29 Kasım 2014 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Çarklar Arasında - Hermann Hesse


   Hans Giebenrath, Almanya'nın küçük bir kasabasında yaşamaktadır. Oldukça zeki ve çalışkan bir çocuk olan Hans, kendisinden beklendiği üzere devlet yatılı okul sınavına katılır, kazanır da okulu. Hans kazanmıştır okulu ama, kendisini daha sıkı çalışma günleri bekler, çünkü hayatını kurmaktadır artık. Tek hedefi başarılı, daha başarılı, en başarılı olmaktır. Derken, oda arkadaşlarından Hermann, onun hayata bakışını değiştirir. Hermann sıradan bir öğrenci değildir, şair ruhlu, espritüel, alaycı, hüzünlü bir insandır. Hans'a tüm hayatın ders çalışmaktan ibaret olmadığını gösterir.

   Kitabın arka kapağından bir alıntı yapayım kısaca: ''Hesse'nin, yaşadığı yüzyılın ilk yarısında geçerli eğitim sistemini eleştirdiği Çarklar Arasında, insanın, doğanın yarattığı haliyle hiçbir düzenin hüküm sürmediği bir cangıla benzediği düşüncesinden yola çıkıyor, okullarda verilen eğitimle insanın doğasının belirli sınırlar içinde zorla tutulmaya çalışılmasına karşı çıkıyor.''  Hesse, 1877 yılında doğmuş, 1962'de vefat etmiş ve alıntıda belirtildiği üzere yaşadığı yüzyılın ilk yarısında geçerliymiş bu eğitim sistemi. Aradan onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen, aynı sistem Türkiye'de devam etmekte. Tebrik ederim, yediler sınavlarla çocukluğumuzu, hayatımızı. Sınavları geçsek, okulları kazanıp bitirsek bile işsiz kalma durumu var bir de. Ömrünün 10-20 yılını okumakla geçiren, ama en sonunda işsiz kalan insanların günahı nedir? Bu insanlara hayatlarındaki en acı tokatlardan birini atarken, hiç mi vicdanları sızlamıyor? Öte yandan, ders çalışmaktan ibaret değilse hayat, nedir? Ders çalışmadan, sınavları kazanmadan ne elde edebiliriz? Buna da trajikomik bir yanıt veriyor kitap. Ayrıca, kitapta Hans ile müdür arasında geçen bir konuşma var ki, şöyle:

   ''Çaba göstereceğin konusunda bana söz verir misin?''

   Hans, yumuşak ama ciddi bir ifadeyle ona bakan otoriter müdürün kendisine doğru uzatılmış sağ eline bıraktı elini.

   ''Bak böylesi iyi, böylesi güzel, sevgili dostum! Pes etmeyeceksin, yoksa çarklar arasında ezilir gidersin.''

   Pes etmeseniz de, çarklar arasında ezilmeyeceğinizin teminatı var mı ki?

   Neden o alabildiğine duyarlı ve nazik çocukluk yıllarında durmaksızın her gece geç vakitlere kadar ders çalışmak zorunda bırakılmıştı Hans? Neden tavşanları elinden çekilip alınmıştı? Neden Latince okulundaki arkadaşlarına bile yabancılaştırılmış, oltayla balık tutması ve gezip tozması yasaklanarak insanı yiyip bitiren kepaze bir açgözlülük ideal olarak kendisine benimsetilmek istenmişti? Neden manastır okulunun giriş sınavından sonra bile alnının teriyle kazanıp hak ettiği tatil ona çok görülmüştü?

   İşte şimdi aşırı zorlanmış zavallı bir at gibi yol kenarında kalakalmıştı, bundan böyle de bir işe yarayacağı yoktu.

   Allah sonumuzu hayır etsin...

Puan: 4,5


Sıradakinden Alıntı

   Yaşam ölümden daha güçlüdür, inanç ise kuşkudan daha kudretli.


26 Kasım 2014 Çarşamba

Entelkitap'ın Günlüğü, İki Yılını Sağ Salim Atlatmış Durumda!

   Bugün, blogum ikinci yılını doldurdu, vış. Geçen yıldönümünden bu yana 164 yazı yayınlamışım, ilk sene 162 imiş sayı, kendimi geçmişim, yihu!

   Blogumu takip eden herkese çok teşekkürler, sizi seviyorum :D Okul yoğunluğum biraz azalsın, bir çekiliş yapacağım inşallah. Henüz yazmadığım kitap yorumları var bir de, onları da yetiştirebilsem çekilişten önce ne şahane olur. Neysecüm, kendinize iyi bakın efenim. Yeni yazılarda görüşmek üzere ^_^

25 Kasım 2014 Salı

Entel Dantel: Ordinary Love

   Yarın blogum iki yaşına basıyor! *konfetiler patlar* Ne çabuk geçiyor zaman, enem enem...

   Bu aralar döndürüp döndürüp dinlediğim bir parçayı bırakayım bugünlük.


