tabii ki. Bunun üzerine Dobby, Harry Hogwarts'a gitmesin diye, elinden geleni ardına koymaz, kötü niyetli değildir aslında, ancak Harry'nin başını epey belaya sokar. Harry Hogwarts'a vardığında bile tuhaf davranışlarına -komplolarına bile diyebiliriz- devam eder.
Dobby'nin haber verdiği felaket, kısa sürede kendini gösterir. Birisi Sırlar Odası'nı açmıştır ve bu odanın açılmasıyla birlikte ortaya çıkan karanlık bir güç, öğrencileri taşa dönüştürmeye başlamıştır. Harry de, Ron ve Hermione'la birlikte, en son elli yıl önce açılmış bu odanın gizemini çözmeye çalışır.
Serinin ilk kitabı kadar sürükleyici, güzel kurgulanmış bir kitap Harry Potter ve Sırlar Odası. Kitaptaki karakterlerin her biri nevi şahsına münhasır, çok hoş -Lockhart'a öldüm zaten, pis herif :D-.
Kitabı çok sevdim, ancak kafama takılan birkaç nokta var -bunlardan puan kırmıyorum ama-. DİKKAT, SPOILER TEHLİKESİ! Eveet, gelelim sorularıma. Harry ve Ron, Sırlar Odası'na giderken bir duvar yıkılıyordu ve Ron'la Harry duvarın farklı taraflarında kalıyorlardı. Sırlar Odası'na tek giriş de, onların girdiği yerden, bunu biliyoruz. Harry Sırlar Odası'na giderken, Ron da duvarın yıkıntılarını eşeleyip, Harry döndüğünde geçebilsin diye ona boşluk açmaya çalışıyordu. Şimdii... Harry odadayken, ona yardım için Dumbledore'un anka kuşu geliyordu. Yahu bu anka kuşu nereden geçti de geldi, üstelik Ron bunu görmeden? Edit: Beşinci kitapta da gördüğümüz üzere, anka kuşları ışınlanabiliyormuş :D Neyse, birincisi buydu. İkincisi şu, Aragog var ya hani, Hagrid'in yıllar önce gizlice beslediği devasa örümcek; Ron ve Harry onun yanına gittiklerinde ve Hagrid'in arkadaşı olduklarını söylediklerinde, Aragog, normalde insan etiyle beslendiğini, ama Hagrid'e olan saygısından şimdiye kadar hiçbir insana zarar vermediğini söylüyordu. Konuşma bitiminde ise, diğer örümceklere, Harry ve Ron'u öldürmeleri konusunda salık veriyordu. Eh, çelişik değil mi biraz? Üçüncüsü, koskoca Voldemort, anka kuşunun gözyaşlarının iyileştirici etkisi olduğunu nasıl unutur yahu? :D Edit: Bu iki konuya ilişkin muhterem bir arkadaşımın cevabı şöyle: ''Aragog, insanları Hagrid'in hatrına öldürmediği dönemle
şatoda yaşadığı dönemi kastediyor. Ormana gittiğinden beri Hagrid
dışında bir insanla karşılaştığını zannetmiyorum. Orman tehlikeli
yaratıklarla dolu ve birinin ölmesi zaten doğal bir şey, şato gibi şüphe
çekmez. İkinci olarak, Tom Riddle, Voldemort'un 16 yaşındaki hali. Aslında tam olarak aynı kişi
değiller, ikiye bölünmüş bir benlik gibi. Voldemort'un bileceği pek çok
şeyi bilmemesi doğal. Hem anka kuşları çok ama çok nadir yaratıklar ve
genelde evcil değiller, birini gerçek hayatta görmek zor. Ayrıca
Dumbledore'un çok üzerinde durduğu önemli bir durum var: Voldemort sihrin sevgi
veya güzel şeyler (burada 'aydınlık taraf'a dair şeylerden bahsediyorum)
içeren kısmıyla ilgilenmiyor, bu onun zayıf noktası. Harry'nin
annesinin ölümünün ona koruma sağlayacağını da tahmin edemedi.'' Dördüncüsü de, Harry ve Ron bir gün kahvaltı ederken, yanlarına Ginny'nin
gelmesi ve onlara önemli bir şey söyleyeceğini söylemesi. Kitapta
''gergin ve kaygılı göründüğü'' yazıyor. Eh, aslında Percy'nin sevgilisi
olduğunu söyleyecekmiş, öğreniyoruz sonradan. Ama gergin ve kaygılı
göründüğü yazdığı için, insan ister istemez Sırlar Odası'yla ilgili bir
şey söyleyecek herhalde diye düşünüyor. Ben öyle düşündüm en azından. Neysecüm, bitti. SPOILER TEHLİKESİ GEÇTİ, BARINAKLARINIZDAN ÇIKABİLİRSİNİZ.
