30 Nisan 2014 Çarşamba
Sıradakinden Alıntı
''Biz öldükten sonra neler olduğunu kimse tam olarak bilmiyor,'' dedi Hayalet göğüs geçirerek. ''Eğer bilseydik farklı farklı şeyler söyleyen ve her biri haklı olduğunu düşünen bunca din olmazdı.''
Tazecik Kitap Yorumu: Hayaletin Laneti - Joseph Delaney
Serinin ilk kitabı Hayaletin Çırağı'nın yorumu burada.
Kitap, Tom'un en tehlikeli öcü türü olan deşici bir öcüyü bağlamaya çalışmasıyla başlıyor. Rahibin biri, kendi yöntemleriyle öcüyü kovmaya çalışmış, ne var ki becerememiş, üstelik ona yem de olmuş. Ve bu rahip, Hayalet'in kardeşinden başkası değil.
Tom öcüyü başarıyla bağlıyor bağlamasına, ancak rahibin kurtarılması mümkün olmuyor. Cenazesi Priestown'a götürülüyor, diğer rahiplerin yanına gömülecek o da. Cenaze törenine katılacak Hayalet, ama aslında Priestown'a gitmeyi hiç istemiyor. Çünkü orada yıllar önce yenmeye çalıştığı, ancak yenemediği, karanlığa ait bir yaratık var: Zehir.
Zehir, Priestown'daki büyük kilisenin altında yer alan devasa mahzende yaşıyor. Gümüş Kapı, onun dışarı çıkmasını engelleyen tek şey. İnsanlara, kendisine yardım etmesi karşılığında, çok büyük ödüller vaat ediyor. Ona yardım eden insanlar sayesinde de, tüm Priestown'a kötülük saçıyor. Artık çok güçlendiği ve bir bedene büründüğü de söylentiler arasında.
Hayalet'in Zehir'le tekrar karşılaşmaktan çekinmesinin bir sebebi de, cadı kurullarının yıllar önce birleşip, Hayalet'i lanetlemiş olması. Bu lanete göre, Hayalet yerin altında, tek başına ölecekmiş.
Hayalet'le Tom'un amacı, cenazeden sonra Zehir'in icabına bakmakken, başka bir sorun baş gösteriyor. Sorgulayıcı, tüm Eyalet'ten topladığı tutsaklarıyla beraber Priestown'a gelmiş. Tutsaklarından biri de Alice.
Sorgulayıcı, insanları cadılıkla veya büyücülükle suçlayıp, onlara çeşitli işkenceler ettikten sonra, onları herkesin önünde idam eden zalimin teki. Hayalet'in de Şeytan'la işbirliği yaptığını düşündüğü için, onu da yakalamaya-ve de öldürmeye- kararlı.
Aksiyon açısından temposu yüksek, güzel bir kitaptı. Tom'un fedakarlığı insanın gözlerini yaşartıyor canım! Alice ise, gerçekten zeki ve kurnaz, bu kitapta bunu iyice belli ediyor. Hayaletin Çırağı'nı okuyup, sevenlerin, bu kitabı da okuması gerektiği kanaatindeyim.
Edit:
Serinin üçüncü kitabı Hayaletin Sırrı'nın yorumu burada.
Serinin dördüncü kitabı Hayaletin Savaşı'nın yorumu burada.
Serinin beşinci kitabı Hayaletin Hatası'nın yorumu burada.
Serinin altıncı kitabı Hayaletin Kurbanı'nın yorumu burada.
Serinin yedinci kitabı Hayaletin Kabusu'nun yorumu burada.
Serinin sekizinci kitabı Hayaletin Kaderi'nin yorumu burada.
Serinin dokuzuncu kitabı Benim Adım Grimalkin'in yorumu burada.
Serinin onuncu kitabı Hayaletin Kanı'nın yorumu burada.
Serinin on birinci kitabı Benim Adım Slither'in yorumu burada.