22 Kasım 2014 Cumartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Matilda - Roald Dahl


   ''Anneler ve babalar ilginçtir. Kendi çocukları akla gelebilecek en berbat kişi olsa bile, onun harika biri olduğuna inanırlar.

   Bazı ana-babalar daha da ileri gider. Hayranlık gözlerini o kadar köreltir ki, çocuklarının bir dâhinin özelliklerine sahip olduğu konusunda kendilerini ikna etmeyi başarırlar.

 

   Aslında bunda pek yanlış bir şey de yoktur. Dünya böyledir. Ancak ana-babalar mide bulandıran yavrularının ne kadar parlak olduklarını bize anlatmaya başlayınca, biz de, ''Bize bir tas verin; kusacağız!'' diye bağırmaya başlarız. 

   Okul öğretmenleri gururlu ana-babalardan bu tür gevezelikleri dinlemek durumunda kaldıkları için epeyce sıkıntı çekerler, ancak bunun acısını genellikle dönem sonu notunu atarken çıkarırlar. Eğer ben öğretmen olsaydım, çocuklarına hayran böyle ana-babaların çocukları için yazacak dâhiyane şeyler bulurdum. ''Oğlunuz Maximilian,'' diye yazardım, ''tam bir serseri. Umarım aileniz bir iş sahibidir de, okulu bitirdikten sonra onu oraya yerleştirebilirsiniz, çünkü başka hiçbir yerde iş bulamayacağından eminim.'' Ya da kendimi şair gibi hissediyorsam, şöyle yazabilirdim: ''Çekirgelerin işitme organlarının karın boşluğunun iki yanında olmaları ilgi çekici bir gerçektir. Bu dönem öğrendiklerine dayanarak kızınız Vanessa'yı değerlendirirsek, işitme organı dahi olmadığını söyleyebiliriz.''

   Tabiat bilgisi konularının altını üstüne getirebilir ve şöyle söyleyebilirdim: ''Ağustos böceği yerin altında altı yıl, yerin üstünde, güneş ışınlarından ve havadan yararlanan özgür bir yaratık olarak altı gün geçirir. Oğlunuz Wilfred bu okulda yerin altında altı yıl geçirdi ve hâlâ kozasından çıkmasını bekliyoruz.'' Özellikle zehirli küçük bir kız beni sokup şunları söyletebilir: ''Fiona tıpkı bir buzdağının güzelliğine sahip, ama buzdağından farklı olarak, yüzeyin altında hiçbir şeyi yok.''

   Öyle sanıyorum ki sınıfımdaki bu pislikler hakkında dönem sonu raporları yazmak hoşuma giderdi. Ancak bu kadar yeter. Devam etmemiz gerek.''

   Bu kitap, bir çocuk kitabı ve yukarıda yazdığım şekilde başlıyor. Bir çocuk kitabı için biraz sert bir başlangıç değil mi? Hoşuma gitmedi diyemem :D Öte yandan, küçük bir çocuğun bunu okuması ne derece doğru bilemedim.

   Matilda küçük, zeki, kitapkurdu bir kız. Matilda'nın anne ve babasıysa cins insanlar, Matilda'ya çok kötü davranıyorlar. Bunun üzerinde Matilda da onlardan intikam almaya başlıyor. Çocukların kafasına, kendilerine yapılan her kötülük için intikam alma düşüncesini yerleştirmek doğru mu? (kafamda deli sorular...)

   Bunun dışında, kitapta şiddet dozu da fazla. Tamam, bir Talihsiz Serüvenler Dizisi değil, ama okul sahneleri çok acımasız (bakınız: Bayan Trunchbull). Çocukların okuldan soğumasına sebep olabilir belki (çok evhamlı çıktım ayol).

   Okurken insana keyif veren bir kitap, ama yukarıda belirttiğim hususlarda da tedirginlik duyuyorum biraz. Çünkü annemin arkadaşının çocuğuna hediye edecektim kitabı, ancak bilmem ki, kitap onu kötü etkiler mi?

   Kitabı sevdim, Matilda adlı küçük kızı çok sevdim, ancak kurgu tahmin edilebilirdi biraz ve bir de saydığım tedirginliklerim var. Bu sebeple puanım beş değil, dört.

Puan: 4


Sıradakinden Alıntı

   Anneler ve babalar ilginçtir. Kendi çocukları akla gelebilecek en berbat kişi olsa bile, onun harika biri olduğuna inanırlar.

   Bazı ana-babalar daha da ileri gider. Hayranlık gözlerini o kadar köreltir ki, çocuklarının bir dâhinin özelliklerine sahip olduğu konusunda kendilerini ikna etmeyi başarırlar.

   Aslında bunda pek yanlış bir şey de yoktur. Dünya böyledir.