Yorumu, kitaptan oldukça hoşuma giden bir bölümle bitireyim bari :D (Küçücük ve belki de gereksiz bir not: Birinci sayfadan kastı, gazetenin birinci sayfası)
''Meşhur Harry Potter,'' dedi Malfoy. ''Birinci sayfaya geçmeden bir kitapçıya bile giremiyor.''
Edit:
Serinin üçüncü kitabı Harry Potter ve Azkaban Tutsağı'nın yorumu burada. Serinin dördüncü kitabı Harry Potter ve Ateş Kadehi'nin yorumu burada.
Serinin beşinci kitabı Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nın yorumu burada.
Serinin altıncı kitabı Harry Potter ve Melez Prens'in yorumu burada.
Serinin yedinci kitabı Harry Potter ve Ölüm Yadigârları'nın yorumu burada.
İhsan Oktay Anar'ın okuduğum üçüncü kitabıyla karşınızdayım (yazılış sıralarına göre okuyorum). Ve şunu üzülerek söylüyorum ki, her okuduğum kitapla birlikte, verdiğim puanlar düşüyor. Umarım Amat'la Suskunlar'ı beğenirim.
Kitapta, Ölüm'ü ve ölüm vakti gelmiş Cezzar Dede'yi görüyoruz. Ölüm, oyun oynamaya düşkün, bu sebeple Cezzar Dede'ye diyor ki, birbirimize hikâye anlatalım, sen de anlattığın her hikâye için fazladan bir saat yaşa. Cezzar Dede bunu kabul ediyor ve birbirlerine sırasıyla korku, din, aşk ve cennet konulu hikâyeler anlatıyorlar.
Bu arada, Uzun İhsan'ın bu dünyadaki süresi de dolmuş artık, bu sebeple Ölüm'ün onu bulması ve canını alması gerek. Uzun İhsan'ın peşinden mahalle mahalle gezerken, bir yandan da birbirlerine hikâyelerini anlatıyorlar. Ne var ki, her mahallede Uzun İhsan, Ölüm'ü bir şekilde atlatmayı başarıyor. Uzun İhsan'ın ortadan kaybolmasına yardımcı olan şey de, Cezzar Dede'nin veya Ölüm'ün anlattığı hikâyede geçen bir olay oluyor hep. Örneğin hikâyenin birinde, tüm mal varlığını halka dağıtan bir adamdan bahsediliyor; mahallenin birinde de Ölüm tam Uzun İhsan'ı yakalayacakken, malını dağıtacağını duyuran bir adam sebebiyle halk sokağa dökülüyor ve Uzun İhsan sıvışıyor.
Hikâyelere gelecek olursak... Çoğu, var olan hikâyelerin uyarlaması; vampir, kurt adam, altın adam, kırmızı başlıklı kız, süpermen vs. Konsept hoşuma gitse de hikâyelerin maalesef hiçbirini sevemedim. Karakterler de içimi bunalttı; dedikoducu insanlar mı dersin, açgözlü olan mı, sırf kötülük yapabilmek, yakınmak için yaşayan mı... Ufak bir nokta olarak da ''abdest'' yerine ''aptest'', ''Abdülzeyyat'' yerine ''Aptülzeyyat'' yazılması biraz kulak tırmalayıcı geldi. Ölüm'ün neredeyse herkes tarafından küçük düşürülmesi ve herhangi bir karşılık vermemesi de hiç beklemediğim bir durumdu. Üslup ve kimi çarpıcı cümleleri için iki veriyorum.
Eveet, sınavlarımız bugün bittiğine ve üçüncü sınav dönemi 7 Ocak'a kadar başlamayacak olduğuna göre, özgürüm! -şimdilik özgürüm en azından-
Bu kitabı okuyalı epey oldu, ancak biraz kitap hakkında ne yazacağımı bilemediğimden, biraz da yaşadığım yoğunluktan, bugüne kadar kaldı yorumunu yazma işi.