Serinin on ikinci kitabı Benim Adım Alice'in yorumu burada.
Serinin on üçüncü kitabı Hayaletin İntikamı'nın yorumu burada.
Serinin on dördüncü kitabı Hayaletin Cadıları'nın yorumu burada.
Puan: 5
27 Nisan 2014 Pazar
Sıradakinden Alıntı
''Şimdiden, daha güzel görünüyor,'' dedim, manzaraya bakmak için durarak.
Hayalet de yanımda durup baktığım yöne doğru baktı. ''Uzaktan çoğu şey daha güzel görünür,'' dedi. ''Hatta bu çoğu insan için de geçerlidir.''
Hayalet de yanımda durup baktığım yöne doğru baktı. ''Uzaktan çoğu şey daha güzel görünür,'' dedi. ''Hatta bu çoğu insan için de geçerlidir.''
Tazecik Kitap Yorumu: Hayaletin Çırağı - Joseph Delaney
Bu kitabı kim çocuk kitabı diye nitelediyse, biraz haksız bir niteleme olmuş. Eğer çocuk kitabı olsaydı ilk paragraftaki gibi olurdu kitap. Ama onun aksine bu kitapta (daha doğrusu seride), bizi harika kurgulanmış bir fantastik dünya bekliyor, aynı zamanda karanlık işler de...
Yedinci oğlun yedinci oğlu olan Tom, başkalarının hissedemediği karanlığa ait şeyleri hissedebilmektedir. Yedinci oğlun yedinci oğlu olan kimselerde böyle bir yetenek vardır ve bu, Hayalet olabilmek için şarttır, ancak tek başına yeterli değildir.
Hayalet, insanların huzur ve güven içinde yaşayabilmesi amacıyla karanlığa ait yaratıkları onlardan uzak tutar. Tom da Hayalet'in yeni çırağıdır ve bu işi öğrenmeye başlar.
Kitapta öcülerin, cadıların, hortlakların tasvirleri, çeşitleri o kadar ince düşünülmüş ki gerçek olduklarına inanabilirsiniz bile :P
Tom bir gün Hayalet'in haftalık erzağını köyden alırken etrafını köyden bazı çocuklar sarar, ondan yiyecek isterler. Tom vermek istemez, o sırada ormandan sivri burun ayakkabılı bir kız çıkar, çocuklara uzak durmalarını, yoksa Kemikli Lizzie'ye hesap vereceklerini söyler. Hayalet'in dediğine göre sivri burunlu ayakkabı giyen kızlar cadıdır, onlara güvenilmemelidir. Tom hatırlar bunu, ama yine de bu kıza, Alice'e, karşılık mahiyetinde ileride yardım edeceğine dair söz verir. Eh, verdiği sözün bedeli ağır olur, Tom'un başı bin bir türlü belaya girer.
Bu kitabın fantastik dünyasının şahaneliği bir yana, dili de çok hoşuma gidiyor benim. Tom anlatıyor olayları, son derece samimi bir dili var. Harika bir insan bu Tom; kişiliği olsun, düşünce yapısı olsun. Alice'te cadı olmasının getirdiği bir kurnazlık var, ama o da harika biri, çok fedakar. Hayalet deseniz o zaten ayrı müthiş; cesareti, tavırları... Bu serinin her şeyini ayrı bir seviyorum!
Bölüm başlarında çeşitli resimler var, kapaktaki teknik kullanılarak çizilmiş. Bunlar da çok hoş. Beni üzen şey ise serinin diğer kitaplarında bu resimlere yer verilmemesi.
Kitabın arkasında, karanlık bastıktan sonra okunmaması gerektiğine dair bir uyarı var. Yaşınıza veya kurgudan etkilenişinize göre bunu ciddiye alabilirsiniz. İtiraf ediyorum, on yaşımda okuduğumda korkmuştum. Şimdi korkmadım ama, olacak o kadar :P
Son bir şey, Hayalet solak. Solaklığın önemi var, kitapta da çok vurgulanan bir şey. Öte yandan kapakta asa neden sağ elinde Hayalet'in? Diğer ülkelerin kapak tasarımlarında sol elinde.