Tazecik Kitap Yorumu: Nur - Mustafa Kutlu


   Eveet, yorum yazmak için oturdum ve bir anda ev sallanmaya başladı. Romanya'da 5.6 şiddetinde deprem olmuş nitekim. İnşallah herkes iyidir diyelim ve yoruma başlayalım.

   Kitapta Nur adında, babası büyük bir holding sahibi, oldukça güzel ve başarılı bir kızın hikayesi anlatılıyor. Anlayacağınız, kız şu dünyada isteyebileceği her şeye sahip. Ama bu kızın bir derdi var,  maddi açıdan kendisine her türlü nimet verilmiş olmasına rağmen, manevi yönünde boşluk hissediyor. Maddi zenginliği bu boşluğu dolduramıyor, bu sebeple Nur sürekli bir arayışta. Kitabı merakla okudum acaba nasıl çözümlenecek Nur'un arayışının sonunda bu dertler, diye. Sonuç; çözümlenmedi. Ve buna sinir oldum.

   Kitapta maalesef çok klişe ve tekrar eden olaylar var, kitaptan puan kırmamın sebeplerinden biri de bu. Fakir oğlan kendisine destek olsun diye zengin bir adama gider, yetmez, bu adam kızını "doktorlara, mühendislere vermemiştir", ama bu genci gözü tutar. Kimseleri beğenmeyen kızın da gönlü bu gence kayar ve evlenirler, miras da sonradan fakir gence kalır. Bu olay üç nesil boyunca tekrar eder. Öh artık. Ne yaptın, sayın Mustafa Kutlu. Kitabın başı ve sonu da bir tuhaftı, aceleye getirilmiş gibi.

   Son olarak, ilginç bir mesaj veriliyor kitapta. Önemli olan namaz kılmak değil, arayışta olmak, kalbin temiz olması, iyilik yapmak (kitabın sonundan bunu anladım ben, nitekim Nur'da pek bir değişiklik olmamıştı arayışının sonunda, ama Nur, ''nur'' oldu). Dine göre hepsi bir bütün olarak önem taşımaz mı? Kıyasta bulunmak doğru gelmedi.

   Mustafa Kutlu'nun üslubu her zamanki gibi içten ve sade; çok hoş. Ah, kurgu da o kadar iyi olsaydı...

Puan: 3


Sıradakinden Alıntı

   Umut kalbimizde bir kuştur, sürekli öter.

21 Kasım 2014 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Seçilmiş Kişi - Lois Lowry


   Mükemmel bir toplum oluşturmak için tüm seçimlerin kaldırıldığı bir dünya. İşinize, eşinize, çocuğunuza toplumun karar verdiği, renklerin, ayrımcılığa yol açmasını engel olmak için yok edildiği, müziğin kaldırıldığı, düşünme ve hissetmenin engellendiği bir düzen.

   Toplumdaki bireyler on iki yaşlarına gelene dek, her sene törenler düzenleniyor. Her törende farklı şeylere hak kazanılıyor, isim sahibi olmak veya bisiklet sahibi olmak gibi örneğin. On iki yaş töreninde ise, çocuklara Yaşlılar Komitesinin uygun gördüğü meslekler duyuruluyor, çocuklar da bu törenden itibaren, okuldan sonra yeni işlerinde eğitim görmeye gitmeye başlıyor.

   Kitabımızın ana karakteri Jonas. Jonas son derece zeki, dürüst, düzgün bir çocuk. Ama yaşlıların kendisine hangi görevi uygun göreceğini tahmin edemiyor, çünkü kendisinin bir mesleğe eğilimi yok. Törende Jonas'ın meslek duyurusu en sona bırakılıyor, çünkü o Seçilmiş Kişi; bir sonraki Toplayıcı olacak.

   Toplayıcılık, çok nadir verilen, oldukça zor ve de kutsal bir görev. Toplum için anıları saklayan ve bazen de bu anılardan acı çeken insan Toplayıcı.

   Jonas Toplayıcılık eğitimi aldıkça gözleri açılıyor, toplumun kurduğu düzendeki çarpıklıkları fark etmeye başlıyor. Bu farkındalığı da, toplum düzenini değiştirmek üzere harekete geçiriyor onu.

   Bu kitap birçok distopyaya ilham kaynağı olmuş gibi(olup olmadığını bilemeyiz tabii). Normalde kitaplar arasında karşılaştırma yapmam, ancak bu seferlik bir farklılık olsun. Benzerlikler:
- Eşleşme serisi - Ally Condie: Uygun mesleğin ve eşin, bireylere topluluk tarafından verilmesi; bireylerin zor durumda kaldıklarında kullandıkları haplar.
- Candor - Pam Bachorz: Tek kişiye bireysel uyarı yapmak yerine, isim verilmeden, tüm topluluğu uyarmak.
- Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood: Doğum anneliği.
- Çirkinler serisi - Scott Westerfeld: İnsanların düşünme yetisinin engellenmesi.
- Evrenin Ötesi serisi - Beth Revis: İnsanların düşünme yetisinin engellenmesi; ayrımcılığa yol açtığı için, insanların tek renge indirgenmesi.