Zanna ve Deeba, bir süredir tuhaf olaylar yaşamaktadırlar ve bu olayların ortak noktası hep Zanna'dır. Zanna'yı görünce kaçmayan hayvanlar mı dersiniz -kediler hariç-, Zanna şeklinde bulutu mu, yoksa bir gün Zanna kafede arkadaşlarıyla otururken yanına gelip ''Sizinle tanışmak çok heyecan verici, Şuvazi!'' diyen kadını mı.
Şuvazi, Fransızca'da ''seçilmiş kişi'' anlamına geliyor. Tamam, Zanna bir seçilmiş kişi, ama ne için?
Şöyle ki, bizim dünyamıza çok benzeyen bir dünya daha var ve bizim dünyamızla o dünya iç içe, bir nevi paralel evren bile diyebiliriz. Londra'nın o dünyadaki aksi Un Lun Dun mesela, Londrakis de diyebilirsiniz. New Yok, Yeni Delhiç, Amstersdam, Sicilyo, Gaiptown, Uztanbul verilebilecek diğer örnek şehir isimleri. Çevirmen Ceren Ünlü'yü alkışlamak lazım, çünkü yazarın kelime oyunlarını mükemmel bir şekilde uyarlamış dilimize ve sadece şehir adlarıyla sınırlı kalmıyor bunlar.
Londrakis, bir süredir Duman'a karşı savaş veriyor. Duman bildiğimiz, pis, iğrenç bir duman. Ancak içindeki kimyasal, biyolojik zerrelerin vs. tepkimesiyle, kendine bir bilinç oluşturmuş. Şuvazi'nin Duman'ı yeneceğine inanıyor Londrakis halkı, çünkü kitapta öyle yazıyor. Ya kitap yanlışsa?
Zanna ve Deeba, tuhaf bir şekilde kendilerini Londrakis'te buluyorlar. Sahiden tuhaf ama; sürünerek ilerleyen kırık bir şemsiyeyi takip ederek, bodrum benzeri bir yere varıyorlar. Zanna'nın oradaki bir çarkı çevirmesiyle renkler, sesler, mekan, her şey değişiyor. Ben yazarken tuhaf görünüyor belki, ama Miéville'in kaleminden inanın yadırgamıyorsunuz.
Londrakis, fantastik bir dünya bizimkine göre. Cins cins kıyafetler giyen insanlar mı dersiniz, bin bir çeşit tuhaf yaratık mı, kurbağa bacaklı otobüsler mi, çöpten sokak çeteleri mi, evlerin içindeki ormanlar mı...
Şuvazi bir işe yaramazsa ne olur peki? Şuvazilerin başarısız olması mümkün müdür? Miéville'e göre cevap evet; zira ''seçilmemiş kişi''nin hikayesini okuyoruz, yani Deeba'nın.
Kitaba bayıldım, sahiden bayıldım. Hayatımda okuduğum en orijinal, en tuhaf kitap oldu -Miéville'in tüm kitapları birbirinden orijinal, birbirinden tuhaf aslında, ama Un Lun Dun favorim!-. Yazarın dili mükemmel. İki üç kelimeyle cümleyi bitiren yazarlar gibi değil, öte yandan betimlemeleriyle boğmuyor da insanı. Dili esprili, karakterler çok hoş -ve tabii ki çok orijinaller-. Olay örgüsü harika. Yapılan atıflar zekice. İçindeki çizimler çok güzel -Miéville'in elinden çıkma yine-.
Miéville'i sahiden seviyorum ve yeteneğini takdir ediyorum, ama önceki okuduğum kitapları Perdido Sokağı İstasyonu ve Kral Fare, mide bulandırıcı, karanlık bir dünya betimlemeleri sebebiyle favorilerime girememişti. Bu kitapta da kötü şeyler vardı elbet, ama bu defa rahatsızlık hissetmedim, dünya bunların üzerine kurulu olmadığından olsa gerek.
Sonuç olarak, mükemmel bir kitap Un Lun Dun. Okuyun, okutun. Dünyayı kurtarma konulu bir kitap, hiç bu kadar orijinal, bu kadar sürükleyici olmamıştı :P
Yorumu bitirmeden önce, kitabı okurken hep aklıma gelen bir şarkıyı paylaşmak istiyorum sizinle. Şarkının adı Transcendence. Transcend, sınırların dışına çıkmak, sınırları aşmak gibi bir anlama geliyor ki, seçilmemiş insan olan Deeba'nın dünyayı kurtarması, bu değil de nedir?