Hayaletin Çırağı öve öve bitiremediğim bir kitap -yorumun başından beri belli zaten-. Serinin onuncu kitabı çıkmış durumda. Ben dörde kadar okudum. Araya başka kitaplar girebilir, ama seriyi tamamlayacağım inşallah.
Edit:
Serinin ikinci kitabı Hayaletin Laneti'nin yorumu burada.
Serinin üçüncü kitabı Hayaletin Sırrı'nın yorumu burada.
Serinin dördüncü kitabı Hayaletin Savaşı'nın yorumu burada.
Serinin beşinci kitabı Hayaletin Hatası'nın yorumu burada.
Serinin altıncı kitabı Hayaletin Kurbanı'nın yorumu burada.
Serinin yedinci kitabı Hayaletin Kabusu'nun yorumu burada.
Serinin sekizinci kitabı Hayaletin Kaderi'nin yorumu burada.
Serinin dokuzuncu kitabı Benim Adım Grimalkin'in yorumu burada.
Serinin onuncu kitabı Hayaletin Kanı'nın yorumu burada.
Serinin on birinci kitabı Benim Adım Slither'in yorumu burada.
Serinin on ikinci kitabı Benim Adım Alice'in yorumu burada.
Serinin on üçüncü kitabı Hayaletin İntikamı'nın yorumu burada.
Serinin on dördüncü kitabı Hayaletin Cadıları'nın yorumu burada.
Puan: 5
23 Nisan 2014 Çarşamba
Sıradakinden Alıntı
''Yalnız mı?'' diye sordu annem, ama sesinde anlayış yerine öfke vardı. ''Kendini nasıl yalnız hissedebilirsin? Kendin varsın ya... Ancak benliğini kaybettiğin zaman yalnız kalırsın.''
Tazecik Kitap Yorumu: Üç Yanlış Üç Ceset - Agatha Christie
Benim kitabım 1972 basım olduğu için kapak tasarımı farklı ama ne fark eder (Aslında kullanılan Türkçe de farklı kitapta. ''Hayır, yapmıyacağım, bunu sana açıklıyamıyacağım...'' Yeşilçam filmlerini hatırlatmıyor değil hani :D)
Hercule Poirot'nun sekreteri Miss Lemon, yazdığı mektuplarda hiç hata yapmayan bir kadındır. Bir gün Poirot fark eder ki, Miss Lemon yazdığı mektuplarda bazı hatalar yapmış. Çok şaşırır Poirot, bunu sekreterine de söyler. Sekreteri de, bu yaptığı hataların, aklının bir sorunla meşgul olmasından kaynaklandığını anlatır. Şöyle ki, Miss Lemon'un kardeşi bir yurt yöneticisidir ve yurtta bir süredir garip olaylar dönmektedir. Bazı eşyalar çalınmaktadır ancak, bu eşyalar arasında bir bağlantı kurulamamaktadır. Poirot, bu konuda yardımı dokunabileceğini söyler, yurtta bir konferans vermeyi teklif eder. Hırsızın dilinin çözüleceğini düşünmektedir. Hırsızın dili çözülür çözülmesine, ancak iş burada bitmez, çalınan eşyaların yanına, bir de cinayetler eklenir...
Belki bir On Küçük Zenci veya Roger Ackroyd Cinayeti değildi, ancak çok sevdim ben bu kitabı. Olaylar güzel bağlandı birbirine, şaşırtma ögeleri de fazlaydı. Keyifle, kısa sürede okudum, size de tavsiye ederim.