   Oldukça güzel bir kitap Seçilmiş Kişi. Verdiği mesaj olsun, konusu olsun, kurgusu olsun. Toplumun düzeninden biraz daha bahsedilseydi ve kitabın dili bu denli yavan olmasaydı, tadından yenmezdi.

Puan: 4,5

Sıradakinden Alıntı

   ''Şey...'' Jonas durdu ve yeniden düşündü. ''Her şey aynı olduğunda hiç seçme hakkımız kalmıyor! Sabah uyanıp bir şeylere karar vermek istiyorum! Mavi önlüğü mü yoksa kırmızıyı mı istediğime karar vermeliyim.''

   Giysisinin renksiz kumaşına göz attı. ''Ama her şey hep aynı,'' dedi.

   Sonra hafifçe güldü. ''Ne giydiğimizin çok önemli olmadığını biliyorum. Fark etmiyor. Ama...''

   ''Önemli olan seçebilmek, değil mi?'' diye sordu Aktarıcı.



17 Kasım 2014 Pazartesi

Tazecik Kitap Yorumu: Umut Bıçağı - Patrick Ness


   Todd Hewitt, Prentisstown'daki son çocuktur. Bu kasabada hiç kadın yoktur, hepsi bir virüs sebebiyle ölmüştür. Aynı virüs, hayatta kalan herkesi tuhaf bir şekilde etkilemiş, tüm düşünceleri duyulabilir hale getirmiştir. Sadece erkeklerin değil, hayvanların da düşüncelerini. Sürekli etrafa bir Ses hakim dolayısıyla; düşüncelerin uğultusu.

   Yetişkin olmasına bir ay kala Todd, sessizliğin olduğu bir yer buluyor. Bu yeri bulmasıyla bütün hayatı alt üst oluyor. Bu öğrendiği şey, kaçmak zorunda kalmasına sebep oluyor.

   Dünya'dan farklı bir gezegende geçiyor olaylar. Bu dünyaya ilişkin bilgileri, Todd'un yolculuğunda kısım kısım öğreniyoruz.

   Patrick Ness düşünceleri yazıya dökmeyi çok iyi başarmış. Genelde düşüncelerimiz bölük pörçük veya mantıksız bir toplamdan ibarettir ya hani? Biz bir şey üzerinde yoğunlaşınca ancak düşüncelerimiz bir mantık çerçevesine oturur veya hizaya girer. Ness yoğunlaşmadan önceki bu düşünce kaosunu dile dökmeyi başarmış işte. Takdir ettim. Hayvanların düşüncelerini de tüm saflığıyla yazıya dökmüş ki, bunlar çok hoşuma gitti, aynı zamanda sırıttırdı beni epey.

    Bu arada, kitap sokak jargonuyla yazılmış. Kitabı bitirdiğinizde konuşma dilinizin birazcık bozulması ihtimali var :D Çevirmen Kerem Işık'ı tebrik etmek lâzım, oldukça iyi bir iş çıkarmış bu bozuk dili çevirirken (neresinden tutasınız ki bu cümlenin... iyi anlamda söylüyorum :D).

   Kitap oldukça orijinal ve kitabı sevdim. Ancak kitapta hoşuma gitmeyen birkaç nokta da var. Bazı karakterlerin tuhaf veya gerçekdışı halleri kitaptan soğumama sebep oldu (Küçük bir spoiler: Tüm zamanların burunsuz en kötü adamı ödülü Aaron'a gidiyor! Tebrikler Aaron, Voldemort'u bile solladın. Hem Voldemort bile bu kadar çok saldırıdan sağ çıkamazdı, hem de Aaron'ın bir hortkuluğu bile yok!). Kitapta sevmediğim bir başka konu da, şiddete-daha doğrusu vahşete- yer verilmesi, okurken epey kötü hissettim. Son olarak da, hoşuma gitmeyen nokta değil de, bir eksiklik olarak gördüğüm bir şey var: Betimlemeler. Viola ve Todd'un tipine ilişkin hiçbir şey bilmiyoruz. Daha doğrusu neredeyse kimsenin tipine dair bir şey bile bilmiyoruz. Yazar, okuyucunun hayal gücüne bırakmıştır belki, öyle olsun...

   Sonuç olarak, çok ilginç bir okuma deneyimi oldu benim için. Kitabı ilk okuduğumda pek beğenmemiştim ve serinin devamını da okumayı düşünmüyordum. Bu acele yargımdan vazgeçip kitabı tekrar okuduğuma memnunum. Patrick Ness'i sevdiğim yazarlara eklemeyi istiyorum, hadi hayırlısı.

   İnternette biraz araştırdım da, hayran çizimi eserler buldum, bazıları çok hoşuma gitti, paylaşayım sizinle de. Todd ve Viola çizimlerinden en beğendiğim ve hayalimdekine en yakın olanı koymakla başlayayım. Hem, Delidolu kapağındaki Todd'un siluetine bakın, bu resimdekini andırmıyor mu ama? Not: Resimleri Pinterest'ten buldum: Link, link ve link.

   Resimlerden önce, bu kitaba pek yakıştırdığım bir şarkıyı da ekleyeyim. Seversiniz umarım ^_^








   Edit:
   Serinin ikinci kitabı Sorgu ve Yanıt'ın yorumu burada.
   Serinin üçüncü kitabı İnsan Denen Canavar'ın yorumu burada.
   Serinin buçuğuncu kitapları The New World (Yeni Dünya, 0.5), The Wide, Wide Sea (Engin, Engin Deniz, 2.5), Snowscape (Kar Umacısı, 3.5) yorumları burada.

Puan: 4

Sıradakinden Alıntı

   Bıçak ancak onu tutan el kadar iyidir.

16 Kasım 2014 Pazar

Kısa Kesmek İcap Ederse: Y:Son Erkek-Erkeksiz, Hayvan Yemek, Einstein Bulmacası 2, Hercule Poirot İz Üzerinde

   Paylaşacak alıntı ya da hakkında uzunca yazacak bir şey bulamadığım kitaplara bu bölümde yer vereceğim. Başlayalım bakalım, hayırlısı :D


Y: Son Erkek-Erkeksiz - Brian K. Vaughan: Çizgi romanları severim, ama neredeyse tüm çizgi romanlar süper kahramanlar üzerine olunca içimi bayıyor. Y: Son Erkek bu açıdan farklı bir kitap(serisinin ilk kitabı aslında). Dünyadaki tüm Y kromozomuna sahip memeli canlılar öldüğünde, geriye kalan tek erkek olan Yorick'in, dünyanın öbür ucundaki kız arkadaşına ulaşma hikayesini anlatıyor. Aslında konu güzel, kurgu güzel. Siyasetçi eşlerinin, kocalarının yerini alabilmek için didişmesi mi dersiniz (didişme de değil aslında, neredeyse savaş), erkeklerden nefret eden Amazon kadınları mı dersiniz, çok ilginç şeyler var bu yeni dünyada. Orijinal bir kurgu anlayacağınız. Ne var ki, kurguyu beğensem de, kurgunun işlenişini beğenmedim, bu sebeple de kitaptan soğudum. Puan: 3


Hayvan Yemek - Jonathan Safran Foer: Önünüze gelen etin ne tür işlemlerden geçtiğini, nasıl bir üretim merkezinden, hatta nasıl bir hayvandan geldiğini biliyor musunuz? Kitap sizi bu konuda sizi epey bilgilendirecek.
   Kitabın iddiası, kitabın bir vejetaryenlik çağrısı değil de, bir uyanış çağrısı olduğu yönünde. Kitabın ilk başları sahiden öyle olsa da, sonlara doğru ''vejetaryen değilsen masum değilsin'' mesajını hissettim ben. Öte yandan, kitap güzel. Ne yediğinizi bilmeniz gerek. Kitabı okurken ister istemez insanın içi acıyor.
   Belki de izlediğim belgesellerdendir, bilmiyorum, bu kitaptaki şeylerin çoğunu biliyordum, ama bilmediğim şeyler de vardı, öğrendiğim iyi oldu. Kitabı bitirince vejetaryen olmazsınız belki, ama yine de et ürünlerine daha bir hassasiyetle yaklaşırsınız. Puan: 4


Einstein Bulmacası 2 - Jeremy Stangroom: Einstein Bulmacası kitabını çok beğenmiştim. İkincisi çıkınca da çok sevindim. Boşuna sevinmişim. Kitabı beğenmedim.
    Kitaptaki sorular deseniz bir cins, paradokslar bir cins, bunların açıklamaları deseniz daha bir cins. Zorla yazılmış gibi kitap, hadi ikinci kitabı çıkaralım, e, bu kitabı doldurmak için Google'dan en mantıksız paradokslar yazıp aratalım denmiş sanki. Emeğe saygım var tabii (klavyede yazmak zor iş), ama bu kitabın gereksiz olduğu düşüncemi değiştirmiyor. Okumasanız bir şey kaybetmezsiniz. Sert yorum için üzgünüm. Puan: 2


Hercule Poirot İz Üzerinde - Agatha Christie: Kitapta on iki tane hikaye var(sanırım kitabın orijinalinde bulunan birkaç hikayeye, Türkçe baskıda yer verilmemiş :/). Hastings ile Poirot'nun erken dönem maceralarını okuyoruz. Poirot'nun kendi suçu yüzünden başarısız olduğu tek olay da bu kitapta yer almakta. Poirot'yu çok seviyorum, ama sanırım kısa öykülerindense, romanlarını daha çok seviyorum, çünkü Agatha Christie romanları daha bir iyi kurguluyor sanki.  Puan: 4

9 Kasım 2014 Pazar

TÜYAP'tan Ganimetler

   Bugün, TÜYAP'a gittim. Gönül isterdi ki dün gideydim, Hugh Howey'nin Ütopya/Distopya konulu söyleşisine katılaydım. Ama söyleşi akşam altı buçukta başlayıp, yedi buçukta bitiyordu. Benim eve gelmem dokuz buçuğu bulurdu. O da pek mümkün değildi. Of, içimde kaldı ama ne yapalım?