Puan: 5
18 Nisan 2014 Cuma
17 Nisan 2014 Perşembe
Tazecik Kitap Yorumu: Silo - Hugh Howey
Mavi gökyüzü ve yeşil çimenlerin, sadece çocuk kitaplarından görülüp bilindiği bir dünya. İnsanlar bir yeraltı silosunda doğuyor, yaşıyor ve de ölüyorlar. İlla içeride öleceksiniz diye bir şey yok ama, bu konuya döneceğiz.
Silo, yüz kırk dört kattan oluşuyor. Bazı katlarda hidrofonik çiftlikler varken, bazı katlar sadece yerleşim yeri. En alt katlarda mekanikerler var. 34. katta ise IT adında, beyaz önlüklüler. Tüm siloda en çok elektiriği kullananlar, aynı zamanda dokunulmazlıkları olan kimseler onlar. Ne iş yaptıklarına gelirsek... Ah, resmen her şeyle alakaları var, açıklayamam maalesef.
Silonun planıyla ilgili şöyle bir şey buldum internette, ancak daha da büyütülemiyor maalesef. Yine de size silonun yapısı hakkında biraz da olsa bilgi verebilir:
Neden insanlar bir siloya tıkılıp kalmış derseniz, yeryüzü zehirli gazlar sebebiyle üzerinde yaşanmaz halde. Dışarının görüntüsünü yansıtan kameraları var silonun. Ara sıra bunların temizlenmesi gerekiyor, ancak temizliğe gitmek demek, ölmek demek. Bu işin dönüşü olmuyor. Dışarıdan bahsetmek bile temizliğe gönderilmek için yeterli. Soru sormamanız gerek.
Siloda soru sormadıkça yaşamak kolay, ancak bir kere sorgulamaya başlayınca bunun ardı kesilmiyor. Bu kitapta da sorgulayanların hikayesini okuyoruz.
Silo, gerçekten başarılı bir kitap, hele bir de ilk başta e-kitap olarak çıkıp parladığını, sonrasında da yayınevlerinin ilgisini çektiğini düşünecek olursak... Helal olsun sana Hugh Howey. Bir kere, kitabın kurgusu çok sağlam. İkincisi, kitap çok sürükleyici. Üçüncüsü, karakterlere sempati duymamak elde değil. Dördüncüsü, yazar sizi şaşırtmayı çok iyi başarıyor. E, böyle olunca da harika bir kitap çıkıyor ortaya. Devam kitabını merakla bekliyorum.
Puan: 5
12 Nisan 2014 Cumartesi
Sıradakinden Alıntı
İnsanlar makineler gibiydi. Bozuluyorlardı. Takırdıyorlardı. Dikkatli olmadığınız takdirde sizi yakıyor ya da sakat bırakabiliyorlardı. Onun işi sadece bunun nedenini çözmek ya da mesullerini bulmak değildi, aynı zamanda gerçekleşeceğini gösteren belirtileri de önceden fark edebilmeliydi. Şeriflik de, tıpkı mekaniker olmak gibi, bir arızadan sonra ortalığı temizleyebilmek kadar önleyici bakım sanatında da uzman olmayı şart koşuyordu.
5 Nisan 2014 Cumartesi
Tazecik Kitap Yorumu: Akşam Yemeği - Herman Koch
Suçlu çocuğunuzu korumak için ne kadar ileri gidebilirsiniz?
Evsiz bir kadın dövülüp yakılıyor. İki çocuk tarafından. Bu çocuklardan biri, başbakanlığa hazırlanan birisinin oğlu, diğeriyse o adamın kardeşinin. Aslında bu olayı öğrenmemiz, kitabın ortasından sonraya rastlıyor, ancak bu olay da söylenmezse ''Bu kitabı niye okuyayım ki ben?'' dersiniz. Bu arada, bir kitabın eğer arka kapak yazısı hatalıysa çok sinirlenirim; kitaba haksızlık olduğunu ve kitabın özensizce baskıya gönderildiğini düşünürüm. Bu arka kapak yazısında da sorunlar var. Kadının öldürüldüğü yer Barselona olarak yazıyor, ancak Hollanda'danın iyi bir semtinde oluyor olay. Ki bu noktaya da özellikle vurgu yapılıyor kitapta. Bu birincisi. İkincisi, kadın iki çocuk tarafından öldürülüyor, üç değil. Üçüncü çocuğun kadının ölümüyle pek alakası yok. Üçüncüsü, aynı çocuğun yaşı bir defa 15, bir defa da 16 olarak geçiyor. Belki de bunlar küçük sebepler, ancak benim sinirlerimi hoplatıyor.