   Bugün de imza günüydü Howey'nin. Tam da öğle vaktindeydi, bak bunu kaçırır mıyım hiç :P Koşa koşa gittim, bir yandan da diyordum çok sıra var mıdır acaba, Allah'ım n'olur olmasın, n'olur kitabımı imzalatabileyim. Ve çok şükür, sıra yoktu! Gittim büyük bir sevinçle, o da kocaman bir gülümsemeyle bir ''Hello'' dedi ki, dünyalar benim oldu :D E, saftirik ben, kitabı imzalattım da, madem sıra yok, biraz konuşayım yazarla değil mi? Dünyanın taa öbür ucundan gelmiş. Ama ben bir heyecan yaptım, konuşsam ağzımdan gık mık dışında bir şey çıkmazdı. Konuşmadım. Konuşamadım :'( OF.

   Ne de manidar hani, kitabın konusu düşünülecek olursa: ''Dare to hope!''

   Kitabımı imzalattıktan (ve de konuşamadıktan) sonra da, listemdeki kitapları almak için dolanmaya başladım. Neler almışım:


Okumadığınız İçin Teşekkürler - Dubravka Ugresic: Kitaplık Kedisi'nin blogunda görüp, almaya karar verdiğim bir kitap oldu. Adı çok hoş değil mi bu arada? Edit: Kitabı pek beğenmedim. Bloga yorumu yazılmayacak.

Yerdeniz Büyücüsü - Ursula K. Le Guin: Ben serinin sadece ilk kitabını aldım. Ama Yerdeniz serisi (tek kitap olanı değil, ayrı ayrı kitaplar halinde set) yüzde elli indirimdeydi, almak isteyenlere duyurulur! Bu arada, Metis standında pek hoş karşılandığımı hissetmedim, sanırım kılığım yüzünden. Bu durum canımı sıktı. Edit: Bloga kitabın yorumu yazılmayacak.

Matilda - Roald Dahl: Roald Dahl'ın okumadığım az sayıda çocuk kitabından biriydi, eksik kalmasın dedim. Edit: Yorum!

Yaşamak - Cahit Zarifoğlu: Küçükken Cahit Zarifoğlu'nun çocuk kitaplarını okumuştum. Büyüyünce öğrendim onun diğer eserlerini. Şiir kitaplarından önce günlüğünü okumak istedim, onu biraz olsun tanımak adına. Edit: Bloga yorumu yazılmayacak.

Seçilmiş Kişi - Lois Lowry: İlk başta kitabın kapağına film afişini koymuşlar diye çok sinir olmuştum, ama meğer şömizmiş o afişli kapak. Şömizi çıkardığınızda, kitabın orijinal kapağı. Neden tüm yayınevleri böyle yapmıyor ki? Edit: Yorum!

Müzikofili - Oliver Sacks: Nörolojiyle ilgili kitaplara çok ilgim var. Oliver Sacks da büyük bir doktor ve de yazar nitekim. Kendisinin ilk bu kitabıyla başlayayım dedim. Edit: Okuduğum son kitabı olabilir. Tekrara düşmemesini ve biraz daha albenili bir dilinin olmasını isterdim. Bloga yorumu yazılmayacak.



   Soldaki Matematik Birey C Soru Bankası, sağdaki de Note Eco defter, geri dönüştürülmüş kağıttan üretilmiş. Ya, sevgili Birey, görüyorsun, öğrenci insanız, ne demeye bir liracık indirim yapıyorsun, yakışıyor mu hiç. Bir lira ne ya. Köşedeki kırtasiyeden beş lira indirimle alabiliyoruz, eğer ellerinde olsaydı oradan alacaktım zaten, hırh. Deftere gelecek olursam, defteri de TEMA'nın standından aldım. Çizgisiz defter. Şekli de çok hoş, kare defterleri çok kullanışlı buluyorum (ya da karemsi, her neyse işte).



   Soldaki Metis, sağdaki Ayrıntı yayınları torbası. En sevdiğim torbalar bu ikisi oldu, diğer yayınevleri kusura baksınlar :P Ayrıntı Yayınları torbasının arkasında da, yakın çekimden, logodaki dinazorun kafası var, sevimli sevimli sırıtıyor, çok hoş :D

   İşte böyle. TÜYAP'a giden kimler var? Hugh Howey'nin söyleşisine giden?

8 Kasım 2014 Cumartesi

Seçmeceler

   ''Of...'' adlı yazımda da dediğim gibi, okuma halli malli fotoğraflar paylaşmayı düşünüyorum artık Seçmeceler'de. Bu haftanınkini koyalım bakalım.


   Geometriye bakmam gerek, çünkü pazartesi quiz varmış. Ben de sınav haftası bitti diye sevineyim saf saf... (Edit: Quiz iptal oldu :D)

   Yanındaki şey ise, benim okul günlüğüm. Geçen gün okula okumaya kitap götürmedim, ki tüm teneffüslerimi kitap okuyarak geçiriyorum diyebilirim. Teneffüste canım sıkıldı, okul defterimin başındaki resmi çiziktireyim dedim biraz. Şimdilik sadece örümcek ağını ve kısmen örümceği çizdim, ama hafta sonu bitiririm herhalde resmi.

   Günlüğün sağında da Körlük var. Biraz yavaş bir anlatımı var, konunun rahatsız ediciliği de kitabın elimde sürünmesinde başka bir etken (on iki gündür kitabı bitirmeye çalışıyorum). Kitabı kütüphaneden almıştım, iki gün içinde teslim etmem gerek. Sayfa sayısı önemli değil de, konusu içimi kararttı. Edit: Yorum!

   Alttaki şey ise, resim defterim ve çizdiğim şey (resmi büyütmedikçe çizim pek gözükmüyor). Fotoğraftan bakarak kuş çizme ödevimiz vardı. Elimde National Geographic Kids'in yıllar önce verdiği takvimdeki kuş fotoğrafı mevcuttu, dedim neden bunu çizmeyeyim. Çok sevimli değiller mi ama? Resmi çarşambaya kadar tamamlayıp hocaya vermem gerek.

   İşte böyle. Siz neler yapıyorsunuz bu hafta sonu sevgili okuyucular? Aa, unutmadan, inşallah yarın TÜYAP'a gidiyorum!

7 Kasım 2014 Cuma

Tazecik Kitap Yorumu: Hayaletin Hatası - Joseph Delaney


   Serinin birinci kitabı Hayaletin Çırağı'nın yorumu burada.

   Serinin ikinci kitabı Hayaletin Laneti'nin yorumu burada.

   Serinin üçüncü kitabı Hayaletin Sırrı'nın yorumu burada.

   Serinin dördüncü kitabı Hayaletin Savaşı'nın yorumu burada.

   Gelelim beşinci kitabın yorumuna...

   Tom bir gün erzak torbasını doldurmuş, Hayalet'in evine dönerken, savaş için asker toplayan askerlere yakalanıyor. Bu askerler, asker kaçkını gibi bir şey aslında, her türlü yolsuzluğu yapıyorlar; askere alacağız diye insan kaçırıyor, masum insanların ekmeklerine el koyuyorlar ve daha nice şey. Tom'u kaçırıyor bu soysuz herifler. Sonra sevgili Alice kızımız, Tom'u kurtarmayı başarıyor (nasıl olduğunu söylemeyeceğim, zira, bence kitabın sonunda açıklanan bir şeyle, bu bölümün epey bir alakası var).

   Sonradan Tom'la Alice eve geri dönüyorlar. Hayalet durumu öğrenince çok kızıyor ve Tom'un iyi bir eğitim alması için, onu eski çırağı Bill Arkwright'ın yanına göndermeye karar veriyor. Arkwright, Caster'ın kuzeyinde hayaletlik yapan, oldukça sert bir adam. Hayalet'in gönderdiği çıraklara da pek iyi davrandığı söylenemez aslında, ama Tom daha asker kaçaklarına karşı koyamazken, Şeytan'dan nasıl korunacak, değil mi?

   Arkwright'ın uzmanlığı, sudan gelen tehlikeler. Yazar sahiden su mahlûkatlarını iyi kurgulamış, çok orijinaller yaratıklar. Joseph Delaney'nin hayal gücüne buradan şapka çıkarıyorum -gerçi ilk kitaptan beri takamadım şapkayı :D-.

   Yaratıkların orijinal olmasının yanı sıra, kurgu da orijinal. Arkwright'ın sert bir adam olmasının sebepleri mi dersiniz, münzevi mi dersiniz, Şeytan ve dalavereleri mi dersiniz... Hele hele eski düşman! -okuyanlar anlayacaktır-

   Kitapta anlam veremediğim tek şey, yahu Tom ve Alice, özellikle de sen Tom, neden münzevinin kehanetlerini umursamıyorsunuz? Azıcık kafanızı kullansaydınız bu kadar şaşırmazdınız açıklanan sırlara.

   Kızdığıma bakmayın, sahiden güzel bir kitaptı. Konusu orijinal, konunun işlenişi harika, kitabın sonu ayrı bir güzel. İnsan daha ne isteyebilir ki?