Kitabımız aperitif, başlangıç tabağı, ana yemek, tatlı, dijestif ve bahşiş bölümlerinden oluşuyor. Bahşiş bölümüne dek kitap, başbakanlığa hazırlanan ağabeyin, kardeşinin ve onların eşlerinin akşam yemeğini anlatıyor. Anlatıcımız Paul-başkan adayının kardeşi-, arada başka olaylar da anlatıyor ki bazen ''ne alaka'', ''nereden geldik bu konuya'' diyorsunuz. Yüz ellinci sayfadan sonra birden işler tersine dönüyor, ''vaay, demek öyleymiş, ondan anlatmış bunları'' diyorsunuz ve bunu demenizin üstünden çok geçmeden yazar yine hevesinizi kursağınızda bırakıyor, siz de kötü bir kitap okumuş olmanın sinirini yaşıyorsunuz-sinirleneceksiniz tabi, hem vakit, hem nakit kaybı-.
Neyse, bu anlatıcımız Paul esprili bir adam. Kitabın dilini beğenmiştim, ancak sonra oradan oraya, oradan oraya atlayıp da beynim çorba olunca esprilerin bir önemi kalmadı. Diğer karakterlere gelecek olursak Paul'ün eşi olan zeki bir hanımefendimiz var; açgözlü ve sabırsız -ve de biraz ahmak- bir başbakan adayımız var, bir de onun eşi var. Akşam yemeklerinde onlara eşlik eden şefın parmağı var bir de, her sunduğu yemeğin malzemelerini teker teker anlatan şefin, anlattıklarını vurgulamak istercesine yemeğin bir santim yukarısında duran serçe parmağı. Ki resmen kitapta tek sevdiğim şey bu oldu :D -garip garip bakmayın bana, o bölümler cidden iyiydi-.
Kitabı okurken ilk başlarda ne zaman bitecek bu yemek de, şu cinayete gelecek sıra diyorsunuz. Yemek bitmiyor. Çok sonraları cinayetten bahsediyor anlatıcımız ve yavaş yavaş düğüm çözülüyor. Ki çözülüşü, kafamı duvarlara vurmak istediğim türden bir çözülüştü. Ha bu arada, kitabın sonunda şiddet eğilimlisi bir baba, katil olmasına ramak kalmış bir anne-aslında kocası da aynı halt da neyse- ve katil bir çocuğun oluşturduğu aileden mutlu bir aile diye bahsediliyor. Bunu Paul kendisi diyor. Peki o zaman, benim burada işim kalmadı.
İşin kötü tarafı, benim bu kitabı gerçekten büyük bir hevesle okumaya başlamam. Sonuç ise bir hayal kırıklığı. Neyse, son olarak kapak tasarımı hakkındaki görüşümden de bahsedeyim ve bitireyim yorumu. Kapak gerçekten harika. Geray Gençer'in tasarımıymış. Kendisinin diğer kapak tasarımlarına da baktım ve onlara da ayrı bir bayıldım. Bir şefin parmağı, bir de kapak resmi; bu kitapla ilgili bunlardan başka bir şey hatırlamak istemiyorum.
Puan: 2
2 Nisan 2014 Çarşamba
Sıradakinden Alıntı
Mutsuzluk hep arkadaş arar. Mutsuzluk sessizliğe katlanamaz -özellikle de yalnızken hüküm süren huzursuz edici sessizliklere katlanamaz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)