   Bitirmeden önce, aklıma bir şey takıldı. Kitabın başında Eyalet haritası var. Haritada da Ward Tepeleri var. İlk kitaptan beri her kitabın başında yazan şeyi hatırlıyor musunuz: ''Hayaletin biri ülkenin en yüksek noktasında Şeytan'ı bağlamaya çalışırken öldü, ama aradan çok uzun yıllar geçse de o tepenin adı unutulmadı: Wardstone.'' (kısalttım ben tabii.) Ben birinci kitapta bu yazıyı okuduğumdan beri Tom'un öleceğini düşünmüştüm, zaten Tom'un soyadı da Ward. Ama şimdi haritayı görünce, e, zaten burada Ward Tepeleri var, acaba Wardstone adı bu tepelerin adından mı geliyor diye düşündüm. Belki de Tom ölmez, hım? Ama hayaletin biri ölmek zorunda. Of, zalimsin Delaney.

   Edit:
   Serinin altıncı kitabı Hayaletin Kurbanı'nın yorumu burada.
   Serinin yedinci kitabı Hayaletin Kabusu'nun yorumu burada.
   Serinin sekizinci kitabı Hayaletin Kaderi'nin yorumu burada.
   Serinin dokuzuncu kitabı Benim Adım Grimalkin'in yorumu burada.
   Serinin onuncu kitabı Hayaletin Kanı'nın yorumu burada.
   Serinin on birinci kitabı Benim Adım Slither'in yorumu burada.
   Serinin on ikinci kitabı Benim Adım Alice'in yorumu burada.
   Serinin on üçüncü kitabı Hayaletin İntikamı'nın yorumu burada.
   Serinin on dördüncü kitabı Hayaletin Cadıları'nın yorumu burada.

Puan: 5

3 Kasım 2014 Pazartesi

Entel Dantel: Of...

   Başlıkta da belirttiğim gibi, açık ve net: OF! Ne tembel bir insan oldum çıktım.Blogla fazla ilgilenmedim. Günlüğüme düzenli yazmadım. Çeşitli derslerden eksiğim var. Her şeyi fazla sallıyorum, sonra yaparım diyerek. Kendime bir çekidüzen vermem lazım.

   Kendime çekidüzen verme projesinin ilk basamağı olarak, bloga yorumunu yazmayı düşündüğüm kitapların bir listesini koyacağım aşağı. Bazılarının yorumları kısa olacak; o kitaplar hakkında ya yazacak bir şey bulamadığımdan, ya da alıntı paylaşamayacağımdan. O kitapların dört-beş tanesinin yorumunu aynı yazıya koymayı düşünüyorum. Birkaç seriyi de öyle yorumlamayı düşünüyorum.

    Seçmeceler'e sadece kitap fotoğrafları koymayacağım artık sanırım-zaten fotoğraflar da çok güzeldi, aman aman :P-. Okuma halleri tarzı fotoğraflar da ekleyebilirim.

    Sevdiğim filmlerle ilgili bir yazı yazmayı da düşünüyorum.

    Ressam tanıtımlarına başlayacaktım güya, ona da başlayayım bir ara :D

    Çeşitli hobilerimden de bahsetmek istiyorum yeni yazılarda.

    Bu arada, bu yazdığım son üç şey Entel Dantel bölümü için geçerli. Blogun sadece kitap bölümüyle ilgilenen ''Entel Dantel'' başlıklı yazıları pas geçebilir.

    Kitap listesine geleyim artık:
- Sevgili Salak Günlük serisi (eheheh) - kısa yorum
- Y: Son Erkek-Erkeksiz - Brian Vaughan - kısa yorum
- Hayvan Yemek - Jonathan Safran Foer - kısa yorum
- Einstein Bulmacası 2 - Jeremy Stangroom - kısa yorum
- Umut Bıçağı - Patrick Ness
- Hercule Poirot İz Üzerinde - Agatha Christie - kısa yorum
- Yeşil Yol - Stephen King - kısa yorum
- Taif'te Ölüm - Hıfzı Topuz - kısa yorum
- Hayaletin Hatası - Joseph Delaney
- Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem - kısa yorum
- Bir Kayıp Denizci - Gabriel Garcia Marquez - kısa yorum
- Eyvah Kitap - Mine Soysal - kısa yorum
- Un Lun Dun - China Miéville
- Şark Ekspresinde Cinayet & Gizli Düşman Çizgi Roman - kısa yorum
- Nil'de Ölüm & Malikanedeki Esrar Çizgi Roman - kısa yorum

Edit: Yazmadım, yazmayacağım...

   Eh, en azından düzenli okuyorum, kendimi biraz da olsun avutabilirim. Sevgiler efenim, şu sınav haftası bitsin, blog boş kalmayacak inşallah. Bu arada, blogun iki yaşına girmesine yirmi üç gün kalmış. Ne de çabuk büyüyor :') :P